Çaya limon katmak sünnet midir?
Sünnet Nedir?
Sünnet, lûgat mânâsı itibariyle, “gidişat, -iyi ya da kötü- takip edilen yol” demektir. Muhaddîsler,
usûlcüler ve fukahâ ıstlahî mânâsı itibariyle sünneti, aşağıdaki ifadelerle tarif etmeye çalışmışlardır:
Muhaddîslere göre sünnet, “Ahkâma ve amele esas teşkil etsin etmesin, yaptıkları ve yapmaktan kaçındıklarıyla Allah Resûlü’nden (sav) -Hanefîler’in nokta-i nazarınca farz, vacib, sünnet, müstehab ve âdâp- bize intikal eden her şeydir.” Yani, Allah Resûlü’nün (sav) şemâilidir, hayat tarzıdır, sîretidir.
Usûlcülerin sünnet anlayışı biraz daha farklıdır. Onlara göre sünnet, “Resûlullah’dan (sav) söz, fiil ve takrir olarak sâdır olan her şeydir.” Yani, Resûlüllah Efendimiz’in (sav) sözleri, davranışları ve ashâbında görüp de menetmediği veya sükûtla tasvip buyurduğu davranışlardır.
Fukahâ ise, sünnete bid’at mukabilinde ve teşrîe, yani farza, vacibe, harama esas teşkil etmesi açısından bakarlar. Bu mânâda sünnet, hadîsle aynı mânâda sayılabilir.
Hadîs, haber vermek ve haber, söz mânâsına bir isimdir. Daha sonraları, Efendimiz’e (sav) nisbet edilen her söz, fiil ve takrire hadîs denmiştir. İbn Hacer, “Şeriat örfünde hadîsten maksat, Efendimiz’e (sav) isnad edilen her şeydir.” der.
Sünnetin Çeşitleri
Bütün bu tariflerden anladığımız hususları şu üç kısma irca’ edebiliriz:
1. Kavlî Sünnet
Sünnet, Allah Resûlü’nün (sav) mübarek sözleridir; yani sünnetin bir bölümünü O’nun nurlu sözleri teşkil eder ki, bunlar, Kur’ân’da yer almayan, fakat bütün fukahâca fıkıh kitaplarına alınıp, pek çok hükme esas kabul edilen O’na ait nurefşan beyanlardır ki, misal olarak şunları zikredebiliriz:
a. Efendimiz (sav), “Varise vasiyet yoktur.” buyururlar. Yani, miras bırakan kimse, kendisine vâris olacak biri için mirasından vasiyette bulunamaz.
b. Yine, usûl-i fıkıhta yer alan bir başka mübarek sözlerinde Efendimiz (sav), “Zarar verme ve zarara zararla mukabele etme yoktur.” buyurmuşlardır. Yani, kimseye zarar verilemeyeceği gibi, birine zarar veren kişiye de zararla mukabele edilemez.
c. Allah Resûlü’nün bir diğer mübarek sözlerinde ise şöyle buyurulmaktadır: “Yağmurların ve akarsuların suladığı arazide öşür (onda bir), hayvanlar ile sulanan arazide öşrün yarısı (yirmide bir) zekât vardır.”
d. “Deniz suyuyla abdest alabilir miyim?” diye soran bir sahâbîsine Allah Resûlü, dünya kadar fetvalara esas teşkil edecek şu mübarek sözüyle karşılık verir: “Onun suyu temiz, ölüsü de helâldir.”
2. Fiilî Sünnet
Rasûl-i Ekrem’in (sav) davranışları ve hareketleriyle ortaya koyduğu sünnetdir ki, bunlarla konulan hükümler, Kur’ân’da sarihen zikredilmemiştir. Meselâ; Kur’ân-ı Kerim’de namaz emredilmiş olduğu ve bazı yerlerinde “rükû edin, secde edin” gibi emirler bulunduğu; hattâ umumi bazı vakitler zikredildiği hâlde, kesin olarak hangi vakitlerde ve kaç defa namaz kılınacağı, namazın nasıl eda edileceği, onun farzları, vacipleri ve nelerin namazı bozduğu açıklanmamıştır. Bütün bu hususlarda, sünneti nazara veren Efendimiz (sav): “Beni, nasıl namaz kılıyor görüyorsanız, siz de öyle kılın.”5 buyurarak, sünnetin husûsî teşrî’ine işaret etmişlerdir. [Bu noktada, Efendimiz’in namazının önceki ümmetlerin namazı gibi olduğu da asla söylenemez; kaldı ki, bu noktada tek bir kayıt bile yoktur.] Yine, menâsik-i hacc mevzuunda da Efendimiz, “Haccın menasikini benden alın.”6 buyurmuşlardır. Yani, sünnet olmasaydı, nasıl, ne zaman, kaç vakit, kaç rekât namaz kılacağımızı ve nasıl haccedeceğimizi bilemeyecektik.
3. Takrirî Sünnet
Resûlullah (sav), ashâbında gördüğü bazı hoşuna gitmeyen davranışları usûlünce tenkid buyururlardı. Meselâ minbere çıkar ve isim tasrih etmeden, “Cemaate ne oluyor ki, falan şöyle yapıyor?!” diye ikaz ve tembihte bulunurlardı. Bu arada, bazen de gördüğü davranışları menetmez ve sükûtuyla onları tasvip buyururlardı ki, bu da sünnetin takrirî kısmını teşkil etmektedir. Hadîs ve fıkıh kitaplarında bu kısmın misalleri de çoktur.
Peygamber Efendimizin Günlük Hayata Ait Sünnetleri
En çok Pazartesi ve Perşembeleri oruç tutardı. Neden böyle yaptığı Pazartesi ve Perşembe Allah’a sunulur.sorulduğunda da şu cevabı verirdi: ” Ameller her pazartesi ve perşembe Allah’a ( c.c.) sunulur. Oruçlu iken amelimin Allah’a (c.c.) arz olunmasını severim. Her Müslüman affedilir. Ancak dargın olan kişi müstesna. Cenab-ı Hak meleklere onlar için “bunları geri bırakın” der.
Cumartesi ve pazar günleri de umumiyetle oruç tutardı. ve şöyle derdi: ” Bu iki gün müşriklerin bayram günleridir. Onlara muhalif olmaktan hoşlanırım.
Yüzüğü gümüştendi, yüzüğü akik taşıydı.
Gözleri uyurdu lakin kalbi uyumazdı.
Ahlakı Kur’an’dı.
Umumiyetle cuma günü yıkanırdı, bazen de terk ederdi.
Çocuklara karşı çok merhametliydi.
Su içtiği zaman 3 defa nefes alır, üç nefeste içerdi ve ” Bu daha mutlu, daha afiyetli ve daha sağlıklıdır. ” buyurdu.
Gece kalktığı zaman ağzını misvaklardı.
Son derece merhametliydi. Birisine bir şey vaad ettiği zaman imkanı olduğunda mutlaka o vaadini yerine getirirdi.
İçinde su içilen bir cam kasesi vardı.
Sukunu uzun, gülmesi azdı.
Hizmetçiye söyledikleri sözlerden biri de ” Bir ihtiyacın var mı? ” idi.
Eza veren kötü huyu olmazdı. Birisinin diğeri aleyhine olan sözünü de kabul etmezdi.
Kendisine meleklerin gelmesi ve Hz. Cebrail (as) ile konuşması sebebiyle pırasa, sarımsak, soğan gibi şeyler yemezdi.
Yaslanarak yemek yemezdi. Arkasından iki kişi yürüyemezdi.
Gece ağzına misvak sürmeden kalmazdı.
Gusulden sonra abdest almazdı.
Tebbessüm etmeden kesinlikle konuşmazdı.
Ramazan Bayramında bir şey yemeden camiye çıkmazdı.
Kurban Bayramında kurban kesilmeden evvel bir şey yemezdi.
Üçten sonra sözü tekrar etmezdi.
Gece veya gündüz uyuyup da uyandığı zaman mutlaka misvak kullanırdı.
İkram edilen kokuyu geri çevirmezdi.
Biad esnasında kadınların elini tutmazdı.
Bir yudum su ile dahi olsa iftar etmeden akşam namazını kılmazdı.
Gülüşü tebessümlerden ibaretti.
Hastayı ancak üç günden sonra ziyaret ederdi.
Şu beş şeyi hiçbir zaman yanından ayırmazdı; Ayna, sürme kabı, tarak, misvak ve ustura.
Lamba ile kendisine aydınlık yapılmadıkça karanlık evde oturmazdı.
Bir yerden kalkarken mutlaka ” Subhaneke Allahümme Rabbi vebi hamdike la ilahe illa ente estağfiruke ve etübi ileyke” der ve şöyle buyururdu: ” Yerinden kalkarken kim bunu söylerse mutlaka mecliste kendisinden südur eden günahları bağışlanır.”
Hiçbir şeye hayır demezdi. Kendisinden bir şey istendiği zaman eğer yapmak isterse evet derdi. İstemezse sükut ederdi.
Abdestini kendisi alırdı. Kimseden yardım istemezdi. Vereceği sadakayı da bizzat kendi eliyle verirdi, kimseyi bunun için rahatsız etmezdi.
Ne yemek ne de başka bir şey O’nu akşam namazından alıkoyamazdı.
Dişlerini temizlemeden uyumazdı.
Daima misvağı başucunda bulunurdu, öylece uyurdu. Uyanınca hemen onunla dişlerini fırçalardı.
Kahkaha ile gülmezdi.
Yemeğe suya üfürmezdi. Kabın içinde nefes almazdı.
Kendisinden kötü söz işiteceği kimseye yanaşmazdı. (Buhari)
Bir vali tayin ettiği zaman ona sarığı kendi eliyle sarıp giyindirirdi. Sarığın kuyruğunu sağ taraftan kulağa doğru sarkıtırdı.
Sarığın kuyruğunu sağ taraftan kulağa doğru sarkıtırdı.
Yanına çocuklar geldiği zaman onları tebrik eder, güzel karşılar ve onalara dua ederdi.
Hurmayı yer ve çekirdeğini tabağa atardı.
Buğday ekmeği ile hurma yerdi v ” Bunlar pek hoştur. ” derdi. (Tayalisi)
Üzümü ağzına teker teker koyarak yerdi. (Taberani)
Hediye edileni yerdi, sadakayı yemezdi. (İbn-i Said)
Üç parmak ile yerdi, onları silmeden iyice yıkardı.
Hanımlarından biri yatıp uyumak istedikleri zaman ona 33 kere Subhanallah, 33 kere Elhamdülillah, 33 kere de Allahuekber demesini emrederdi. (Mendi)
İnsanları birbirine bağlamak ve sevindirmek için hediyeleşmelerini emrederdi. (İbn-i Asakiri)
Güneş tutulduğu zaman kılınan küsuf namazında köle azad edilmesini emrederdi.
Nazar değmesinde (hastalanınca) Kalem Suresi 51, 52. ayetlerin okunmasını emrederdi.
İnsana ait 7 şeyin gömülmesini emrederdi: Saç, kan, tırnak, diş, pıhtılaşmış kan, perde, hayız kanı. (Hakim)
Oruçlu iken iftar edeceği zaman ilkin su ile başalardı. Suyu iki veya üç defada nefes alarak içerdi yani bir defada içmezdi.
Yüzüğünü sağ eline takardı. (Müslim)
Yüzüğünü sol eline takardı. (Buhari)
Yüzüğünü sağ aline takardı sonra sola değiştirirdi. (İbn-i Asakir, Aişe r.a.)
Cinlerden ve nazar değmesinden Rabbine sığınırdı. Nihayet Muavvizeteyn nazil olunca onları okumaya başladı. Diğer duaları terk etti. Ani ölümden Allah’a sığınırdı, ölümden önce hastalanmasını isterdi. (Taberani)
Her namazdan sonra abdest alırdı. (Buhari)
Kurfuaz şeklinde (Dizlerini karnına birleştirerek) otururdu.
Başına sarık sarıp ona kuyruk yaparak, iki omuzu arasından sarkıtırdı.
Bütün vakitlerde Allah’ı (c.c.) zikrederdi.
Gece karanlığında gündüzün ışığında gördüğü gibi görürdü. (Beyhaki)
Enine doğru misvak kullanırdı.
Sabah namazının sünnetini kıldığı zaman sağ ayağının üzerine yatardı.
Aksırınca “Elhamdülillah” derdi. Bunu işiten “Barekallah” derdi. Tekrar Efendimiz: “Yehdina ve Yehdikümullah” derdi.
Aksırdığı zaman elini ya da elbisesini ağzına koyardı, sesini alçaltırdı.
Ayaktayken öfklendiklerinde hemen otururlardı. Otururken öfkelendiklerinde hemen yatarlardı. Böylece öfkeden teskin olup giderdi.
Öğleden önce dört rekatı kaçırdıkları zaman onu farzı müteakiben iki rekattan sonra kılardı.
Arkadaşlarından birini üç gün görmediği zaman onu sorarlardı. Eğer gaib (kayıp) ise ona dua ederlerdi.
Dualarının daha şümüllü olanını severdi, diğerlerini terkederdi. (Taberani)
Tabaklanmış koyun postunda namaz kılmaktan hoşlanırdı. (İbn-i Said)
Bahçelerde namaz kılamaktan hoşlanırdı. (Tirmizi)
Duasına ” Subhane Rabbiyel aliyyül ağlel vehhab ” ile başlardo.
Açlıktan beline taş bağlardı. (İbn-i Said)
Yeşilliğe akan suya bakmaktan hoşlanırdı. (Ebu Nuaym)
Ağzı kapanan kaptan hoşlanırdı.
Hediyeyi kabul edrdi. Ona karşılık olarak bir şey verirdi. Sadakayı kabul etmezdi. (Taberani)
Kıraatini ayetlerin başında dura dura icra ederdi. ” Elhamdülillahi Rabbil Alemin” der, sonra durur ” Errahmanirrahim” der ve yine dururdu.
Cuma günü namaza gitmeden önce bıyıklarını kırpardı, tırnaklarını keserdi.
Namazda esnemekten hoşlanmazdı.
Dağlamak, yani bir nevi tedavi şeklinden ve sıcak yemekten hoşlanmazdı ve şöyle buyururdu: ” Soğuk yiyin çünkü bereketlidir. Dikkat edin sıcak yemekte bereket yoktur. ” (Ebu Nuaym)
Nübüvvet mührünün görülmesinden hoşlanmazdı.
Çok sorulmaktan hoşlanmazdı ve bunu ayıplardı. Ama Hz. Ebubekir (r.a) sorduğunda cevap verirdi ve bundan hoşlanırdı. (Taberani)
Yemeği ortasından yemekten hiç hoşlanmazdı.
Yürüyüşünden aciz ve tembek olmadığı anlaşılırdı.
Secdede bazen kendisinden geçinceye kadar uykuya dalardı. Gözleri uyuyup kalbi uyumadığı için sonra klakıp abdest almaya ihtiyaç duymadan namazını kılardı. (Ahmet bin Hanbel)
Son sözü şu olomuştur: ” Namazı sakın terk etmeyin. Namazı sakın terk etmeyin, elleriniz altında bulunanlar hakkında Allah (c.c)’tan korkun, adaletle muamele edin. (bu Davut)