Empirizm (Deneycilik) nedir?

Empirizm (Deneycilik) nedir?
Deneycilik
Aksiyomların ya da doğuştan fikirlerin varlığını yadsıyarak bilginin yalnızca deney yoluyla sağlandığını ileri süren felsefî öğretilerin genel adı, ampirizm.

Deneycilik, insanda deneyden önce gelen ya da doğuştan getirilmiş olan ilkelerin varlığını benimseyen usçuluğun karşıtıdır. Deneycilik dış dünyayı tüm bilgilerimizin kaynağı olarak gösterdiği için, yani bilgi edinmede nesneye ağırlık verdiği için gerçekçi bir anlayıştır. Deneyciliği gerçekçi düşünce ve ülkücü düşünce ayrımı içinde kavramak doğru olur.

Gerçekçi düşünce ve ülkücü düşünce felsefe tarihi boyunca zaman zaman birbirine yaklaşmış olsa da genellikle çatışkılı iki kutup oluşturmuştur. Deneycilik, gerçekçi düşüncenin bilgi edinmede genel eğilimi olarak belirirken usçuluk, ülkücülüğün temel bilgi anlayışını kurar. Bu anlamda deneyciliğin usçularca katı biçimde eleştirildiği çok olur. Bu eleştirilerden birini “Deneycilik bilginin yoksanmasından başka bir şey değildir” diyerek Kantçı filozof Hamelin yapar.

Felsefe tarihinin ilk deneycileri belki de evrenle ilgili açıklamalarını duyu verilerine dayandırmış olan İyonya filozoflarıdır. İlk köklü deneyci bakış Aristoteles’te belirir. Öğretmeni Platon’un görüşlerine tam karşıt görüşler ortaya koymuş olan Aristoteles için dış dünya bilimsel bilginin başlıca ya da tek kaynağıdır. Bilgi sorunlarından çok ahlâk sorunlarıyla uğraşmış olan Epikurosçular da bilginin tek kaynağı olarak deney dünyasını gösteriyorlardı. Doğuştan fikirlerin savunucusu Descartes, edinilmiş fikirler kavrayışını getirmekle usçuluğunu belli bir deneyci eğilimle dengelemek gereğini duymuştu.

Yeniçağ’da daha çok usçu anlayış içinde gelişmiş olan Fransız felsefesine karşılık İngiliz felsefesi her zaman deneyci bir yönde ilerlemiştir. Deneyci anlayışın kurucusu ve başlıca kişisi olan İngiliz filozofu John Locke, fikirlerimizin kaynağı olarak deneyi, hem iç, hem dış deneyi belirler. Francis Bacon’un görüşlerine büyük ölçüde bağlı olan Locke, doğuştan fikirlerin varlığını yadsırken şu savı ortaya koymuştur. Doğuştan fikirler olsaydı, bunlar çocuklarda, cahillerde, vahşilerde de ortaya çıkacaktı. Locke’a göre zihin başlangıçta bir “tabula rasa”dır, yani üstünde hiçbir yazı bulunmayan bir düzlemdir; bu düzlem, yaşam deneyleri içinde dolmaya, işlenmeye başlayacaktır. Gerçekçi bakışın en eski formülü olan “Nihil est in İntellectu quod non prius fuerit in sensu” yani zihinde hiçbir şey yoktur ki daha önce duyularda bulunmasın formülü Lockeçu anlayışa tıpatıp uyar. Böylece Locke’da duyu deneyi düşünce deneyini kesinlikle önlemektedir. Locke’un baş eleştiricisi Leibniz, Decsartes’tan daha ılımlı bir tutum alarak, deneyciliğin doğuştan ilkeleri açık ve anlaşılır kılacağını savunmuştur. Locke’tan sonra Hume da deneyci bir anlayış içinde felsefesini geliştirirken fikirleri duyu izlenimlerinin kopyaları olarak belirlemiş, fikirleri çağrışımlarla birbirine bağlayarak deneyciliği çağrışımcılığa götürmüştür.

Stuart Mill ve Herbert Spencer de deneyciliği çağrışımcı anlayış içinde geliştirmişlerdir. Bazı felsefeciler, deneyciliği bir öğretiden çok, bir yöntem sayma eğilimindedirler. İster öğreti, ister yöntem diye değerlendirilsin, deneycilik düşüncede somuta, olumluya, bilimsele yönelişin anlatımıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu