Evren nedir nasıl oluşur kısaca özet Evren Hakkında

Evren nedir nasıl oluşur kısaca özet Evren Hakkında
Evren (Kozmos), tüm varlıkları ve olayları içeren bir sistemdir Kelimenin kökü dikkate alındığında bu “dirlik ve düzen içinde bir evren” anlamına gelen Yunanca bir sözcüktür Kozmoloji (evren bilim) açısından ise bu terim bizim gözlemlediğimiz evren olarak düşünülür Bu nedenle bizden önceki ve sonraki evrenlerin varlığı da söz konusudur
Günümüzde ulaşılabilen en son teknik verilere göre, evrenin fizik yapısı şöyle sıralanabilir:

1-Galaksiler
2-Elektromanyetik radyasyon
3-Nötralveiyonize hidrojen
4-Toz parçacıkları
5-Galaksilerden gelen ışıklar
6-Süpernova ve Galaktik patlamalardan oluşan kozmik ışınlar


7-Kütlesi olmayan nötronlar
8-Gravitik dalgalar
Sadece bizim galaksimizde 400 milyar yıldız (güneş) bulunduğu tahmin edilmektedir Bizim galaksimiz gibi içinde yıldızları ve gezegenleri barındıran ise milyarlarca galaksi var Evreni dolduran bütün cisimler üç esas gücün etkisiyle bir arada bulunuyor:
1-Nükleer Güç: Atomik çekirdeğin nötron ve protonlarını bağlar
2-Elektromanyetik Güç: atomları oluşturmak üzere elektronları çekirdeğe bağlar
3-Gravitik Güç: Uzaydaki cisimleri belirli yörüngelerde tutar

Galaksi; gazlar, yıldızlar, tozlar ve gezegenler içeren en büyük madde topluluğudur Galaksiler ilk başta yoğun birer gaz bulutu olarak ortaya çıkmışlar ve daha sonra bu gazdan, yoğunlaşma yoluyla yıldızlar meydana gelmiştir Galaksi, bu oluşum sırasında döner ve milyonlarca yıl sonra sarmal bir biçim alır Bu sarmalda kabaca küre şeklinde bir çekirdek ve çevresinde yassımsı bir disk vardır; yörüngesinde de yoğun yıldız kümeleri döner durur Çekirdek bölümünde pek az gaz ve toz vardır, büyük bir bölümü daha yaşlı yıldızlardan oluşur Sarmal kollarda büyük miktarda gaz ve toz ile yeni oluşmuş yıldızlar bulunur

Aradan milyonlarca yıl daha geçtikten sonra sarmal kollar içeren elips şeklinde galaksiler meydana gelir Bir galaksinin en sonunda alacağı biçim küre biçimidir; daha sonra muhtemelen Kara Delik haline gelecektir

Bizim Galaksimiz “Samanyolu Galaksisi”
Bir galaksimiz olduğu düşüncesi 1920’lere kadar akla gelmemişti Bugün ise galaksimizin yüz milyarlarca benzeri olduğunu biliyoruz Evrendeki sayısız galaksiden biri olan Samanyolu Galaksisi, en az 400 milyar yıldız topluluğundan oluşur Bir uçtan diğer uca şimdilik 100,000 ışık yılı boyunca uzandığı tahmin edilmektedir, muhtemelen bu çok daha da fazladır ve 1000 ışık yılından daha fazla genişliktedir Ayrıca yıldızlar arasında çok büyük miktarlarda gaz ve toz bulutları ve belki de bilinmeyen milyarlarca gezegen ile onların uyduları bulunmaktadır Bizimkine en yakın olan dış galaksi ise Andromeda Galaksisidir
Güneşimiz, Samanyolu’nun merkezden 30,000 ışık yılı uzaklığındaki kenarında, galaksinin sarmal bir kolunda yer almaktadır

Büyük Patlama ya da Big Bang, evrenin yaklaşık 13,7 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan evrenin evrimi kuramı ve geniş şekilde kabul görenkozmolojik model İlk kez 1920’lerde Rus kozmolog ve matematikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı fizikçi papaz Georges Lemaître tarafından ortaya atılan, evrenin bir başlangıcı olduğunu varsayan bu teori, çeşitli kanıtlarla desteklendiğinden bilim insanları arasında, özellikle fizikçiler arasında geniş ölçüde kabul görmüştür

