İslamiyeti neden ilk olarak köleler kabul etmiştir?

İslamiyeti neden ilk olarak köleler kabul etmiştir?
İslâm’ın ortaya çıktığı dönemde, Arap Yarımadası’nda ve Hicaz yöresinde kölelik oldukça yaygındı. Kölelerin çoğunluğunu, Afrikalı siyahîler teşkil etmekte idi. Nitekim Peygamber’in müezzini Bilâl-ı Habeşî de bunlardan biriydi. Kaynağı tam olarak bilinmemekle birlikte bu köleler, Eski Yunan ve Roma’daki köleler gibi, ya ele geçirenler tarafından satılmış ve el değiştire değiştire Mekke’ye kadar getirilmiş esirler veya kıtlıklar yüzünden aileleri tarafından satılmış çocuklardı. Diğer taraftan, Arap Yarımadası’na başka beldelerden getirilen köleler de vardı.

Meselâ; İkrime b. Ebî Cehl’in kölesi ile Ezrak b. Ukbe es-Sekafi ve Suheyb-i Rûmî, Rum kökenli kölelerdi. Ancak Suheyb, kendisinin aslen Arap olduğunu ve bir savaş sonucu Rumlara esir düştüğünü söylemiştir. Selmân-ı Fârisî İranlı idi. Kaçırılarak Yahudilere satılmış, Müslüman olmak için Medine’ye kadar gelmişti. Peygamber hürriyetine kavuşması için Selmân’a para yardımında bulunmuştur. Peygamber’in sonraları azat edip, evlatlık edindiği Zeyd b. Hârise ise Arap kölelerden idi. İşte Kur’an böyle bir zamanda ve ortamda indi ve böyle bir karanlığı aydınlattı. Kölelikle ilgili ilk ayet, peygamberimiz henüz Mekke’de iken inen Beled suresinin içinde yer aldı ve mümin-kâfir ayrımı yapmadan, köleleri özgürlüğe kavuşturmayı, cennete girebilmenin yollarından biri saydı. Böylece de herkesi buna özendirdi:
Beled; 11-13: Fakat o, Akabe’ye (o sarp yokuşa) saldırmadı. Ve Akabe’nin (o sarp yokuşun) ne olduğunu sana ne bildirdi? Köle azat etmektir,
Bakara; 177: Yüzlerinizi doğuya ya da batıya çevirmeniz “birr” değildir. Ama “birr”, Allah’a, “ahir güne / son gün”e, meleklere, Kitap’a, peygamberlere inanmak; sahip olduklarından akrabalara, yetimlere, yoksullara, yolcuya ve dilenenlere ve boyundurukları çözmeye (hürriyeti olmayanların hürriyetlerine kavuşmaları için), Allah sevgisi için vermek ve namazı kılmak, zekâtı vermektir. Ve sözleştiklerinde, sözlerini tastamam yerine getirenler, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte içtenlikli olanlar bunlardır. İşte bunlar takvalıların ta kendisidir.

Ayrıca Kur’an, henüz hürriyetlerine kavuşmamış, köle olarak yaşayanlara da hürlere yakın bir statü vererek onlara iyi davranılmasını hükme bağlamış, böylece onların hürriyetlerine kavuşuncaya kadar iyi şartlarda yaşamalarını sağlamıştır:
Nisa; 36: Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ve de anaya-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sağ ellerinizin sahip olduklarına (sahip olduğunuz kölelere) iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.

Bakara; 221: Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye kesinlikle ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve ayetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar öğüt alırlar.
Nisa; 25: Ve sizden her kim hür mümin kadınları nikâh edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikâhlamak var. …….
???Bu ayeti en iyi şekilde uygulan peygamberimizin, “kölelere, “oğlum, kızım” deyin. Sakın onlara kaba davranmayın” öğüdü de dikkat çekicidir.
Kur’an, peygamberimiz Medine’de iken 3. sırada inen Âl-i Imran suresinde de köle edinmeyi, peygamberimize ve sıradan tüm insanlara (sadece Müslümanlara değil, tüm beşere) yasaklamıştır:
Âl-i Imran; 79: Allah’ın kendisine kitap, hüküm (yasamayı yürütmek) ve peygamberlik verdiği hiçbir beşer için (İnsanlardan hiçbir kimse için), insanlara: “Allah’ın astlarından bana kul / köle olun.” demek yakışmaz. Fakat: “Öğrettiğiniz ve ders aldığınız (okuduğunuz) kitap gereğince Rabb’e içtenlikli kullar olunuz” (demesi yaraşır).
Dikkat edilirse ayette HİÇ BİR BEŞERİN, bu kendisine kitap, yasa ve peygamberlik verilmiş birisi de olsa, kesinlikle kimseye “BANA KUL-KÖLE OL!” deyemeyeceği bildirilmiştir. Yani HİÇ KİMSE, köleliğin lâfını bile edemeyeceğine göre, bunu kesinlikle pratik hayatta da UYGULAYAMAZ. Bu konuda, kendisine bir çok ayrıcalık tanınmış olan peygamber bile böyle bir uygulama yapamazsa, sıradan insanlar nasıl köle edinebilir!!! Mesajı genel ve evrensel olan bu ayet, bulunduğu pasaj içerisinde ehli kitabın sapıklıklarını yeren ayetlerden birisidir. Bu sebeple Müslümanlar genellikle burada “peygamberlik verilmiş bir kişi de olsa” tabirinden İsa peygamberi anlarlar ve olayı kendilerine hiç yaklaştırmazlar. Daha sonra Kur’an, Müslümanların ve Müslüman olmayanların elinde bulunan kölelerin özgürlüğe kavuşturulması ve köleliğin insanlık tarihinden tasfiyesi için, kefaret borçlarına karşı köle azat etmeyi yasalaştırmıştır:
1) Hataen öldürmede köle azat etme:
Nisa; 92: Ve hata dışında bir mümin, diğer bir mümini öldüremez. Ve kim bir mümini hataen öldürürse, mümin bir köleyi özgürlüğe kavuşturmalı ve ölenin ailesine (vârislerine) teslim edilecek bir diyet vermelidir. -Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır.- Eğer öldürülen, mümin olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin (mümin-kâfir ayırımı yapmadan ) bir köleyi özgür bırakması gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tövbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, Alimdir (her şeyi bilendir), Hakimdir (yasa koyandır).

2) Yemin bozmada köle azatetme:
Maide; 89: Allah sizi, yeminlerinizdeki boş şeyler ile muaheze etmez (sorumlu tutmaz, hesaba çekmez). Fakat yeminleri bağladığınızla (bile bile ettiğiniz yeminlerle muaheze eder (sorumlu tutar, hesaba çeker). Bu nedenle onun (bozulan yeminin) keffareti (cezası), ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir köleyi hürriyete kavuşturmaktır. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. İşte bu, yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın cezasıdır. Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar ki, şükredesiniz.

3) Zıhar hâlinde köle azat etme:
Mücadele; 3: Ve kadınlardan “zıhar” ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin, birbiriyle temastan (ilişkiden) evvel bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. İşte siz bununla öğütleniyorsunuz (size öğütlenen, yapmanız gereken işte budur). Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberi olandır.

4) Yetimlere bakmakla yükümlü kadınlarla evlenme kampanyasında kampanyaya katılmayan kimselerin cariyeleriyle evlenmeleri ve böylece cariyelerin özgürleştirilmesi:
Nisa; 3: Ve eğer ki yetimleriniz konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız; o takdirde sizin için hoş (helal, uygun) olan, yetimlerin kadınlarından ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın. Şayet o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, bir tanesini nikâhlayın. Ya da sahibi bulunduğunuz cariyenizi nikâhlayın. Bu haksızlığa sapmamanız için en uygunudur.

5) Kölelerin kurtarılmalıklarının devlet bütçesinden karşılanması ve bu suretle kölelerin özgürleştirilmesi:
Tövbe; 60: Kesinlikle, Allah tarafından bir fariza (taksim / zorunlu görev) olarak; sadakalar (kamunun gelirleri) ancak, fakirler, miskinler (yoksullar, işsizler) o iş üzerine çalışan görevliler (kamu görevlileri), müellefe-i kulûb (kalbleri İslâm’a ısındırılacaklar), boyunduruktakiler (özgürlüğü olmayan köleler), ağır borç altındakiler, Allah yolundakiler (askerler, öğrenci ve öğretmenler), yolda kalmışlar içindir. Allah her şeyi en iyi bilendir ve yasa koyandır sahibidir.

Bu maddelerin dışında insan hakları, Akrabalık hakları çerçevesinde “Mükatebe (Sözleşme)” yoluyla azad, mecburi azad, kanuni azad, ölüme bağlı azad, doğuma bağlı azad gibi yollarla da toplumda kölenin kalmaması yolunda ilkeler oluşturmuştur.

İslâm dini köleliği kesin olarak yasaklamıştır. Yüce Allah’ın talimatı gereği Müslüman olan veya olmayan hiç kimse, yol ve yöntemi ne olursa olsun köle edinemez.. Rabbimizin kölelikle ilgili emri budur. Ama fıkıh kitaplarında gördüğümüze göre; “İslâm dini, savaş esirlerinin dışında köle edinmeyi yasaklamıştır. İslâm’da köleliğin tek kaynağı savaştır.” fetvası ortaya çıkarılmakta ve esirlerin köleleştirilmesi, öldürülmelerinin, hayatlarının alternatifi olarak kabul edilmektedir. Yani, savaş esirlerinin köleleştirilmesine izin vererek İslâm’ın, hayatı ölüme tercih ettiği ileri sürülmektedir. Allah’a rağmen, devletin bir kimseye, öldürme, serbest bırakma veya köleleştirme yetkisi veren bu fetvalara gerekçe olarak ise; tek taraflı olarak Müslümanların esirlerini köleleştirmeyip serbest bırakmaları hâlinde, kuvvetler arasındaki dengenin bozulacağı gösterilmiştir. Serbest bırakılan esirin Müslümanların alicenaplığı karşısında takınacağı olumlu tavır ise hiç dikkate alınmamıştır. Bu fetvaların ana malzemesi her zamanki gibi rivayetler olmakla birlikte, bir de ek olarak her sözcüğü gayet net olan bir muhkem ayet, bu malzemelere eklenmek istenmektedir. Konuya malzeme yapılmak istenen ayet şudur:
Muhammed; 4: Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun (onları öldürün). Sonra onlara üstün geldiğiniz zaman bağı sıkı bağlayın (cephe gerisindekileri esir alın). Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya KARŞILIKSIZ OLARAK, ya da fidye ile salıverin. İşte! (Allah’ın emri budur.) Eğer Allah dileseydi onlardan elbette intikam alırdı (onları cezalandırıp adaleti sağlardı). Fakat (böyle olması) sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmaz.
Görüldüğü üzere bu ayette esirlerin öldürülmesi diye bir hüküm söz konusu değildir. Bazıları, ayetteki “mennen (karşılıksız olarak)” ifadesini değişik yorumlara tabi tutmuş ve bu “karşılıksız serbest bırakma” ilkesini; – esaret müddetince esire iyi davranılması, – öldürme veya müebbet hapse mahkûm etme yerine onu köle yaparak Müslümanların hizmetine verme, – cizye alarak (senelik devlet vergisi koyarak) İslâm devletinin vatandaşı (zımmi) yapılması, – karşılık alınmadan serbest bırakılması, olarak açıklamıştır.
Ayette geçen “Fidye karşılığı salıverme” ilkesi de yine bu kimselerce; – bir takım özel hizmetler yaptırdıktan sonra serbest bırakma, – maddî karşılık alarak serbest bırakma, – düşman eline düşmüş Müslümanlarla takas etme, olarak açıklanmıştır.
Her akıllı insan bilir ki, yukarıda gösterdiğimiz dört madden ilk üçünü, “menn (karşılıksız olarak)” ile açıklamak ve bundan “Öldürme veya müebbet hapse mahkûm etme yerine onu köle yaparak Müslümanların hizmetine verme” anlamı çıkarmak mümkün değildir.
Savaş hukuku ile ayrıntılı açıklamalar Tövbe, Enfal ve Muhammed suresinde mevcuttur. İnşallah savaş hukuku konusuna ve bu ayetin kimler tarafından ve nasıl çarpıtıldığına orada değineceğiz.
Görüldüğü gibi İslâm, köleliği tüm insanlık için uygun bulmamış, gerek kendi içlerindeki, gerekse dünyanın her tarafındaki kölelerin özgürleştirilme işini, karşılığında cennet vadederek Müslümanlara görev olarak vermiş ve bunu değişik yollarla, hatta devlet bütçesinden ayrılacak parayla bile yapılmasını emretmiştir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu