Karl Popper’ın toplumu yönetim ölçütlerine göre sınıflandırmasını açıklar mısınız?
Bilim felsefecisi Karl Popper (1972) yapılan tanımlamalarda kelimenin anlamından çok bu kelimeye verilen anlamın altında yatan kavramların ne olduğunu sormayı önermiştir. Bu yaklaşımdan yola çıkarak Sroufe ve Rutter (1984) gelişimsel psikopatolojinin tanımını şöyle yapmaktadır: Bireyin davranışsal yetersizliklerindeki kökeni ve gidişi çalışmaktır.
Yani uyum ya da uyumsuzluğun bireysel örüntü gelişimini açıklamak önemldir. Onlara göre odak noktası, yaşla ilişkili gelişmeleri tanımlamaktan çok gelişimsel süreçleri tanımlamaktı. Bu duruma yol açan nedenlerin zaman içinde bir zincirleme reaksiyon şeklinde işlediği görüşü yaygındı. Gelişim, bireyin afektif ve bilişsel süreçlerini kapsayan ve yaşantılar yolu ile anlamlandırılan, kişinin bu duruma nasıl tepki vereceğini etkileyen biyolojisi olarak görülmekteydi. Aslında bu bakış açısında yaşam boyu süren bir yaklaşım söz konusudur. Sonuçta biyolojik olgunluğa ulaşmak ya da en yüksek düzeyde yeterliğe sahip olmaktan çok, bir insan olarak duygu ve düşünce bakımından tutarlı bir işlevsellik kurmak önemlidir. Pek çok düşünce ve pek çok kişi gelişimsel psikopatolojinin ortaya çıkarılmasında önemli role sahiptir. Gelişimsel psikopatoloji hem gelişimsel süreçlerin, hem nedenlerinin hem de psikopatolojinin gidişi için anahtar bir kavramdır. Gelişimsel psikopatolojinin bir perspektif olarak ortaya çıkması, insanın sorunlarını anlamayı denemesinin bir ürünüdür. Bu modeli açıklamaya yönelik toplanan her destekleyici veri, modelde zorunlu olarak sürekli bir değişim yapılmasını gündeme getirmiştir. Bu durum, bireyin ve içinde bulunduğu bağlamın arasındaki ilişkiden oluşan insan davranışının nedenleri ve etkileri konusunda itici bir güç işlevi görmüştür. Gelişimsel psikopatoloji çalışmalarında elde edilen her bulgunun, bir dizi çözümlenmemiş çelişkilerle sonlanması da şaşırtıcıdır. Bu çelişkiler bazen psikoloji çalışmalarından kalıtımsal olarak gelirken, bazen gelişimin çalışılması, bazen de gelişimsel psikopatolojinin çalışılmasına bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu alanların her birindeki temel çelişki, elimizdeki olguyu bölmek ve kategorize etmek için kullandığımız etiketler ve olgunun kendisinden oluşan gerçek dinamiği arasındaki çelişkidir. Patolojiyi çalışmanın en ayırdedici yanı, insanları kategorize etmek için oluşturulan soyut tanısal şemalar ve bireyin kendisinin karmaşık dinamik süreçleri arasında yaşanan çelişkidir. Özetle, gelişimsel psikopatolojinin merkezi gelişimsel süreçlerin keşfedilmesidir. Böylece, daha iyiye doğru ilerleme sağlanabilecek ve zaman içinde bireyin uyumlu olmayan süreçleri uyumlu hale dönüştürülebilecektir. Bu bakış açısıyla, günümüzdeki psikopatoloji yaklaşımı yeniden gözden geçirilebilecektir. Bugüne kadar yapılan çok sayıda çalışmayla psikopatoloji için çeşitli risk faktörleri ortaya konmuştur. Ancak, varsayılan, öne sürülen risk fakrörleri doğrulansa bile bu durum gelişimsel psikopatoloji için son nokta değil, sadece başlangıç noktası olacaktır.
Toplum Bilimleri [değiştir]
Popper’e göre yöntembilim kuralları hem doğabilimlerine hem de toplumbilimlerine uygulanabilir. Popper bütün bilimlerin temelde aynı tür olaylarla ilgili olduğu anlamında, tek bir bilimden hiç söz etmemiştir. Buna karşılık görece soyut bir düzeyde kalınması koşuluyla, tüm bilimlerde aynı yöntembilimin uygulanabilirliğine inanır. Ona göre, toplumsal olayların doğal olaylardan daha karmaşık olduğu tezi her zaman geçerli değildir
Popper’in tarih bilimi üzerine de özel bazı görüşleri vardır: Ona göre, olayların peş peşe gelişi hakkındaki bilimsel açıklamalar, eğilimler ve ön-deyiler kanun değildir. Eğer mutlaka bir şey denecekse bir yönelimdir. Yönelim ise kanunun aksine genel olarak bilimsel ön-deyilere dayanak olarak kullanılamaz. Popper’in gösterdiği gerekçeler şunlardır:
1. Beşeri tarihin akışı, beşeri bilginin artışından şiddetli bir şekilde etkilenir.
2. Akli veya bilimsel metotlarla, bilimsel bilgimizin gelecekteki artışını önceden haber veremeyiz.
3. Bu sebeple, beşeri tarihin gelecekteki akış yönünü önceden haber veremeyiz.
4. Bu demektir ki, teorik bir tarihin yani teorik fiziğe tekabul eden bir tarihi sosyal bilimin imkanını reddetmemiz gerekir. Tarihsel ön-deyi için temel görevi yapacak herhangi bir bilimsel tarihsel gelişme teorisi olamaz.
5. Bundan dolayı tarihselci metodların ana hedefi yanlış kavranmıştır; ve böylece tarihselcilik çökmektedir.
Bu durumda, Popper’e göre, örneğin kuramsal fizik gibi bir kuramsal tarih disiplini olamaz. Tarih gösteriyor ki, sosyal realite tamamen farklıdır. Tarihsel gelişmenin akışı, ne kadar mükemmel olursa olsun, teorik inşalarla asla şekillendirilemez.
Çünkü eğer bu tür yeni bir bilimsel sosyal takvim yapılmış olsaydı ve başkaları tarafından da bilinir hale gelseydi (böyle bir şeyin uzun süre gizli tutulması mümkün olmazdı; çünkü ilke olarak, herhangi bir kimse tarafından yeniden keşfedilebilirdi), bu durum hiç şüphesiz bu etkinin öndeyilerini altüst edecek eylemlere sebep olacaktı. Mesela, hisse senetlerinin fiyatlarının üç gün yükselip daha sonra düşeceğinin öngörüldüğünü farz edelim. Açıktır ki, piyasayla ilgili herkes elindeki senetleri üçüncü gün satacak ve böylece fiyatların o günden düşmesine yol açarak, söz konusu öndeyiyi yanlışlayacaktı. Kısacası, kesin ve ayrıntılı bir sosyal olaylar takvimi fikri kendi kendisiyle çelişkilidir ve bu sebeple kesin ve ayrıntılı bilimsel öndeyiler imkansızdır. O halde tarih nasıl yazılır? Önce tarihe belirli bir bakış açısından bakmaya karar verilir; sonra da tarihteki bu görüş açısından geçerli olaylar betimlenir. Popper, bu bakış açısına, tarih anlayışı adını verir ve bir tarih anlayışına sahip olmaksızın tarih yazılamayacağını savunur. Bir tarih anlayışına sahip olmadıklarını söyleyenler de, bunun bilincinde olmasalar bile, böyle bir anlayışa sahiptirler. Tarih anlayışları sınanamaz ve dolayısıyla, doğru ya da yanlış oldukları söylenemez.