Evrenin oluşumu ve genişlemesi Big Bang modeline göre günümüzdeki evren 13,5 milyar yıldan biraz daha fazla zaman önce son derece yoğun ve sıcak bir halden ortaya çıkmış olup, günümüzde genişlemeye devam etmektedir Galaksiler içeren uzayın kendisi genişlemektedir

Teorinin temel fikri, halen genişlemeye devam eden evrenin geçmişteki belirli bir zamanda sıcak ve yoğun bir başlangıç durumundan itibaren genişlemiş olduğudur Georges Lemaître’in önceleri “ilk atom hipotezi” olarak adlandırdığı bu varsayım günümüzde “büyük patlama teorisi” adıyla yerleşmiş durumdadır Modelin iskeleti Einstein’ın genel görelilik kuramına dayanmakta olup, ilk Big Bang modeli Alexander Friedmann tarafından hazırlanmıştır Model daha sonra George Gamow ve çalışma arkadaşları tarafından savunulmuş ve ilk nükleosentez olayı eklenmek suretiyle geliştirilerek sunulmuştur

1929’da Edwin Hubble’ın uzak galaksilerdeki (galaksilerin ışığındaki) nispi kırmızıya kaymayıgalaksilerin ve galaksi kümelerinin konumumuza oranla bir “görünür hız”a sahip olduklarını ortaya koyan bir kanıt olarak ele alındı Bunlardan en yüksek “görünür hız”la hareket edenler en uzak olanlarıdırGalaksi kümeleri arasındaki uzaklık gitgide artmakta olduğuna göre, bunların hepsinin geçmişte bir arada olmaları gerekmektedir Big Bang modeline göre, evren genişlemeden önceki bu ilk durumundayken aşırı derecede yoğun ve sıcak bir halde bulunuyordu Bu ilk hale benzer koşullarda üretilen “parçacık hızlandırıcı”larla yapılan deney sonuçları teoriyi doğrulamaktadır Fakat bu hızlandırıcılar, şimdiye dek yalnızca laboratuvar ortamındaki yüksek enerji sistemlerinde denenebilmiştir Evrenin genişlemesi olgusu bir yana bırakılırsa, Big Bang teorisinin, ilk genişleme anına ilişkin bir bulgu olmaksızın bu ilk hale herhangi bir kesin açıklama getirmesi mümkün değildir Kozmozdaki hafif elementlerin günümüzde gözlemlediğimiz bolluğu, Big Bang teorisince kabul edilen ilk nükleosentezevrenin ilk hızlı genişleme ve soğuma dakikalarındaki nükleer süreçlerde hafif elementlerin oluşmuş olduğu tahminleriyle örtüşmektedir(Hidrojen ve helyumun evrendeki oranı, yapılan teorik hesaplamalara göre Big Bang’den arta kalması gereken hidrojen ve helyum oranıyla uyuşmaktadır Evrenin bir başlangıcı olmasaydı, evrendeki hidrojenin tümüyle yanarak helyuma dönüşmüş olması gerekirdi) Bu ilk dakikalarda, soğuyan evren bazı çekirdeklerin oluşmasına imkân sağlamış olmalıydı(Belirli miktarlarda hidrojen, helyum ve lityum oluşmuştu) keşfinden sonra, bu gözlemi, çok uzak sonuçlarına uygun olarak,

Big Bang terimi ilk kez İngiliz fizikçi Fred Hoyle tarafından 1949’da, “Eşyanın Tabiatı” adlı bir radyo (BBC) programındaki konuşması sırasında kullanılmıştırHoyle, hafif elementlerin bazı ağır elementleri nasıl meydana getirebilecekleri konusunda katkıları olmuş bir bilim insanıdır

Bilim insanlarının çoğu, evrenin başlangıcında, bir Big Bang olayının cereyan etmiş olduğuna ancak 1964/1965’te, evrenin sıcak ve yoğun döneminin kanıtı olarak kabul edilen “kozmik mikrodalga arkaplan ışıması”nın ya da Georges Lemaître’in kullandığı terimlerle « Big Bang’ın soluk ışıklı yankısı»nın keşfinden sonra ikna oldular

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu