Geleneksel bir çalgının hikayesini bulabilir misiniz?

Geleneksel bir çalgının hikayesini bulabilir misiniz?

Antalya yöresinde kullanılan halk çalgıları çok çeşitli olup, yöre müziğinin zenginliğinin ve yöre insanının ürkekliğinin bir göstergesi niteliğindedir.

Bölgede kullanılan karakteristik sazlar sipsi, parmak curası, kabak kemane ve bağlamadır. Anadolu’nun hemen her yerinde görülen dilli ve dilsiz çoban kavalı Antalya’da da vardır. Yine Anadolu’da kapalı mekan dışındaki müziğin vazgeçilmez sazı zurnada görülür. Yayla (dağlık) bölgelerde kartalın kanat kemiğinden yapılan çığırtma isimli dilsiz kaval mevcuttur. Kapalı mekanlarda ritim aracı olarak darbuka, tef (def), zillimaşa, kaşık gibi sazlar; açık havada da vazgeçilmez biçimde zurnaya eşlik eden davul kullanılır. Ayrıca çift davul ve çift zurna orijinal bir armonik uyum yaratır.

Sipsi
Halk çalgılarımızın üfleme ile (nefesli) çalınan en küçük boylu çalgılarından birisi olup, Batı Akdeniz Bölgesinde özellikle teke yöresi; denilen Burdur, Isparta, Denizli, Muğla, Afyon ve Antalya’nın özellikle Korkuteli Elmalı dolaylarında en fazla da Burdur’da ve yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir. Özellikle Dirmil’de (Altınyayla), Acıpayam’da ve Çameli dolaylarında asker sevkıyatına düğünlere giden çalgılar açık havada zurna eşliğinde davul çalarken, kapalı yerlerdeki eğlencelerde ise sesinin zurna kadar rahatsız edici olmaması nedeniyle sipsiyi tercih ederler. Dolayısıyla da sipsi kapalı yer ve eğlentilerinin baş sazı olarak kabul görür.
Genellikle sazlıklarda yetişen su kamışı da denilen kargıdan yapılan sipsi, gövde ve ağızlık olmak üzere iki parçadan oluşur. Sesin çıkmasını sağlayan ve ağza alınan kısmına ağızlık, ağızlığın takıldığı ses perdelerinin bulunduğu kısma da “gövde” (gödlek)denilmektedir. Ağızlık yaklaşık 4-5 cm, gövde ise 15-25 cm. arasında değişmektedir. Ayrıca çam dallarının filizlerinden, söğüt dallarından, içi boş ot ve çavdarlardan ve kartalın kanat kemiğinden yapılan sipsilere de rastlanılmaktadır.
Kutsal bir sırrın sesi olarak kabul edilen sipsi hakkında anlatılan halk hikayesi oldukça ilginçtir” Hz. Ali bir gün çobanlardan birisine çok önemli bir sır verir ve bu sırrı kimseye anlatmamasını, söylememesini ister. Fakat çoban verilen bu önemli sırrı birilerine anlatma ihtiyacını duyarak bir gün sazlıkların, kargıların,kamışların bulunduğu bir çukura girip kendisine anlatılan bu sırrı burada anlatı verir. Çobanın bu anlattığı sırları orada bulunan sazlıklar, kargılar, kamışlar kulaklarını açıp dinlerler. İşte bu denli oynak ve tiz sesli güzel ezgiler günümüzde sipsiden nağme olarak çıkan bu sırlardır”.
Sipsinin Ses Perdeleri Ve Ses Genişliği
Yöresinde önde beş, arkada bir olmak üzere toplam altı perdesi bulunmaktadır. Ancak radyolarımızda günümüzde kullanılan sipsilerin ses aralığı genişletilmiş, perde sayısı yediye çıkarılmıştır. Bazı yöre parçalarının çalınması için ek fa diyez perdesine ihtiyaç
duyulmuştur. Bunun için radyolarda yedi ses perdeli sipsilerde kullanılmaktadır. Sipsinin ses genişliği 1,5 oktavdır. Yarım sesleri çıkarmak için perde bulunmadığından bu sesler nefes yardımıyla çıkarılır. Sipsiye ses olarak benzeyen çalgıların başında tulum gelmektedir. Bilindiği gibi tulum Doğu Karadeniz bölgesi halk çalgılarımızdandır ve çoğu zaman sipsi sesi ile ayırt etmekte güçlük çekilir.
Sipsinin Akort Durumu
Sipsinin kendine özgü ve çok ilginç bir akortlama sistemi vardır. Ağızlığın gövdeye geçen kısmındaki açılmış olan kapağın üzerine iplik dolanır. Böylece aşağı yukarı oynatmak suretiyle istenilen akort elde edilmiş olur. Yine ağızlığın üzerine açılan kanalın içine saç kılı geçirilerek, ayarlanmış akordun değişmemesi sağlanır
Sipsinin Çalınma Şekli
Sipsi görünüm olarak küçük, çalınış itibarıyla çok zor olan nefesli hak çalgılarımızdan birisidir. Eksik perdeli oluşu çalınmasını bir kat daha güçleştirir. Ancak eksik perdeli olması yöre özelliğindendir. Yedi delikli sipsilerin, alttan iki deliği açık olmak üzere diğer delikler kapatılarak çalınır. Ağızlığın baş kısmı dil ile veya herhangi bir madde ile kapatılarak üflenir. Sipsinin kenar seslerinde devamlı olarak üstten beş delik (perde) kapalı olarak tutulur (arka delik dahil). En önemli özelliklerinden bir tanesi nefes alıp verme, yani sesi hiç kesmeden sürekli olarak nefes çevirme olayıdır. Bu nedenle sürekli çalındığı için sipsi çalanın dudakları yorulmaktadır ve ağızlık ile gövdenin birleştiği yere bazen zurnada olduğu gibi plastik bir maddeden ‘lüle’ denen araç geçirilir. Bunun görevi ise yorulan dudakları bir lüleye dayamak koşuluyla dinlendirmek ve daha uzun süre çalınmasını sağlamaktır.
Sipsi çalabilmek için önce güçlü bir nefese ihtiyaç vardır. Tiz ve ince seslere doğru normal şiddetinden daha güçlü bir nefes gerekmektedir. Aynı tonda ve şiddetle üflenildiği zaman sipsi çalınamaz ve yanlış ses çıkar. Genellikle sipsiyi çalan sanatçılarla mi çarpmasını sürekli yaparlar ki, bu da sipsinin yöresel özelliğindendir.
En önemli özelliklerinden bir tanesi de sipsi çalım sırasındaki trillerdir. Genellikle ‘mi’ sesinden alt çene sürekli ve devamlı olmak üzere kaslar aracılığıyla titretilir ve üst ön dişler ağızlıkta bulunan hassas kapağa dokundurularak tril meydana getirilir. Trilsiz sipsi çalanlar yörede sipsi sanatçısı olarak kabul edilmemektedir. Eskiden Teke yöresinde delikleri ve ölçüleri aynı olan iki sipsi yan yana iple bağlanarak çalınır, bu tip sipsilere ‘çifte sipsi’ denilirdi.
Çifte Sipsi
Ancak bu tür sipsiler fazlaca kullanışlı olmadığından ve sesler tutmadığı için günümüzde kullanılmaktadır.
Sipsi çalınırken ağızlık uzun süre ağızda kaldığı için ıslanmakta ve tutaklık (tutukluk) yapmaktadır. Tutaklık yapmasını önlemek için mahalli sanatçılar ilginç bir yöntem kullanmaktadırlar:
Kurutmak için öncelikle güvercin kanadındaki tüylerden ağızlığın içine sokularak ıslaklığın giderilmesi, aynı olay büyük tüy ile gövde kısmına da uygulanarak ses perdelerinin açılması sağlanır. Yine ağızlığın tıkanmaması ve ıslanma sırasındaki sesin değişmemesi için sipsinin ağızlık bölümüne açılan kanaldaki kapağın altına saç kılı geçirilir.
Sipsinin Yapılışı
Bilindiği gibi sipsi, Batı Akdeniz Bölgesinde yaygın olarak kullanılan halk çalgılarından birisidir. Kullanıldığı yörelerde sipsi yapan ve çalan kişiye göre değişmektedir. Bazı bölgelerimizde tek kamıştan yapılmakta olup, bu tür sipsilere ‘Bucak Sipsisi’ de denilmektedir. Yani ağızlık ve gövde kısımları tek parçadan oluşur.
Bucak Sipsisi
Bu tür sipsilerin ağızlarının bozulması halinde kullanımı sona ermektedir ve yörede yaygın değildir. Bu yüzden daha çok portatif ağızlıklı sipsiler kullanılır.
Yörede usta olarak sipsi çalabilen kişiler, çaldıkları sipsiyi kendi ustalık ve uslupları ile kendileri yaparlar. Sipsi yapan kişi 3-5 yıllık kurumuş olan, demir kargı da denilen içi boş 5-6-7 mm. çapındaki (içten içe çap) kargıyı keserek yapım için çalışmaya başlar. Söz konusu kargıların ekleri 20-21 cm. olarak düzgün bir şekilde, keskin bir çakıyla her iki tarafından keser. Yukarıda da belirttiğimiz gibi sipsi, yapan ve çalan kişiye göre değişmektedir. Sipsi yapımcısı, düzgün şekilde kesmiş olduğu bu kargının üzerine elindeki çalgı ile açacak olduğu ses perdelerinin yerlerini ölçülü bir şekilde işaretler. Daha sonra 4mm. Çapında ,yuvarlak ve ucu sivri bir şişi ateşte kızdırarak, işrelemiş olduğu ses perdelerinin üzerine yakarak deler. Bu işlem bittikten sonra herhangi bir kargıyı boydan boya dörde bölerek, delmiş olduğu kargının içine sokar ve deliklerdeki çapakların, pisliklerin temizlenmesi için de seri bir şekilde döndürülür. Temizlik işlemi bittikten sonra söz konusu parçayı içine çakarak gövdeyi ıslık sesi veriyor mu vermiyor mu diye üfler. Eğer düdük sesi gibi net bir ses alabiliyorsa, yapılan sipsi iyi olmuş demektir. Eğer ıslık sesi alınamıyorsa, alınıncaya kadar yukarıdaki işlemler tekrar yapılır.
Meydana gelen kısım, sipsinin gövdesini oluşturmaktadır. Söz konusu gövdenin içi, zeytin yağı ile yağlanır. Böylece zeytin yağı kargı da vernik görevi görerek sesin net çıkmasını sağlar.
Sipsinin ağızlık kısmının yapılışı da kişiden kişiye değişir. 4 mm. Çapındaki ince ve içi boş boru yani kargı tek tarafı düzgün olacak şekilde çakı ile kesilir.Boruya dikey olacak 1.1,5 mm. derinlemesine kanal açmak için hazırlık yapılır. Kesilen bu kargıya yatay olarak yaklaşık 3cm.’lik kanal açılır.
Sipsinin Ağızlık Kısmı
Açılan bu kanalın üzerindeki parçaya “ağızlık kapağı denilir. Söz konusu kargının içinde çapak ve pislikler olduğundan, yine kesilmiş kargı ile içi temizlenir. Daha sonra bu kapağın üzeri keskin bir çakı ile az miktarda yani üzerinin kabuğu alınacak şekilde kazınır. Daha sonra ateşle kızdırılmış demir parçası ile ağızlık kapağının üzeri 2’şer mm. arayla çok hafif bir şekilde yakılır. Bunun nedeni ise ağızlığın çalım sırasında tutaklık yapmasını önlemektir.Eğer ağızlık gövdenin boşluğuna geçmiyorsa keskin bir çakı ile hafif bir şekilde yontulur ve iç içe geçmesi sağlanır. Yapılan bu ağızlık bişkin (pişkin) olabilmesi yani sesin gür ve net çıkması için bazı işlemler yapılır:
Bir bardak yarısına kadar su ile doldurulur ve yapılan bu ağızlık suyun içine konularak iki gün bekletilir. Daha sonra çıkartılarak kurumaya bırakılır. Böylece de ağızlığın tutaklık yapmasını önüne geçilmiş olunur. Sipsi ağza alınarak çalınan bir halk çalgısı olduğu için, haliyle ıslanacaktır. Islanma sırasında ağızlığın sesi değişmektedir. Bu değişikliği önlemek için ağızlık suyun içinde bekletilir. Beklediği süre içinde yeterince su emer ve ağza alınıp çalındığı zaman ıslandığında kabarma veya ses değişikliğine meydan vermez. Ağızlık hem kesik (arık) hem de tarla kargısından yapıldığında iyi sonuç vermektedir. İyi bir ağızlık devamlı olarak 15-20 gün kadar çalındıktan sonra oluşur. Çünkü ıslanıp kuruyan ağızlık, bulunduğu ortama alışmış ve bundan sonraki günlerde değişime ayak uydurmuş, bişkin bir ağızlık olmuştur.
Sipsi üzerinde yapılan süslemeler
Genellikle Teke yöresinde sipsilerin, ağızlık ve kılıflarının üzerine çeşitli işlemeleri süslemeler yapılır. Sipsinin yani gövdenin delik aralarına (perde aralarına) “Ala eğri” denilen çöğüre benzeyen dikenli bir ağaçtan bir kabuk geçirilir. Kabuk bu ağaçtan, gövdenin (sipsi gövdesinin) kalınlığına göre filiz kısmından kesilerek geçirilir. Görünüşte donuk yani kül renginde olan bu ağaç, üzeri çakı ile hafif bir şekilde kazındığı zaman altındaki kırmızı renk ortaya çıkmaktadır. Eskiden sipsi gövdelerinin ve kılıflarının üzerine bu ağaçtan süs olarak kabuk geçirilir. Şimdi ise bu ağacın rengine benzeyen ve kolay bulunduğu için tercih edilen kiraz kabuğu kullanılmaktadır. Düzgün boğumlu filiz dallarından sipsinin gövdesine göre kesilen kiraz, perde aralarına yalnızca kabuğu gelecek şekilde kesilir ve kesilen bu kabuğun üzeri zedelenmeyecek şekilde hafifçe vurularak kabuğun ağaçtan ayrılması sağlanır. Ağaçtan ayrılan bu kabuğun içindeki ağaca özgü madde, söz konusu kabuğun birbirine sürtülmesi sonucu çıkarılır. Daha sonra temizlenmiş olan zar şeklinde ki ince kabuk gövdenin perde aralarına yani delik aralarına zorlanarak geçirilir. Bu süre sonra söz konusu kabuk kurumuş olacağından gevşekliğini kaybederek gövdeyi sıkıca sarar. Böylece bir daha hiçbir şekilde oynama ve kayma olmayıp, bu kiraz kabuklarının da sese uzaktan yakından etkisi bulunmamaktadır.
Ağızlık kısmın da, yukarıda değinilen ağacın kabuğundan süs olarak geçirilir . Ağızlığın kapağının üst kısmına gövdede uygulanan yöntemle kiraz kabuğu geçirilir. Yine ağızlığın gövdeye geçen kısmına da kiraz kabuğu geçirilir. Bu bir çeşit süs olmakla birlikte kapağın üzerine çıkarılıp indirilerek sesin değişimi de sağlanır. Yani bir tür akort olayı buradan yapılır.
Sipsi kılıfı, sipsinin kırılmaması için kalın ve içi boş kargıdan yapılır. Sipsi içine konulduktan sonra içi söğüt veya herhangi bir ağaçtan yapılan mantar şeklindeki tıpa ile kapatılır. Bu tıpanın kaybolmaması için de bir ucu da kılıftan iple bağlanır. Tıpanın üzerine hayvan ve kuş motifleri yapılır. Kılıfın üzerine ise gerek kiraz kabuğu geçirilir, gerekse yine hayvan, kuş ve yöre motiflerini yansıtan süslemeler yakılarak yapılır.
Sipsi ile Çalınan Yöre Ezgileri ve Ölçüleri
Batı Akdeniz Bölgesi (Teke Yöresi) halk oyunları ve halk müziği denilince, ağır zeybek oyunlarından çok Teke oyunları, kıvrak zeybek oyunları, sipsi havaları ve gurbet havaları akla gelmektedir. Sipsi ile çalınan halk ezgilerinin oyunlu alanlarına “sipsi oyunları” da denilmektedir. Genellikle teke yöresinde sipsi ile çalınan ezgilerin ölçüleri dokuz zamanlıdır. Örneğin 9/4, 9/8, 9/16’lık gibi Ancak şunu da belirtmekte yarar vardır 9 zamanlı ölçülerin dışındaki ezgiler de çalınabilmektedir. Yani kısaca sipsinin karakterine ters düşmeyecek yöre ezgileri sipsi ile çalınmaktadır.
Teke yöresinde, daha doğrusu sipsinin kullanıldığı bölgelerde karakteristik olarak sipsiye benzeyen (ses olarak) cura bağlamayı gösterebiliriz. Bunun yanında orta boy tambura bağlama ,divan bağlama, darbuka, def, sipsiye eşlik eden çalgılardır. Genellikle kabak kemane ile aynı yerde yalnız olarak kullanılmaz. Çünkü ses olarak kabak kemane ile aynıdır.
Mahalli sipsi sanatçıları arasında İsmail EVCİL, Mehmet Ali KAYABAŞ, Ömer TOSUN, Hüseyin DEMİR, Erol KANYILDIRAN, TRT Ankara Radyosundan Ferhat ERDEM, İzmir Radyosundan Şahin AKAY sayılabilir.
Kaval
(Bilgiler TRT Ankara Radyosu sipsi ve kaval sanatcısı Sayın Ferhat ERDEM ‘den alınmıştır. Bilgileri yayınlama izni verdiği için kendilerine müteşekkiriz)

Türk halk sazlarımızdan olan kaval nefesli çalgılar gurubuna girer. Genellikle erik ağacı ve benzeri sert, lifsiz ağaçlardan yapılmaktadır.
Kavalın ön yüzeyinde yedi, arkada bir olmak üzere toplam sekiz perdesi (deliği) vardır. Kavaldaki sesler kromatik diziye sahiptir. Yani her perde aralığı yarım sestir. Bu da çeşitli ton ve makamsal ezgilerin kolaylıkla icra edilmesi demektir. Kaval, iki buçuk oktav ses genişliğine sahiptir. Dolayısıyla çeşitli seslerden icralar, göçürmeler (transpoze) mümkündür. Transpozenin veya bulunduğu sesten başka bir sese göçürmenin en büyük dezavantajı komaya sahip ezgilerin icrasındaki güçlüktür. Bu tür ezgilerde enstruman değişikliği yapmak yani kaval değiştirmek icracının işini kolaylaştırır.
Tarihsel gelişimi Etiler’e kadar dayanır. Yapılan arkeolojik kazı çalışmalarında Eti dönemine ait kemikten (Kartal veya uzun kanatlı kuşların kanat kemiğinden) yapılmış, perde (delik) sayısı üç-dördü geçmeyen kavallara rastlanmış olup bugün Anadolu’nun bazı yörelerinde kullanılan ve “Çığırtma” ismiyle anılan kemik kavallara çok benzemektedir. Ancak çığırtmanın perde (delik) sayısı atalarınınkinden daha çoktur. Çığırtma, Elazığ ve Burdur’da halen kullanılmaktadır. Dilsizdir ve perde sayısı beş önde, bir arkada olmak üzere altıdır.
Anadolumuzda kaval adı altında çeşitli çalgılar bulunmakta ve icra edilmektedir. Genel olarak kavallar dilli ve dilsiz olmak üzere ikiye ayrılır.
Dilli kavalların boyu dilsiz kavallara oranla kısa olup iki oktav ses genişliğine sahiptir. Delik aralığındaki sesler tamdır. Bu nedenle dizey ve bemollü parçaların icrası oldukça zordur. Tiz bir sese sahip olup taşıma ve çalma kolaylığından dolayı tercih edilir. Özellikle kavala ilgi duyanlar için ilk önce dilli kavallar önerilir.
Orta öğretim kurumlarında blok fülütün yanında halk müziği ezgileri için M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulu tarafından söz konusu okullarda kullanılmak üzere bazı özel müzik aletleri yapan mağazalara dilli kaval siparişleri verilmiştir.
Buda gösteriyor ki geleneksel halk çalgılarımızdan olan kavalı orta öğretim seviyesinde öğrencilere tanıtmak ve bu konuda bilgilenmelerini sağlamak amacıyla yararlı çalışmalar yapılmaktadır.
Dilli kavallardan boy ve perde sayısı olarak dilsiz kavallara benzeyen çeşidine “Horlatmalı Bolu Kavalı” denilmekte olup, Bolu dışında Tokat ve civarında da yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu kavalın icrası diğer bütün kavallardan farklılık gösterir. Güçlü bir sese sahiptir ve pes tonların hakimi olduğu hortlatma sesi kullanılır.
Halk müziği icralarında genellikle dilsiz kavallar kullanılmaktadır. İcrası oldukça zor olup, ezgiye kattığı kendine has ses tonundan dolayı tercih edilir.
Dilsiz kavallarla icra edilen bazı ezgiler mevcuttur. Bu ezgiler ancak bu kavallarla icra edilebilir. Örneğin “Kara Koyun” havası. Usta bir icracı için Kara Koyun havası, senfonik bir ses gibidir. Bu ezgiye ait hikayeler halk arasında “Suya İndirme Havası” olarak bilinmektedir. Bu ezgilerin icrasında kullanılan kaval, birinci pozisyon olarak adlandırılır. Birinci pozisyon kavallarla genellikle uzun hava açışları çalınır.
Kavalın ses perdelerine halk arasında bazı isimler takılmıştır. Bunlar; kara koyun perdesi, dertli hava perdesi, teke zortlatması perdesi gibi. Türk halk müziği icrasında bugün kullanılan kavalın halk arasındaki ismi ÇOBAN KAVALI’dır. Önceleri daha ziyade çoban havaları (ezgileri) icra edilirdi. Ancak günümüzde gerek halk müziği ezgileri, gerekse bazı diğer müzik türlerinin ezgilerinin icrasında kullanılmaktadır. Bu da gösteriyor ki kaval evrensel bir çalgı olma yolundadır. Kaval yapımıyla ilgili teknikleri ilerledikçe ve yapım ustaları arttıkça bu çalgımıza olan ilgide artmaktadır.
Bugün Türk Müziği Bölümü olan konservatuarlar da kaval öğrencileri yetişmekte ve bu çalgımızı icra eden bilgili, eğitimli, sanatçılar çıkmaktadır.
Bağlama, Cura, Parmak Curası, Üç telli
Tüm Anadolu’da olduğu gibi Antalya’da da bağlama vardır.
Orta tel mi telinde karar veren ve üst tel mi’ye çekilen bağlama düzenine yörede Avşar Düzeni’denir ve Avşar Beyleri gurbet havası ile Avşar Zeybeğinin düzenidir.
Orta telli do’ya çekip, tel do’da karar veren ve üst tel sol olan müstezat düzen ile Tefenni Zeybeği, Basbas Zeybeği gibi repertuvar çalınır, ama alt telden itibaren la-re-sol sesleriyle akortlanan bozuk düzen çok yaygındır.
Teke bölgesinin en karakter sazı sipsinin yanında mutlaka üç telli ya da parmak curası görülür.
Akort yönünden “Avşar Düzeni” daha çok kullanılmaktadır. Bu sazdan çıkan ezgiler, halk müziğinde bulunan ya da bulunması gereken çok sesliliğe güzel bir örnek olup, halk sanatçılarının parmak curasındaki irticalen kullandıkları armonik sesler konservatuarlarda Türk Müziği çok seslendirilmesinde temel alınmaktadır.
Parmak cura diğer yöre sazlarına da iyi uyum gösterir. Adı üstünde bu saz, tezene kullanmadan, parmak darbeleriyle çalınmaktadır. Tıskalamalı, vurmalı, döğmeli, taramalı şeklinde çalma şekilleri bulunmaktadır. Parmak cura ile üç telli aynı işlevi görür. Arasındaki fark yapı bakımından üç telli, parmak curadan biraz büyüktür. Burdur Çavdır-KOZAĞAÇ köyünde yaygın olan cura türü dört telli curalardır.
İşlevsel bakımdan ve günün şartlarına göre parmak curada birtakım değişiklik yapılmıştır. Tel sayısı yer yer çoğaltılmış, akort durumuna göre sapı kısaltılmıştır. Özellikle boğaz havalarında bu sazımız vazgeçilmezdir.
Otantik tavırlar, zeybekler, teke havaları ve gurbet havalarında ve özellikle de, cura-sipsi ikilisinde parmak cura (üç telli) başarı ile kullanılmaktadır.
Burdur’dan Faik İNCE, Fethiye’den Ramazan GÜNGÖR (Topal Ramazan), Burdur Kozağaçlı Habip ÖZYURT, Çörtenli Hüseyin KARAKAYA, Dirmilli Kadir TURAN bu konuda kaynak sanatçılardır.
Zurna
Diğer yörelerde olduğu gibidir. Ancak Trakya’da kullanılan kaba zurna ve Karadeniz’de kullanılan cura zurna Antalya’da görülmemektedir. Açık hava sazı olup özellikle zeybek oyunlarına ayrı bir renk katmaktadır. Yörede çift zurna kullanılırken bir tanesi ana melodiyi çalmakta, diğeri ise dem tutmaktadır.
Davul, Darbuka, Def, Zilli Maşa Kaşık
Anadolu’nun diğer yörelerinde olduğu gibi bunlar ritm sazlarıdır. Davul açık havada zurnaya eşlik etmekte, çift zurna olduğu zaman da, çift davul kullanılmaktadır. Diğer ritm sazlar ise kapalı mekanlarda diğer sazlara eşlik etmektedirler.
Cümbüş Diğer yörelerimizde karşılaşıldığı gibi olup yalnızca Alanya’da kullanılmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu