Paten, kızak ve bisikletin tarihçesi hakkında bilgi verir misiniz?

Paten, kızak ve bisikletin tarihçesi hakkında bilgi verir misiniz?
Paten
Temel Britannica & Vikipedi

Paten, ayakkabının altına takılan özel bir donanımla, buzun üzerinde kayarak ya da düzgün sert bir zeminin üzerinde hareket ederek yapılan bir spordur. Bu sporu yapmak için ayakkabıya takılan donanıma da paten denir.
İki tür paten vardır:

Buz pateni
Tekerlekli paten

Tekerlekli Paten
Tekerlekli patende de hareketler buz patenindekilere benzer. Sokakta kullanılan patenler, düzenli pistlere giderek paten yapmayı öğre­nenlerin kullandıklarından farklıdır. Sokak patenlerinde genellikle kauçuk tekerlekler ve kare biçiminde kauçuk yastıklar vardır. Pist­lerde kullanılan patenlerde ise ahşap teker­lekler ve yuvarlak kauçuk yastıklar bulunur. Bu tür patenleri kullananlar yalnızca öne arkaya ya da sağa sola eğilerek istedikleri yöne gidebilirler.

Hollandalılar 18. yüzyıldan beri yollarda tekerlekli patenlerle hareket etme alışkanlığı edinmişlerdir. Belçikalı müzik aletleri yapım­cısı Joseph Merlin 1760’ta İngiltere’ye giderek yeni buluşu olan tekerlekli pateni Londra’da-ki seçkin bir toplantıda tanıttı. Keman çalarak paten yapıp konukların ilgi ve hayranlığını kazandı. Ama durmayı ve dönmeyi başara­madığı için bir aynaya çarpınca, ayna ve ke­man parçalandı, kendisi de ağır yaralandı.
1829’da Fransa’da tekerlekli patenin bulun­masından 10 yıl sonra, İngiltere’de ilk teker­lekli paten yapıldı. Ama bu sporun yaygınlaş­ması New Yorklu James L. Plimpton’un 1863’te kauçuk yastıklı, dört tekerlekli pateni bulmasından sonra oldu. İlk patenlerin teker­lekleri şimşirden yapılıyor ve kolayca kınlı­yordu. Daha sonra, bilyeli yataklarda dönen çelik tekerlekli patenler yapıldı.


İlk tekerlekli paten pisti 1860’ta ABD’nin Rhode Island eyaletinde, Newport’taki At­lantik Oteli’nde açıldı. 1870’lerde ABD’nin çeşitli yerlerinde tekerlekli paten pistleri ya­pıldı. 1890’da ise Batı Londra’da Olympia’da dünyanın en büyük pisti açıldı. Asfalt ya da ahşap olan pist döşemelerinin en iyisi sert akçaağaç odunundan yapılır. Sürat ve artistik paten dallarında yapılan çeşitli şampiyonalar­da tekerlekli patenle saatte gidilen en büyük uzaklık 35 km ve ulaşılan rekor hız saatte 41 kilometredir.
Tekerlekli paten sporu İngiltere’de ilk kez 1870’lerde yaygınlaştı. Ama bu ilk ilgi yalnız­ca birkaç yıl sürdü. En büyük ilgiyi 1909-12 arasında gören tekerlekli paten sporu, sine­manın gelişmesi ve I. Dünya Savaşı’nın çık­masıyla hemen hemen yok oldu; ancak 1929’da yeniden canlanabildi.
1970’lerde tekerlekli küçük sörflere benze­yen kaykayları, gençler her yerde yaygın olarak kullanmaya başladı.

Paten
Buz pateninde, patenin al­tında bulunan keskin kenarlı bir çelik çubu­ğun yardımıyla, patenci buzun üzerinde ka­yar. Tekerlekli patende, patenin altındaki dört küçük tekerlek, patencinin düzgün sert bir zeminin üzerinde kesintisiz olarak hareket etmesine olanak verir.

Paten, bot biçiminde deri ya da plastikten yapılan altına en az 2 tekerlek veya kızak takılan, buzda ya da düz zeminde kaymak için kullanılan spor ayakabısıdır. Kızak, Buz Pateni için kullanılır.
Tekerlekli paten 3 ana parçadan meydana gelmektedir.

Boat yani ayağın girdiği ayakabı şeklindeki bot bölümü
Tekerleklerin takılı olduğu frame parçası ve bunların montajlı olduğu sert plastikten imal soul plate (boat’un alt kısmı) bölümü
Tekerlekler

Profesyonel bir patenin tüm parçaları sökülüp takılabilir. Bu kayan kişinin konforu açısından çok önemlidir. Örnek vermek gerekirse; agresiv paten kayan bir kişinin frame’i özel bir yapıya sahip olmalıdır. Kişi kendi belirlemiş olduğu bir markayı kullanarak boru üzerinde veya frame ni kullanabileceği bir hareketi kendi açısından kolaylaştırmış olacaktır.
Tekerlekli patenler kendi içinde de kategorilere ayrılmaktadır:
Rampa pateni: Bu spor için özel olarak dizyan edilmiş rampalarda kaymak için kullanılan patendir. Ancak agresiv paten bu tip bir patenin yerini alabildiği için agresiv paten tercih edilmektedir.
Agressiv Paten: Boat şekli, tekerlek ve frame yapısı daha çok sokaklardaki her türlü materyali, hareketleri için kullanmak isteyen patenciler için dizayn edilmiş patendir. Ayrıca bu paten rampalarda da kullanılabilmektedir.
Funny Paten: Agresiv patenden tamamen farklı bir görünüme sahip düz zemin patenidir. Hareket ve sert darbelere dayanıklılığı az olup sadece düz kaymak için kullanılırlar.
Speed Pateni: Yine Boat şekli , tekerlekleri ve frame yapısı tamamen değişmiş olarak karşımıza çıkan bu model sadece hız yapmak amaçlı kullanılmaktadır. Tekerlek çapları diğer patenlere göre daha büyük olan ve rulman derecesi yüksek olan bir patendir. Bileğe kadar yükselen bir boat şekli vardır.

Alıntı:
BİSİKLET pedallarla hareket ettirilen iki tekerlekli bir taşıt aracıdır. Fransızca’dan dilimize geçmiş olan adı da “iki tekerlekli” anlamına gelir. Bugünün bisikletleri eşit bü­yüklükteki iki tekerlek ile bu tekerlekleri birleştiren, çelik borulardan yapılmış bir ana çerçeveden oluşur. Binici, kadro denen bu çerçevenin üzerindeki sele’ye oturur, bisikleti yönlendiren gidon’u tutar ve ayaklarıyla pe­dallara basar. Binicinin pedallara uyguladığı itme kuvveti, pedal kolları, zincir ve iki zincir dişlisi aracılığıyla arka tekerleğe iletilir. Peda­la her basışta iki kez dönen arka tekerlek hareket ettirici, ön tekerlek ise yönlendirici­dir. Ön tekerlek bir çatalın arasına yerleştiril­miş, bu çatal da bir mille kadronun önündeki dikey boruya yataklanmış olduğu için serbest­çe sağa sola dönebilir. İki yanında el tutacak yeri olan gidon da çatalın üzerindeki bu boruya bağlı olduğundan, binici gidonu istediği yöne çevirerek, çatal mili aracılığıyla çatalı ve ön tekerleği yönlendirebilir. Bisikletlerin kadrosu genellikle çeliktendir; ama bazı hafif modellerin yapımında alüminyum alaşımları kullanılır.

Bir bisiklette aranan en önemli özellik “çevik” olmasıdır. Pedalları zor çevrilen ve insana kurşundan yapılmış gibi ağır gelen bir bisiklet hem binicisini yorar, hem de yol almaz. Oysa hafif ve “çevik” bir bisiklette insan saatlerce yorulmadan pedal çevirebilir. Bunun için kadronun iki karşıt özelliği bir arada bulundurması gerekir: Kadro bağlantıları hem kolayca yerinden oynamayacak ka­dar sert ve bükülmez, hem de hareket serbestliği sağlayacak kadar esnek olmalıdır.

Binicinin bütün gücüyle pedalları aşağıya doğru bastırabilmesi için kadronun sert ve esnemez olması çok önemlidir. Eğer pedala her basışta kadro sağa sola yalpalarsa, binici yeniden pedala basmadan önce kadroyu doğ­rultmak zorunda kalacağından enerjisinin bir bölümü boşa gider. Bisiklet yarışçılarının neredeyse bütün ağırlıklarıyla gidon ve pedal­lara yüklenip, seleye çok az ağırlık bindirme­lerinin nedeni budur. Yarışçılar ayrıca selenin dar ve sert olmasına özen gösterirler; böylece, bacaklarını bir piston gibi aşağı yukarı hare­ket ettirirken, bu hareketin bir bölümünü sele yaylarına aktararak enerjilerini boşa tüket­memiş olurlar.

Eğer kadro yeterince esnek olmazsa, bu kez de yoldaki bütün tümsek ve çukurların yaratacağı sarsıntı doğrudan seleye ve gidona yansıyarak biniciyi rahatsız eder. Bu sakınca­yı önlemek için, kadronun yapıldığı çeliğin herhangi bir darbeyle biçim değişikliğine uğ­rasa bile hemen eski biçimine dönecek kadar esnek olması gerekir. Bu esneklik, tren teker­leklerinin ağırlığı altında “bükülen” demiryo­lu raylarının, ağırlık kalkar kalkmaz yeniden eski biçimine dönmesi gibidir.

Bisikletlerde güç ve hareket aktarımını sağlayan dişli düzeneği, bacak gücünden en etkili biçimde yararlanmak üzere tasarımla­nır. Bu tasarımın ilkesini en iyi açıklayabile­cek örnek merdiven çıkarken tükettiğimiz güçtür. Eğer basamakları ikişer ikişer çıkar­sak, bacaklarımız ile merdiven arasındaki açıklık ya da bisikletteki karşıhğıyla dişlinin büyüklüğü iki katına çıkmış olur; dolayısıyla vücudumuzu, basamakları birer birer çıkar­ken kaldıracağımız yüksekliğin iki katına taşı­mamız gerekir. Böylece yapılan iş iki katına çıkar; oysa basamakları birer birer çıktığımızda tırmanmak için tüketeceğimiz güç azalacağın­dan merdiveni daha hızlı çıkabiliriz.

Bu ilke gereğince, bisikletin ana zincir dişlisi (ayna dişli) arka tekerlekteki küçük pinyon dişli ile aynı büyüklükte olursa, pedal tam bir devir yaptığında arka tekerlek de bir kez döner. Eğer ayna dişlinin büyüklüğü pinyon dişlinin iki katı olursa, o zaman pedal bir turu tamamlayıncaya kadar arka tekerlek iki kez dönecektir. Bugünün bisikletlerinde uygulanan dişli çark düzeninin temeli de budur.Bir bisikletteki dişli düzeneğinin hareket aktarma verimi, ayna dişlideki diş sayısını arka tekerleğin çapıyla çarpıp, bulunan sayıyı pinyon dişlideki diş sayısına bölerek hesap­lanır.

Bütün makineler gibi bisiklet de sürekli bakım ister. En önemli nokta, dişli çarkları, zinciri ve kadrodaki bağlantı yerlerini zaman zaman yağlamayı unutmamaktır. Eğer lastik­lerinizin uzun ömürlü olmasını istiyorsanız, hiçbir zaman iyice şişirmeden bırakmayın. Ama bisikletinizi uzun süre kullanmayacaksa-nız, en iyisi lastiklerin havasını boşaltarak bisikleti bir yere asmaktır. Bunu yapmazsa­nız, bisikletin bütün ağırlığı sönük lastikler üzerine biner ve lastikler kısa sürede aşınır.

Bisikletin Tarihi

Bisiklet bugünkü biçimini alıncaya kadar pek çok değişiklik geçirmiştir. İlk bisikletler, iki tekerlek üzerinde dengede duran, garip görü­nümlü araçlardı. Dikiş makinelerinde ve tor­na tezgâhlarında kullanılan pedal düzeneği yüzlerce yıldır biliniyordu, ama bir aracı ayak ve pedal kuvvetiyle hareket ettirme düşüncesi çok geç doğdu. 1645’te Jean Theson adlı bir öğretmen, bir krank mili (dirsekli bir kol) üzerine uygulanan ayak kuvvetiyle hareket ettirilen, dört tekerlekli “atsız bir gezinti arabası” yaptı. Ne var ki, fotoğrafçılığın babası olarak bilinen Fransız Joseph-Nicep-hore Niepce 1816’da iki tekerlekli bir taşıt aracı yaptığında, bu araca bir pedal düzeneği eklemeyi düşünmemişti. Binicinin ayaklarıyla yeri iterek yürüttüğü bu araca “çabuk yürü­yen” anlamında seleriped adı verildi. Ertesi yıl Baron von Drais, bu aracın daha gelişmiş bir modelini yaptı. Drezin adıyla bilinen bu araç öyle tutuldu ki, son modaya göre giyinen insanlar bindiği için bir süre sonra “züppe atı” diye anılır oldu.

1839’da Kirkpatrick Macmillan adlı bir İskoç bu “züppe atı”na iki pedal ile iki krank ekleyerek arka tekerleği itici duruma getirdi. Binici ayaklarını pedallara dayayarak krank­ları öne arkaya sallıyor, bu kranklara bağlı olan miller de arka tekerleği döndürüyordu. 1842’de bu araçla 112 km yol alarak bir kentten öbür kente ulaşan Macmillan, yolda bir çocuğa çarptığı için para cezasına çarptırıl­dı ve “gözü dönmüş sürücü” damgasını yedi. Macmillan’ın aracı özitmeli olduğu için ilk gerçek bisiklet sayılmakla birlikte çok çabuk unutuldu ve bisikletin gelişmesinde önemli bir rol oynamadı.

1861’de Fransız Pierre Michaux ve oğulları, pedal kollarını doğrudan ön tekerleğin göbe­ğine takarak önemli bir gelişme sağladılar. 1867 Paris Sergisi’nde halka tanıtılan ve velo­sipet adıyla tanınan bu araç, temel ilkesi günümüze kadar değişmeden kalan ilk bisik­letin doğuşuydu. Dikiş makineleri üreten İngiliz Coventry Şirketi, büyük bir talep olan bu velosipetleri İngiltere’de yapıp Fransa’ya satmak üzere üretime başladı. Ama Fransa ile Prusya arasında savaş çıkınca, ürettikleri ve­losipetleri İngiltere’de satmak zorunda kaldı­lar. Tekerlekleri tahtadan olan bu hantal araç biniciyi çok sarstığı için, İngiliz halkı velosipet yerine “kemik titreten” demeyi seçti. Pedalın her devrinde yalnızca bir tekerlek dönüşü kadar yol alabilen velosipeti hızlandırmak için, arka tekerlek küçük yapılıp ön tekerlek iyice büyütüldü. Ama aracın hızı ön tekerle­ğin büyüklüğüyle orantılı olarak arttığından, en hızlı bisikletlere ancak çok uzun boylu kişiler binebiliyordu.

Bugünün bisikletlerinde olduğu gibi, büyük dişlideki dönme hareketini bir “sonsuz zincir” aracılığıyla arka tekerleğe ileten hareket ak­tarma düzeneği 1716’da geliştirildi ve 1870’lerde ilk kez üç tekerlekli bisikletlere uygulandı. 1874’te H. J. Lawson’ın gerçekleş­tirdiği pedal, zincir ve zincir dişlilerinden oluşan bir hareket düzeneği ile serbest ve yönlendirici bir ön tekerleği olan arkadan itmeli bisikletten altı yıl sonra, bisiklet tasarı­mında en büyük gelişmeler birbirini izlemeye başladı. İngiltere’de John Starley, çağdaş bisikletlere çok benzeyen, tekerlekleri eşit büyüklükte ve arkadan itmeli yeni bir model geliştirdi. 1888’de de İngiliz John Boyd Dun-lop havayla şişirilen ilk taşıt lastiğini yaparak bisikletteki rahatsız edici sarsıntılara son ver­di

Yeni bir taşıt aracı olarak büyük ilgi uyan­dıran bisiklet, pahalı olmasına karşın 1890’larda Avrupa ve ABD’de hızla yayıldı. Tatil günlerinde caddeler, parklar ve köy yolları bisikletçilerle doluyor, öbür günlerde de insanlar işlerine bisikletle gidip geliyor­lardı.

Serbest tekerleğin kullanılması, hız değiş­tirme (vites) düzeneği, jant telleri ve şişme lastiklerle hafifletilmiş tekerlekler, paslanmaz çelikten yapılmış sağlam ve hafif bir kadro, gelişmiş bir fren ve aydınlatma düzeneği, binicinin bacak hareketlerini engellemeden rahatça pedal çevirmesini sağlayan kadro tasarımı ve rahat bir sele, 19. yüzyıldan bu yana bisiklet yapımında gerçekleştirilen başlı­ca gelişmelerdir. 1962’de İngiliz mühendis Alexander Moulton’ın yaptığı ve sert lastik­lerin yarattığı sarsıntıyı azaltmak için las­tik süspansiyon kullandığı küçük tekerlek­li bisiklet daha da büyük bir ilgiyle karşı­landı.

20. yüzyılda Avrupa ve Asya ülkelerinde ulaşım aracı olarak önemli bir yeri olan bisiklet, otomobilin yaygınlaşmasından sonra eski önemini yitirdi. Ama yüzyılın sonlarına doğru, egzos gazlarıyla havayı kirletmediği, gürültü yapmadığı ve kasları çalıştırdığı için sağlığa yararlı bir taşıt aracı olarak çevrebilim uzmanlarının ve doktorların önerisiyle yeni­den yaygınlaşmaya başladı..

BİSİKLET SPORU

iki tekerlekli bisikletin gelişmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Bisiklete binmek en basit mekanik ulaşım biçimidir. Ritmik hareketler gerektirdiğinden sağlığa çok yararlıdır. Rahatlatıcı ve gevşetici etkisi vardır. Bisiklete binmek keyifli bir iştir. Bisikletin yapısını ve tarihteki gelişimini Bİ­SİKLET maddesinde bulabilirsiniz.
Bisiklet alırken, hem bisikletin büyüklü­ğüne hem de sele ile pedal, sele ile gidon, gi­don ile pedal uzaklığının bisikleti kullanacak kişiye uygun olup olmadığına dikkat etmek gerekir. Bisiklete binmeyi öğrenmek zor de­ğildir; tek başına başarılabilir. Gene de dene­yimli bir kişinin izlemesi ve yardımcı olmasın­da yarar vardır. Başlangıçta seleyi alçaltarak, gerektiği zaman ayakların rahatça yere basa-bilmesi sağlanmalıdır. İyice öğreninceye ka­dar, kalabalık olmayan bir yolda ya da uygun bir oyun alanında çalışmak gerekir.
Binmeden önce her zaman, bisikletin kulla­nıma uygun durumda olup olmadığına bakıl­malıdır. Bisiklet temiz tutulmalı, işleyen bö­lümleri yağlanmış, gerektiği gibi ayarlanmış ve tüm vidaları sıkıştırılmış olmalıdır. Lastik­ler iyice şişirilmeli ve hepsinden önemlisi frenler denetlenmelidir.
Bisiklet kısa yolculuklarda kullanışlı ve ekonomiktir. Ayrıca bisikletle yapılan günlük geziler ve tatil turları da çok eğlencelidir. Birçok ülkede bisiklet kulüpleri turlarla ilgi­li bilgi sağlar ve toplu bisiklet gezileri düzen­ler.

Bisiklet Yarışı

100 yıldan daha eski olan bisiklet sporu özellikle Avrupa’da çok sevilir. Amatör ve profesyonel bisikletçiler için çeşitli yarışlar düzenlenir. Bisiklet yarışları ya oval biçimli özel pistlerde ya da yollarda yapılır.
Bisiklet pistlerindeki yarışlar görece kısa mesafelidir; bir tur 333,3 metre ya da 250 metredir. Yarışların yapıldığı pistler, dış ke­narı yüksek olacak biçimde içe doğru fincan tabağı gibi eğimlidir. Böylece, yarışçıların köşeleri hızla dönerken savrulmaları önlen­miş olur . 500-1.000 metre arasındaki kısa mesafeli yarışlarda, sürücüler uygun bir fırsat yakalamak için, birbirlerini atmaca gibi kollayarak yarışa çok yavaş başlarlar. Sonra sürücülerden biri, ya arkadan ya da önden, rakiplerini şaşırtarak ansızın ileri atılır. Bu yarışlarda, bitişteki hız saatte 65 kilometreye ulaşır. Takip yarışları 4.000-5.000 metre arasında yapılır. Orta me­safe yarışları ise 5, 10 ya da 20 kilometredir. İki kişilik bisikletlerle yapılan yarışlar da vardır.

Yolda yapılan, zamana karşı yarışlarda her yarışmacı kısa aralarla peş peşe yarışa başlar. Yol yarışının öbür biçimlerinde, tüm sürücü­ler yarışa aynı anda başlar. Kazanan, bitiş çizgisine ilk ulaşandır. Toplu çıkışlı bu yarışla­rın en ünlüsü, ilki 1903’te yapılan Fransa Turu’dur. Klasikleşmiş bir yol yarışı olan Fransa Turu birer günlük 21 etapta yapılır ve yaklaşık üç hafta sürer. Bisikletçiler, Fransa’ nın çeşitli yerlerinde 4.000 km dolayında bir yol boyunca yarışırlar. Bu yarışta, Alpler’in ve Pireneler’in sarp yollarında yorucu tırma­nışlar da yer alır. Başka ülkelerde de benzer yarışlar düzenlenir.

Bisiklet sporu, 1896’dan beri Olimpiyat Oyunları arasındadır. Olimpiyat Oyunları’ndaki bisiklet karşı­laşmaları, zamana karşı 1.000 metre yarışı; zamana karşı 100 km takım yarışı; kısa mesafe yarışı; ikili bisiklet 2.000 metre yarışı; bireysel 4.000 metre yarışı; orta mesafe takım yarışı ve bireysel yol yarışıdır.
Havanın direncini azaltmak bisikletin hız kazanmasında özel bir önem taşır. Eğer hava engeli bir yolla kaldırılabilirse bisikletçinin hızı artar. Bu gibi yarışlarda kırılan rekorlara, hızlandırılmış rekor denir. Örneğin, 1889’da ABD’li Charles Murphy, bir trenin arkasın­dan bisikletle giderek 1.600 metreyi bir daki­kadan kısa sürede aldı. Bunun için raylar arasına tahtadan bir yol yapılmış ve trenin arkasına dev bir otomobil camı takılmıştı. Daha sonraları motosiklet arkasından gide­rek, bu tür hızlandırılmış rekorlar kırıldı. Hızlandırılmış ve hızlandırılmamış rekorlar arasında çok büyük fark vardır. Hızlandırıl­mamış yarışta ulaşılan hız saatte 49,431 km, motosiklet arkasından gidilerek yapılan hız­landırılmış yarışta ulaşılan hız ise saatte 94,016 kilometredir. Şimdiye kadar bir bisik­letçinin ulaştığı en yüksek hız saatte 226,10 kilometredir. Bu hızı 1973’te ABD’li Dr. Allan Abbott, üzerine ek rüzgârlık takılmış bir arabanın arkasında giderek elde etmiştir.

Öbür Bisiklet Sporları

Öbür bisiklet sporları arasında bisiklet yarı­sıyla kros (kır koşusu) sporunun bir bileşimi olan bisiklet krosu vardır. Bu sporda bisiklet­çiler, sık sık bisikletten inmek ve bisikletlerini dereler, ırmaklar, çitler ve benzer engeller­den omuzlarında taşıyarak geçirmek zorunda kalırlar. Bisiklet krosu genç sürücüler ara­sında çok yaygınlaşmıştır. Koruyucu elbise ve başlık giymiş genç yarışçılar, bozuk toprak yollarda sıçraya, atlaya, tüm becerilerini gös­tererek bisikletleriyle birbirlerini kovalarlar. Bir başka çağdaş bisiklet sporu da, dağ sürücülüğüdür; kros bisikletlerinin her arazi­ye uyabilen 18 vitesli özel bir türüyle yapılır. Bu bisikletler kayalık yamaçlarda, sürülmüş tarlalarda gidebilir, dereler aşabilir. Son za­manlarda bisiklet maratonları da yaygınlaş­mıştır.

Türkiye’de Bisiklet Sporu

1897’de ilk kez Selanik’te yapılan bisiklet yarışları daha sonra bisiklet satıcılarının girişi­miyle İstanbul’da da düzenlendi. Bir ara yasaklandıysa da, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Fenerbahçe Kulübü’nün öncülüğünde yeniden canlandı.
1923’ten başlayarak, o yıllarda kurulmuş olan Bisiklet Federasyonu bölgeleri gezmeyi amaçlayan bisiklet gezileri düzenlemeye baş­ladı.

1924 Olimpiyatlarına hazırlanan bir ekip, bisiklet bulamadığı için katılamadı. Türkiye’ nin yer aldığı ilk uluslararası karşılaşma 1927’de Bulgaristan’da gerçekleşti.
1928’de yapılan Ege Turu yarışmasından sonra, 1938’den başlayarak 1939, 1941 ve 1942’de İstanbul-Edirne-İstanbul bisiklet ya­rışları yapıldı.
1963’teki Marmara Turu’ndan sonra, 1966’da Marmara Turu uluslararası nitelik kazandı ve 1968’de Uluslararası Cumhurbaş­kanlığı Bisiklet Turu adını aldı. 1970’de de ilk kez Esen Bisiklet Kulübü adıyla bir bayan takımı oluştu.
Türk bisikletçileri 1971’de İzmir’de yapılan Akdeniz Oyunları’nda dereceye girdiler. Erol Küçükbakırcı 1973’te Balkan şampiyonu ol­du; 1975’te ise Libya ve Suudi Arabistan turlarını kazandı. Hasan Can 1977’de Fransa Tour L’avenir Ödülü’nü aldı. Her yıl yapılan Uluslararası Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Tu-ru’nda 1989’da Türk takımı üçüncü oldu.

Temel Britannica

Kızak Kar ve buz üzerinde, insan ve eşya naklinde kullanılan tekerleksiz taşıt. Deniz araçlarının yapıldığı ve tamir edildiği tersanelerde gemilerin suya indirilmesi veya sudan çekilmesi için kullanılan tertibata da kızak denir. Kızağın ilk defa dünyanın neresinde ve kaç yıl önce kullanıldığına dair elde kesin bilgiler yoktur. Bazı kazılarda bulunanlardan kızakların yedi bin senelik mazisi olduğu tahmin edilmektedir. İlk önceleri yük taşımak için yapıldığı zannedilen kızaklar zamanla insan taşımak için de kullanıldı. Kışı uzun ve şiddetli geçen kuzey ülkelerinde taşıt aracı olarak kullanılır. Kızakların çekiminde köpek ve Özellikle ren geyiklerinden çok istifade edilir; bazı yerlerde at kullanılır. Buz tutan göllerde yelkenlisinden de istifade edilir. Sert ve sağlam malzemeden yapılanların yanında alüminyumdan da yapılanlar vardır.Maden ocaklarında değişik tipte olan kızaklardan faydalanılır.

Kızağın spor aracı olarak kullanılması yenidir. Kızaklarla buz ve kar üzerinde Özellikle bayırdan aşağı doğru kayılır. Yarış kızaklarının yüksekliği 12-15, genişliği 45, boyu 125-150 santimetredir. Ağırlığı ise teklide 20, çiftlide ise 22 kilogramı geçmez. Sun’i olarak da yapılabilen yarış sahasının boyu 1000-1500 m, meyili ise % 9-11’dir. Yarışlar erkeklerde çiftli, bayanlarda tekli olur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu