Mekansızlık Kavramı

 Mekansızlık Kavramı

KUANTUM FİZİĞİNDE MEKANSIZLIK PRENSİBİ

Elektronun Macerası
Varoluşun evrendeki başlıca macerası, evreni dolduran milyarlarca elektronun macerasından mı geçmektedir? Kuantum fiziği bugüne kadar çok merak ettiğimiz pek çok mistik soruya da ister istemez yanıt arar durumdadır.

Elektronlar içlerinde bulunan ve cep gibi tanımlanan özel zaman-mekanda bilgileri depolamaya muktedirler ve bu bilgiyi sürekli olarak daha etkili ve mükemmel bir biçimde kullanabiliyorlar; öyle ki günümüzün en ileri teknisyenleri bu bilgilerin kullanımı karşısında hayrete düşmektedirler. Bilgilerin böylesine kullanılışı evrimin bir amacı değildir, ancak bu amaca ulaşmak için bir araç olabilirler. Bizdeki beni, yani ruhumuzu; elektronların ruhuyla nasıl kıyaslayabiliriz? Milyarlarca elektronun ruhsal macerasına oldukça yeni ve korkusuz gözlerle bakmayı bilebilecek miyiz?

Kuantum fiziğindeki “mekansızlık prensibi”, bir şeyin aynı anda her yerde olabilmesi, tüm uzayı doldurabilmesi anlamına gelir. Atom fiziğinin ortaya koyduğu en çarpıcı gerçeklerden biri budur ve atom fizikçilerinin bir kısmı bu noktada, kuramlarının ne anlama geldiği konusunda mistik imalara kayma nedeniyle yorum yapmaktan kaçınmaktadırlar.

Atomların Dalga Formları

Madem ki elektron dalga formu mekansız; öyleyse tüm atomların, yani canlı ve cansız dediğimiz varlıkların tüm atomlarının dalga formları birbirine geçiş yapabilmektedir. İşte bu kuantum dalga formları, çevremize yaydığımız tesirler, etkiler, düşünce formları, kendi şuurumuzdan ve daha yüksek şuur kuşaklarından aldığımız impulslar, bu “boş” dediğimiz alanlardan geçmekte ve her şey her şeyle etkileşim halinde bulunmaktadır. Buradan hareketle, gerek atomaltında gerek bedenimizde, gerekse tüm evrenimizde, her şeyin her şeyle irtibatlanması, her şeyin her şeyden etki alıp etki vermesi söz konusudur.

Atom altını ve dalga formlarının iç içe geçen olasılıklar dalgası halindeki dansını görebilen beyinlerimiz olsaydı, “ben”in nerede başlayıp “sen” in nerede bittiğini anlayamazdık. Oysa duyularımızın sınırlılığı, bu bütünselliği görmemizi engelliyor ve bizler böylece makro dünya ile başarılı bir uyum sağlayarak gelişimimizi sürdürüyoruz.

Ben ve Dünya

Atom fiziğine göre “Ben” ve “Dünya” ayrımı çürütülmüş olup tamamen rölatiftir. “Ben” ve “Dünya” yalıtılmış değildir. Aralarında sürekli bir etkileşim, tesir alış verişi vardır.

Bizler, ruhsal tekamülümüzü sürdürmek için bu Dünya’ya enkarne olmuş (doğmuş) olan ruh varlıkları, şuur yansımalarıyız. Tekrardoğuş yasası gereği, uyum sağlayabildiğimiz maddi ortamlarda ruhsal evrimimizi sürdürmekteyiz. Tekrardoğuş sırasında, şuur enerjimiz, maddi bedenimizi etkisi altına alırken vibrasyonunu düşürmek zorunda kaldığı için de serbest şuur halinde anımsayabileceğimiz ruhsal yasaları ve daha önceki hayatlarımızın anılarını da unuturuz. Bu nedenle beş duyumuzun algılamaları ile kendi gerçekliğimizi oluşturuyoruz ve pek çok rölativite içinde yaşıyoruz. Bilimsel gelişmeler ve ruhsal bilgiler bize, bu rölatifliği gayet güzel göstererek şuurlanmamız yolunda bilgi akışı sağlıyor.

Aslında bilgi akışı her zaman var da biz pek farkında değiliz. Sezgiler, içe doğuşlar, rüyalar, telepatik alış-verişler, medyonomik irtibatlar; gerek maddi ortamlardaki varlıklar arasında, gerekse maddi ve süptil alem diyebileceğimiz ötealemde bulunan ruh varlıkları arasındaki bilgi akışının göstergeleridir. İşte bu çerçevede gerek atom altındaki boş uzayın, gerekse hücresel yapılarımızdaki ve güneş sistemimizdeki boşlukların fonksiyonu devreye girmektedir. Hem maddi sistemlerden gelen tesirler, hem kendi ruhsal varlığımızdan yani derin şuurumuzdan (David Bohm için Saklı Düzen’den) gelen tesirler, hem de çevremizdeki canlı dediğimiz tüm varlıklardan, birbirimizden yayılan tesirler ile Dünya insanlığını görüp gözetenlerden gelen-etkiler, geliştirici tesirler bu ”boş” dediğimiz alanlardan geçerek ulaşmaktadır.

Bu boşluklar; hem beş duyu dışına taşan iletişimleri gerçekleştirmekte, hem de gelişmemiz için gerekli olan çok çeşitli tesirleri birbirimize aktarmakta ve tekamül yolunda son derece önemli bir vazifeyi yerine getirmektedir.

Öyleyse bu “boş uzay” denilen bölgeler gerçekten boş ve anlamsız değildir. Burası kuvvetlerle doludur ve elektromanyetik dalgalar buradan geçmektedir. Her türlü tesir alışverişine imkan sunmakta ve ruhsal gelişmemizi sağlamaktadır. Boş dediğimiz alanların esir maddesiyle dolu olup olmadığını araştırırken, kuantum dalga fonksiyonunun çöküşe uğradığı anı ve ‘Işık’ kavramını da araştırmak ve çeşitli bağlantıları görmeye çalışmak gerekir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu