Robin Hood filminin Haçlı Seferleri ile ilişkisi hakkında bilgi verir misiniz?
ROBIN HOOD- Bir halk kahramanının doğuş günleri
Çoğumuz Robin Hood’u yeşil tayt giyen, İngiliz despotlarından, soylu zenginlerden çalıp fakirlere veren ve ne olursa olsun adaleti, sosyal toplumda herkesin eşit koşullarda ve belirli kanunlar altında yaşamayı isteyen bir haydut olarak biliriz. Eh bu bildiklerimiz pek yanlış sayılmaz da doğrusu… Yalnız bu filmde bu bildiklerinizi birazcık geri plana atmanız gerekiyor, çünkü Ridley Scott bu kez Robin Hood’u değil de, Robin Longstride’ın hikayesini anlatıyor. Yani Robin’in bir halk kahramanı olma yolundaki ilk adımlarını.
Robin Hood bu zamana kadar en az 30 kez beyazperde ve beyaz cama aktarılmış. İlk aktarımı da 1912 yılında, 30 dakikalık siyah beyaz bir sessiz film olmuş. Ama genelde bu aktarımların, Robin’in Nothigham şerifi ve Kral John’la olan mücadelelerini aktarmış bize. Özellikle Robin Hood’u hep çelimsiz ama yiğit bir savaşçı olarak resmeden yapıtların aksine, Ridley Scott birazcık da politik duruşuyla Robin’i Haçlı Seferleri’nden dönen Aslan Yürekli Richard’ın ordusunda usta bir okçu olarak resmediyor. İlk gördüğümde bu irili yapılı Russel Crowe’u hiçbir şekilde narin yapılı yiğit okçu olarak göremedim fakat daha sonra okçuluk sporunun nasıl bir güç kuvvet gerektirdiği aklıma gelince bu zamana dek Robin’in neden çelimsiz biri olarak resmedildiğini düşündüm durdum hep.
Ridley Scott özellikle son filmlerinde Irak’ta olan işgale gönderme yapıp durdu hep. Bu filminde de Haçlı Seferleri’nden dönen Richard mert ve cesur bir asker ararken Robin Longstride’a bir şekilde rastlıyor ve soruyor:
“Söyle bakalım asker, sence bu Haçlı Seferler’inde harcadığımız emek ve verdiğimiz kurbanlar Tanrı tarafından ödüllendirilecek mi? Ama dürüst ol!”
Robin gözleri yerde, ama içinden doğruyu söylemek arzusuyla cevap verir:“Hayır efendim!”
“Neden?” diye sorar Richard hayretle.
“İngiltere yolundaki yağmalarımızda 2500 müslüman kadın ve çocuğu bir araya toplamıştık. Öldür emri geldiğinde, elleri bağlı ve bana yalvaran gözlerle bakan kadını öldürdüğüm vakit ben, siz ve buradaki tüm askerler Tanrısız kaldık.”
Hala Irak savaşının haksızlığı üzerine söyleyecek birkaç sözü var burada da görüldüğü üzere usta yönetmenin. Günümüzde olduğu üzere geçmişte de aynı topraklara düzenlenen akınların sadece o toprakların halkına değil, aynı zamanda kendi halkına da olan zararını her daim vurguluyor. Aynı tepki Cennet’in Krallığı’nda da vardı. Robin’in çocukluğuna dair babasıyla olan ilişkileri pek sağlıklı olmadığından baba-oğul ilişkimiz pek yerinde değildi diye çıkarım da bulunuyor. Aynı şekilde Tanrı kavramı bakımından da baba-oğul ilişkisi açısından zayıflığına ufak bir gönderme de burada var.
Bugüne kadar Ridley Scott’un çektiği dönem filmlerinde (Gladyatör, Cennet’in Krallığı, Dünya’nın Uzak ucu) aksiyon ve savaş sahneleri asla dur durak bilmezdi. Robin Hood’da ise işler biraz değişik. Bu bakımından bu seçim benim pek hoşuma gitmedi açıkçası. Filmin ilk 20 dakikası ve son 15 dakikasında savaşa dair gerçekten sağlam sahneler görsek de arada kalan kısımlar, Robin’in üstüne düşen yemini yerine getirmesi ve Cate Blanchet’in yine her zamanki gibi asil ve müthiş oyunculuğuna eşlik etmesi üzerine geçiyor. Arada tabi ki Kral John’un kardeşi Richard öldükten sonra tahtta olan çekişmeleri, hain İngilizlerin Fransızlarla olan işbirliği ve kadınların yine tarih sayfalarını nasıl yönlendirdiği üzerine bol bol konuşma görüyoruz. Sıkıcı mı? Hayır değil. Ama bol savaş beklentisiyle gidecekseniz, sıkılmanız olası.
Şimdi gelelim Robin Hood’un bu filmde aldığı devrimci lider rolüne. Öyle ki, babasının başlatmış olduğu özgürlükçü hareketin son savunucusu ve lideri haline gelen Robin, Kral’ın “hepinize birer şato mu?” verelim sorusuna, “Evi, bir İngilizin şatosudur zaten!” diye cevap veriyor ve bu devrimci Robin hem Kral’ın varlığını desteklerken hem de kapitalist yaklaşımıyla bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtiyor. Robin Hood’un “zenginden al fakire ver” fikri tüm mal varlığı sahiplerini birer kötü karaktere çevirirken, nasıl oluyor da o kadar insanın malını çalmayı haklı görüyor o da ayrı bir soru. Evet Robin Hood’un isyankar hali filmde işlenmese de, dramatik ironi yönünü bilen seyirci (sonradan hırsızlıklara başlayacağını bilen izleyici diyelim), Robin’in bu herkes için aynı haklar manifestosunu ne yazık ki pek gerçekçi bulamıyor. Neyse fazla derinlere inmeden sonlandırayım.
Robin Hood, Ridley Scott’ın daha önceki dönem filmleriyle karşılaştırılınca oldukça sönük kalsa da, sinemada izlenecek güzel bir seyirlik olmuş. Scott’ın her filminde sinema tarihine damgasını vuracak bir an olmuştur, bu filmde de film sonunda olan bir okçuluk şaheseri sizi bekliyor diyeyim ve hepinize iyi seyirler dileyeyim.