Sulak alanların korunması için neler yapılmalıdır?

Sulak alanların korunması için neler yapılmalıdır?
Sulak alanlar, yeryüzünün en zengin ve en üretken ekosistemlerini oluşturmaktadır. Bu alanlar yöre insanlarına ve ülkenin geneline geniş yelpazede hizmet veren oldukça karmaşık doğal sistemlerdir ve yeryüzündeki başka hiçbir ekosistemle karşılaştırılmayacak ölçüde işlev ve değerlere sahiptir.
6000 yıl boyunca insan topluluklarının uygarlıklarını nehir vadileri ve taşkın düzlüklerinde kurmaları rastlantı değildir. Daha birçok sulak alan sistemi insan topluluklarını hayatta kalmaları ve gelişmeleri için kritik öneme sahip olmuşlardır. Sürekli gelişen teknoloji bize doğanın önemini unutturmuş gibi görünebilir.

Ancak sürdürülebilir olmayan ve plansız bir şekilde yapılan alan kullanımlarından dolayı yaşanan çevre felaketleri (seller, fırtınalar, toprak kaymaları vb.) tersini göstermektedir. Asıl olan doğal ekosistemlerin desteğine hala ihtiyacımız olduğudur. Geçtiğimiz yıllarda sulak alan ekosistemlerinin değeri giderek anlaşılmaya başlanılmıştır. Dünya nüfusunun dörtte biri bugün suya çok güç koşullarda ulaşmaktadır. 2025 yılında dünyada her üç kişiden ikisi kuraklıkla karşı karşıya kalabilecektir.
İklim değişikliğinin insanlar ve yaban hayatı üzerinde etkileri artıkça sulak alanların hızla değişen koşullara uyum yeteneği vazgeçilmez bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla da dünya çapında sulak alanlara ve onların işlevlerine verilen değer üzerine araştırmaların artması doğaldır.
Sulak Alanlar, tropik ormanlardan sonra biyolojik çeşitliliğin en yüksek olduğu ekosistemlerdir. Pek çok tür ve çeşitteki canlılar için uygun beslenme, üreme ve barınma ortamı olan sulak alanlar, yalnız bulundukları ülkenin değil, tüm dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilmektedir. Yakın çevresinde yaşayan halkın yaşamında önemli yer tutan, bölge ve ülke ekonomisine katkılar sağlayan sulak alanlar; doğal dengenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması yönünden de diğer ekosistemler içinde önemli ve farklı bir yere sahiptirler. Sulak alanların önemini aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür.
1. Yeraltı suyu reşarjı ve deşarjı, taşkın kontrolü, taban suyunun dengelenmesi gibi işlemleri ile bulundukları bölgenin su rejiminin dengelenmesine katkı sağlarlar.
2. Bulundukları çevrenin nem oranını yükselterek başta yağış ve sıcaklık olmak üzere iklim elemanları üzerine olumlu etki yaparlar.
3. Tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ve besin maddelerini kullanarak suyu temizlerler. Özellikle suların yoğun olduğu sulak alanlar, atık sulardaki organik ve inorganik maddelerin arıtılmasında önemli rol oynarlar.
4. Tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir.
5. Sulak alanlar yüz binlerce yıllık doğal süreçler sonucu meydana gelmiş ve ortama karakterize olmuş zengin bitki ve hayvan türleri ile yoğun organizma koleksiyonuna sahip yeryüzünün en önemli genetik rezervuarlardır.
6. Sulak alanlar başta balıkçılık olmak üzere, hayvancılık, saz kesimi ve rekreasyonel faaliyetlere sağladığı imkânlar nedeniyle yüksek bir ekonomik değere sahip olup, bölge ve ülke ekonomisine katkı sağlarlar.
Bütün bu özellikler; sulak alanların mutlak surette gelecek için korunması gerekli alanlar olduğunu ortaya koymuştur.
Sulak alanlar, farklı insan kullanımları nedeniyle tehdit altındadır. Tür kaybına ve habitat tahribatına yol açan faktörler şöyle sıralanabilir.
·Sulak alanları besleyen kaynaklar üzerine baraj inşa edilmesi, yönlerinin değiştirilmesi ve sistemden aşırı miktarda su alınması;
·Tarımsal, evsel ve endüstriyel atıklardan kaynaklanan kirlenme sonucu su kalitesinin bozulması;
·Tarımsal alanlar ve yerleşim bölgeleri açmak amacıyla sulak alanların kurutulması ve doldurulması; Günümüzde artık bu tür uygulamalardan kaçınılmaktadır.
·Yasadışı ve aşırı balık avlanması;
·Kuşların, sürüngenlerin ve bunların yavrularının yasadışı olarak avlanması veya yumurtalarının toplanması;
·Aşırı otlatma;
·Su bitkilerinin sökülmesi sazların yakılması ve kontrolsüz saz kesimi;
·Lagünlerin yavru balık yetiştirme alanları olarak kullanılması;
·Yabancı türlerin ortama katılması;
·İkincil konut ve turizm;
·Sedimantasyon.
Toplam 457 kuş türünün bulunduğu ülkemizdeki sulak alanlar özellikle göçmen türler için yaşamsal öneme sahiptir. Ülkemizdeki sulak alanların uluslararası düzeyde önem taşımasının asıl nedeni; Batı Palearktik Bölgedeki kuş göç yollarından en önemli ikisinin Türkiye üzerinden geçmesidir.
Doğu Karadeniz Bölgesinden Türkiye’ye giren Çoruh Vadisi göç rotası ile 200.000’den fazla yırtıcı kuş Çoruh nehri üzerinden uçarak Doğu Anadolu Bölgesindeki sulak alanlarda barınırlar. Türkiye üzerindeki bu göç, Batı Palearktik Bölgedeki en büyük yırtıcı göçüdür.
Karadeniz’in batısında Trakya üzerinden ülkemize girerek İstanbul boğazı üzerinden Anadolu’ya geçen Boğaziçi göç rotası, 200-700’lük gruplar halinde 250.000’in üzerinde leyleğin gösterişli geçişlerine sahne olmaktadır.
Kuşların göçleri sırasındaki bu uzun yolculuklarını güven içerisinde yapabilmeleri için, Türkiye’deki sulak alanların varlığı herhangi bir ülkedekinden daha fazla önem taşımaktadır.
Ülkemiz sulak alanlar açısından Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine göre zengin sayılabilecek bir konumdadır. Bu nedenle ülkemiz, sulak alanların korunması ve akılcı kullanımını sağlamak üzere geliştirilen ve 1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzaya açılan Ramsar Sözleşmesine 30 Aralık 1993 tarihinde taraf olmuş, Sözleşme 94/5434 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla 17.05.1994 tarihi ve 21937 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin ülkemizde uygulanmasını sağlamak amacı ile 30.01.2002 tarihinde Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği 24656 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, sonrasında görülen ihtiyaç üzerine 17.05.2005 tarih ve 25818 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak revize edilmiştir. Yönetmelik sulak alanların korunması ile ilgili doğrudan çalışan tek mevzuattır.
Sözleşmeye göre sulak alanlar; ” alçak gelgitte derinliği altı metreyi aşmayan deniz suyu alanlarını da kapsamak üzere, doğal ya da yapay, sürekli ya da geçici, durgun ya da akar, tatlı, acı ya da tuzlu bütün sular ile bataklık, sazlık, ıslak çayır ve turbalıkları, kapsamaktadır.” olarak tanımlanmıştır. Şuana kadar yapılan çalışmalar neticesinde ülkemizde toplam büyüklüğü 2.000.000 hektarı aşkın (2.155.045 ha) 135 adet Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan bulunmaktadır. Bunun dışında Uluslararası kriterleri sağlamayan 500’ü aşkın sulak alan olduğu tahmin edilmektedir.
Sözleşme listesine uluslararası öneme sahip 135 sulak alanımızdan Kayseri’deki Sultan Sazlığı, Balıkesir’deki Manyas (Kuş) Gölü, Kırşehir’deki Seyfe Gölü, Mersin’deki Göksu Deltası Adana’daki Akyatan Lagünü, Samsun’daki Kızılırmak Deltası, Bursa’daki Uluabat Gölü, İzmir’deki Gediz Deltası, Burdur Gölü, Konya’daki Kızören Obruğu ile Meke Gölü olmak üzere 12 alanımız dâhil edilmiştir.
Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile sulak alanlarla ilgili konuların görüşülerek karar bağlandığı, koruma bölgelerinin ve Yönetim Planlarının onaylandığı ve uygulamalarının takip edildiği, ulusal ve uluslararası gerekli işbirliği ve koordinasyonun sağlanması konusunda çalışmaların yapıldığı Ulusal Sulak Alan Komisyonu kurulmuş ve çalışmalarını sürdürmektedir. 2006 yılı sonu itibarı ile Manyas Gölü, Göksu Deltası, Uluabat Gölü ve Gediz Deltası’nda Sulak Alan Yönetim Planları uygulanmakta olup, Burdur Gölü, Akşehir ve Eber Gölleri, Kızılırmak Deltası, Adıyaman Gölbaşı Gölleri, Yumurtalık Lagünü, Erzincan Ekşisu Sazlıkları, İğneada Longozu, Afyon Acıgöl, Sultansazlığı Sulak Alanlarında çalışmalara başlanılmış olup, hızlı bir şekilde devam edilmektedir.
Yine aynı Yönetmelikle Yönetim Planı hazırlanan ve hazırlanma sürecinde olan Uluslar arası öneme sahip sulak alanların bulunduğu illerde “Yerel Sulak Alan Komisyonu” kurulması öngörülmüştür. Bu uygulama ülkemizde alan yönetimlerinin yerinde ve ilgili tüm kurum ve kuruluşların katılımı ile yürütülmesi fırsatını verdiği için çok önemli bir düzenlemedir.
Ramsar Sulak Alan Stratejisi, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ve Türkiye’nin diğer öncelikleri dikkate alınarak 2003–2008 Ulusal Sulak Alan Stratejisi Bakanlığımız koordinasyonunda Ulusal Sulak Alan Komisyonu Alt Teknik Grubu tarafından 2002 yılında hazırlanarak, Ulusal Sulak Alan Komisyonuna sunulmuş ve 2003 de komisyonca onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Strateji, 12 konu başlığıyla ilgili 19 amaca ulaşmak için 70 faaliyeti içermektedir. Türkiye hazırladığı strateji ile uluslar arası ortamda büyük takdir toplamıştır.
Bunun dışında ülkemizde sulak alanların korunma bilincini arttırmak ve kurumlar arası işbirliğini geliştirmek amacı ile tüm dünyada da kutlanan 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü her yıl çeşitli illerde geniş bir katılımla kutlanmaktadır.
Sulak Alanlardaki Tür Zenginliği ve Endemizm
Türkiye’nin coğrafi yapısı çok kompleks olması ve nehirlerin dağlık bölgelerle birbirinden ayrılmış olmasının türlerin yayılmasını büyük ölçüde engellemesinden dolayı, yüksek endemizm ve genetik çeşitliliğe neden olmuştur. Akarsu ekosistemlerinde yaşayan omurgasızların büyük çoğunluğu bu nedenle endemiktir. Köyceğiz-Dalyan bölgesindeki suların tuzluluk oranları sıfırdan aşırı tuzluya kadar değişkenlik gösterdiğinden habitat ve tür çeşitliliği arasındaki ilişki açısından iyi bir örnek teşkil eder. Lindenia tetraphylla Türkiye’de yeni bir türdür ve bu türün neslinin Yugoslavya’da tükenmek üzere olduğu kaydedilmiştir. Burdur Gölü’nde yaşayan ve farklı koşullara adapte olmuş olan Artodiaptomus burduricus endemik bir omurgasız türüdür ve genetik çeşitlilik açısından önemlidir. Yine Burdur Gölü’nde yaşayan Aphanius burduricus’da göl şartlarına uyum sağlamış endemik bir balık türüdür.Benzer şekilde, Van Gölü’nde yaşayan endemik bir balık türü olan Alburnus tarichi de bu gölün aşırı koşullarına adaptasyon sağlamıştır. Bu hassas ekosistemler çevresel değişikliklerin etkisiyle kolayca tahrip olabilirler.
Türkiye sulak alanlarında saz (Typha sp.), kamış (Phragmites sp.), hasırotu (Schoenoplectus sp.), kofa (Juncus sp.) gibi bitkiler geniş topluluklar oluştururlar. Ayrıca su yüzeyini kaplayan nilüfer (Nymphae sp.) gibi bitkilerin yanısıra derin olmayan göllerde yetişen ördek otu (Phodophyllum sp.), ördek mercimeği (Wolffia sp.), su mercimeği (Lemna sp.) ve Ceratophyllum sp., Myriophyllum sp., Potamogeton sp. gibi su altı bitkilerine rastlanır.
Türkiye’deki balık türü sayısı 472’dir ve bunların 50’si tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bugüne kadar yapılan çalışmalar sonucunda, tatlısu balıklarından 26 familyaya bağlı 192 tür belirlenmiştir. Sulak alanlarımızda en yaygın bulunan türler; alabalık, turna, sazan, karabalık, kefal, kızılkanat, sudak, tatlısu levreği’dir. Kuş göç yolları üzerinde bulunması sebebiyle, Türkiye pek çok kuş türü için anahtar ülke konumundadır. Ülkemizde yaklaşık 457 kuş türü olduğu bilinmektedir. Leylek, flamingo, kaşıkçı, uzunbacak, kılıçgaga, turna ile balıkçıllar ve ördekler Türkiye’nin sulak alanlarında yaygın olarak görülmekte olan sukuşu türleridir.
Nadir Bulunan ve Tehlike Altındaki Türler
Avrupa’da küresel olarak tehlike altında kabul edilen tepeli pelikan, yaz ördeği, küçük karabatak, karaakbaba, şah kartal, Ada martısı, dikkuyruk ördek, incegagalı kervan çulluğu, balaban, küçük sakarca kazı, kızılboyunlu kaz ve pasbaş patka, Türkiye’de üremektedirler. Dünya’daki tüm dikkuyruk ördek populasyonunun %70’ine yakını kışlarını Türkiye’de geçirir. Akdeniz bölgesinde yalnızca belirli bölgelerde rastlanan ve sayıları gittikçe azalan saz horozu (Porphyro porphyro) , ülkemizde özellikle Göksu Deltasında üremektedir.
Ülkemiz sulak alanlarının pekçoğunda bulunan susamurları (Lutra lutra) nesli tehlikede olan ve tüm Avrupa’da koruma altına alınmış bir türdür.
Amik Gölü’nün tarım amacıyla kurutulması sonucu Türkiye için endemik bir tür olan yılanboyun’un ( Anhinga melanogaster rufa) soyu tükenmiştir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu