Cem Sultan yaşasaydı ne olurdu?
II. Beyazıt savaşı kazanmış, kardeşi Cem uzaklara kaçmıştı amma; o hâlâ İstanbul’daki Osmanlı tahtı için tehlike arz ediyordu.
Bundan dolayıdır ki Sultan II. Beyazıt kara kara düşünüyor, kardeşi Cem’i nasıl İstanbul’a getireceğinin veya en azından nasıl onu güvence altında tutabileceğini düşünüyordu.
Sultan Beyazıt bu düşüncedeyken, kardeşi Cem, Karaman oğlu Kasım Bey’in daveti üzerine annesi ve ailesinin diğer fertlerini Kahire’de bırakarak tekrar Anadolu’ya geçti ve kardeşi Beyazıt’a aynı teklifte bulundu; yani devleti kendi aralarında paylaşmayı önerdi. Kan akmasını istemeyen Beyazıt, onun bu teklifini de reddetti ve Kudüs’te ikamet ederek şehzadeliğini sürdürdüğü takdirde, kendisine şehzadeliğinde geliri ne ise, aynı şekilde verileceğini haber verdiyse de, Cem ihtirasından vazgeçmedi; devletin ikiye ayrılmasında ısrar etti. Bunu kabul etmeyen Beyazıt, Cem üzerine Hersekzâde Ahmed Paşa’yı gönderdi. Ağabeyi Beyazıt’a karşı bir varlık gösteremeyen ve her taraftan ümidini kesen Cem, Karaman valiliği sırasında kendileriyle temas kurduğu Rodos Şövalyelerine gitmeyi kararlaştırdı[1].
Bu kararı alırken, muhtemelen Mısır’a dönme fırsatı bulamadı, ya da kendisini Mısır’da yeteri derecede güvencede göremedi. Ya da üçüncü bir ihtimal olarak da, Rodos üzerinden Rumeli’ye geçip, oradan kardeşi Beyazıt’a karşı kuvvet toplamak istiyordu. Onun içindir ki, hırsının kurbanı olan Cem, bu hırs uğruna Hıristiyan şövalyelerine sığındı. Bu şekilde Rodos’ta bulunan “Kudüs Saint-Jean Şövalyeleri”ne sığınmayı yeğleyen Cem’in, uzun Frenk macerası burada başladı. Memluk Müslümanları yanında kendisini emniyette hissetmeyen Cem, Rodos şövalyelerine sığınarak bu güvenceyi sağlamayı beklemiş fakat büyük bir yanılgıya düşmüştür. Cem Sultan, gayrimüslim şövalyelerinin, kendisini Mısır Memlukları gibi “Sultan oğlu” olarak, alâyıvalâyla karşılayacaklarını sanmış, böyle davranmakla, kendisi açısından büyük bir hata yapmıştır. Gerçi Rodos Şövalyelerinin Reisi olan Pierre d’Aubusson gerçekten onu bir prens gibi karşılamış, ona saygıda kusur etmemişti. Fakat bütün bunlar, onu ileride “yem olarak” kullanmak içindi. Çünkü onlar için Cem “bulunmaz bir av” niteliğini taşıyordu. Cem Sultan’ı, Osmanlı Devleti’ne, yani kendi kardeşi II. Beyazıt’a karşı koz olarak kullanmak isteyen Avrupa, onun bu esaretinden azami derecede istifade etmek istiyordu. Cem ise, Rodos’u bir etap kabul edip, oradan Avrupa içlerine geçerek II. Beyazıt’a karşı ittifaklar kurmak niyetindeydi. Şövalyeler ise asla ellerindeki bu avı/esiri kaçırmayı düşünmüyorlardı[2]. Çünkü şövalyelerin lideri Pierre d’Aubusson, ele geçirdiği bu büyük fırsatı değerlendirip, Hıristiyan dünyasında ün kazanmak ve bu ünü kazanabilmek için de Cem’i koz olarak kullanıp bir Haçlı Savaşı başlatmak istiyordu. Nitekim o, Papa II. Innocent’a gönderdiği 29 Temmuz 1482 mektubunda şöyle diyordu:
“Şimdi Muhammed ümmetini yok etmenin tam zamanı. Şayet Cem’e yeteri kadar kuvvet sağlanabilse, o Beyazıt üzerine gidecek ve Beyazıt korkup bir şey yapamayacak. Böylece elimizden çıkmış olan Yunanistan’ı da geri almış olacağız. Onun için Cem’i elde tutmaya devam ediyorum”[3].
Rodos adasına bu şekilde çıkan Cem Sultan’ı herkes merak ediyordu. Çünkü o, sıradan bir prens değil, İstanbul Fatihinin oğluydu. Yanındaki hizmetçileri ona “Cemşid”, ya da bunun kısaltılmışı olan “Cem Cem” diyorlardı ki, Rodoslu Hıristiyanlar, “Cem Cem”i “Zizim” olarak telaffuz etmeye başladılar. Artık Cem Sultan’ın Batı’daki ismi “Zizim” olmuştu. Bu arada Cem’in Mısır’da kalan annesi, oğlunu geri almak için Rodos şövalyeleriyle irtibata geçiyor; fakat şövalyeler bunun karşılığında çok yüklü paralar istediklerinden, bu teşebbüsler akim kalıyordu. Rodos Şövalyeleri lideri bu entrikalarıyla hayli para kazandı. Bir yandan kardeşinin emniyetini sağladığı için II. Beyazıt para ve hediyeler gönderiyor, diğer taraftan da Mısır’dan durmadan paralar akıyordu Rodos’a…
Rodos Şövalyelerinin tarihi, Haçlıların gelişinden önceki dönemde Kudüs’te yaptıkları bir hastane faaliyetiyle başlıyor. Fakat Haçlılar Kudüs’ü işgal ettikten sonra askeri faaliyetlere başlayıp, bağımsız bir güç oldular ve Haçlılara yardım ettiler. Haçlılar Müslümanlar tarafından Kudüs’ten çıkarıldıktan sonra da önce Kıbrıs’a daha sonra da Rodos’a yerleşip faaliyetlerini oradan sürdürdüler. Artık onlar bir korsan çetesinden başka bir şey değillerdi. Gerçi hâlâ kendilerine “Hastane şövalyeleri” diyorlardı amma, pratikte savaşan korsanlar olmuşlardı. Mamafih bu şövalyelerin başlangıçtan beri niyetleri hastanelerde hasta tedavi etmekten ziyade, önlerine geleni soymaktı. “Hastane” ve üzerlerinde taşıdıkları “Haç” simgesini de sadece sömürü ve kendilerini kamufle etmek için kullanıyorlardı.