Sembolizm akımının özellikleri nelerdir?

Sembolizm akımının özellikleri nelerdir?
Edebi Akımlar – Simgecilik (Sembolizm) Simgecilik

Sembolizm (Simgecilik), 19. yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkmış ve 20. yüzyıl edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir. Bireyin duygusal yaşantısını dolaysız bir anlatım yerine simgelerle yüklü ve örtük bir dille anlatmayı amaçlar. Simgecilik, geleneksel Fransız şiirini hem teknik hem de tema açısından belirleyen katı kurallara bir tepki olarak başladı. Simgeciler, şiiri açıklayıcı işlevinden ve kalıplaşmış bir hitabetten kurtarmayı, insanın yaşantısındaki anlık ve geçici duyguları betimlemeyi amaçladı. Simgeciler, dile getirilmesi güç sezgi ve izlenimleri canlandırmaya, şairin ruhsal durumunu ve gerçekliğin belirsiz ve karmaşık birliğini dolaylı biçimde yansıtacak özgür ve kişisel eğretileme ve imgeler aracılığıyla varoluşun gizemini aktarmaya çalıştılar. Simgeci şiirin başlıca temsilcileri Charles Baudelaire’nin şiir ve görüşlerinden fazlaca etkilenen Fransız Stephane Mallarme, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud’dur. Sembolik yazarlar arasında Jules Laforgue, Henry de Regnier, Rene Ghil, Gustave Kahn, Belçikalı Emile Verhaeren, ABD’li Stuart Merrill, Francis Viele Griffin’ de yer alır.

Simgecilik, şiirde gerçekçiliğin uygulayıcıları olan Parnasçıların tutumuna karşı 1885-1900 yılları arasında bir tepki olarak doğan, yaygınlaşıp bir edebiyat okulu niteliğini kazanan akımdır. Önceleri Fransa’da, sonra da tüm Avrupa’da gelişmiştir.
Simgecilik, Olguculuk (Positivisme) ve Gerekircilik (Determinisme) gibi düşünce akımlarının etkisiyle gözlem ve deneye yaslanan gerçekçi ve doğalcı edebiyat akımlarının ağır bastığı bir ortamda ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, bilimsel ilerlemeler, makineler, yeni buluşlar insanoğlunu mutlu kılma şöyle dursun, bir bunalımın eşiğine getirmişti. Hele 1870 bozgunu Fransa’daki bu karamsarlığı büsbütün arttırdı. Genç kuşak bu bunaltıcı ortamı değiştirmek için kimi siyasal ve toplumsal girişimlerin gerekliliğini öne sürüyordu. Bu gereksinim sanat içinde ortaya atılmaya, tartışılmaya başladı. Bu tartışmaların sonunda ilkin Dekadizm, yani kuralları, ilkeleri, yerleşik beğenileri değiştirmeyi, yıkmayı amaçlayan bir akım doğdu. Dekadizm çöküşçülük anlamına gelen, bu anlamı eyleme dönüştürmeyi amaçlayan bir akımdı. Yerleşik toplumsal ve sanatsal düzenin sınırlarını zorlamak, bu sınırların dışına çıkmak isteniyordu. Kötümserliğe, aşırı duyarlığa, karamsar ve sayrıl temalara yönelmenin gerekli­liği vurgulanıyordu. Alışılmamış, yepyeni birtakım taze imge ve düşün­üleri anlatmak için de yeni yeni sözcüklerin uydurulması yoluna gidiliyordu. Kısacası Dekadizm, yerleşik sanat düzenine karşı bir başkaldırıydı. Bu başkaldırıya katılan, bu yolda şiir yazan ozanlara dekadan adı verilmişti. İşte Dekadizm, Simgecilik akımının bir önaşaması oldu. Daha doğrusu Simgecilik, bu akımın bir uzantısı olarak doğmuştur.

Neyi savunuyor, neyi istiyordu Simgecilik?
Ana çizgileriyle şöyle özetlenebilir Simgeciliğin özellikleri:
Dış dünyayı, dış gerçekliği duyularımız aracılığıyla algılarız. Bunun için de gerçeği olduğu gibi kavrama, anlatma olanağından yoksunuzdur. Çünkü dış dünyayı, duyularımız bize ulaştırırken değiştirir. Dış dünyadan algıladıklarımız, dış gerçekliğin kendisi değil, onlarla ilgili bir takım izlenimlerdir. Bu da kişiden kişiye değişen bir olgudur. Bu yönden Simgecilikle Romantizm arasında da bir kan bağı vardır. Her sanatçı anlattıklarına kendi beninin damgasını vurarak anlatır Romantizmde. Başka bir deyişle, ben duygusu ağır basar, şair gözlerini kendi iç dünyasına çevirir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu