Seçme seçilme hakkı Osmanlı Devleti’nde nasıldı?

Seçme seçilme hakkı Osmanlı Devleti’nde nasıldı?
Osmanlıda politik Ve Hukuki Rejim

Osmanlı İmparatorluğunun politik ve hukuki rejimi daha epey 1 sentez niteliği taşır. Osmanlı Devleti herşeyden önce 1 türk ve islam devletidir.1 yönüyle de islamiyet öncesi türk devletleri yapısının izlerini taşır.Eski Türk devletlerinde politik yapılanmanın en kritik unsurlarından biri ildir.Bu bağımsız 1 biçimde aşiretler halinde yaşayan halkın sulh içinde yaşamasını sağlar.Osmanlıda federatif 1 bina görülmekle ile kimi yerlerde de bu vilayet yapısına rastlanmaktadır. Zamanla idare merkezileşti ve hükümdarlar doğaüstü 1 kaynaktan gelme vasıflarını aldı.

Hükümdarlara padişah-ı Cihan adı verildi.Bu hükümdar mutlak kişisel evrensel ve kutsal 1 hüviyete kavuştu ve bu hüviyetin gerektirdiği hukuki statüye sahip oldu ve her sosyal ve politik hayatın hakimi düzenleyicisi olan en yüksek organ haline geldi.Osmanlının yapısını büyük ölçüde oluşturan İslam dini ve bunun temelleri getirdiği yepyeni müesseseler dışında dinde de bazı değişikliğe yol açtı.Hükümdar Tanrının tahtaçıkardığı değil onun yeryüzündeki temsilcisiydi; devletin yaratıcısı ve kurucusu hükümdar değildi.O tarı emri olan hükümeti kurmakla ve 1 tanrı emaneti olan halkı şeri hükümlere göre yönetmekle görevliydi.Hükümdar meşveret ilkesi ve Kuran emri gereğince devlet işlerini yürütürken danışma yoluna başvuracaktır.Bunun izleri hükümdarın halife ünvanı kazanmasından sonraları daha açık 1 biçimde görülür.Nitekim Osmanlıda görülen divanların böyle 1 organ niteliğine ulşamadığı kesindir.Yürütme gücü ise yasama birlikte ile hükümdarda ya da halife sultan da toplanmıştır.yalnız yargı devletin büyümesiyle ve gereksinimler sonunda kadılar eliyle yürütülen ve zamanla bağımsızlaşan 1 organdı.

Meşrutiyete kadar görülen politik ve hukuki müesseselerin ana kaynakları olan eski türk devlet sistemi ve islam dini ilkeleri yanında nispeten ikinci aşama rol oynayan etkenler de vardı.Bunlar bizans,selçuklu ve eski iran medeniyeti devletleri ve müesseseleriydi.Osmanlının Bizansın mirasçısı olduğu söylenir ama ilk Osmanlı yöneticilerinin Anadolu Selçukluları,Karaman Germiyan gibi temel itibarıyla türk-islam sisteminden gelmiş oluğu ve Osmanlının bu sistemin oluşturduğu 1 politik ve hukuki düzene sahip olduğu 1 gerçektir.

Osmanlı devletinin politik rejimi 2 döneme ayrılır:

Mutlak Hükümdarlık döneminde devlet kudreti ve esas yetkiler hükümdarda toplanır.Yasama yürütme ve yargı hükümdardaydı.Devlet ricali temsilci değil padişahın vekilleriydi.Osmanlı Devletinde vazifeler kaynaşmaktaydı.Yani padişaha bağlantılı veziriazam vezirler sancak beyi ve beylerbeyi eşdeğer zamanda birer kumandandı.Yönetim merkeziyetçidir.birtakım köy ve mahallerler dışında bugünkü anlamıyla mahalli idareler kurulamamıştır.Merkeziyetçi ve mutlakiyetçi Osmanlı Devlet düzeninde politik rejimin dayandığı sosyal bina mutlak hükümdarlık döneminde birtakım değişikliklere uğradı.Kuruluşundan dar 1 süre sonraları bakıldığında Osmanlı devleti 1 askeri toprak devleti manzarası gösterir.Bu dvlet Tımar kul ve asker rejimi içinde yaşamıştır.Halk yani reaya pasif ve kapalı 1 ekonomi düzenindedir.16.yy dan itibaren batı ülkelerinin kapsamlı gelişim çizgisi dışında kalan ve gerilemeye başlayan Osmanlı Devleti Doğunun kendine özgü feodal yapısına bürünmüştür.

Meşruti Monarşi Dönemine yol açan tanzimat devriyle de politik rejim batı müesseselerinin etkisi altına girdi.Mutlak Hükümdarlı sırasındaOsmanlı devletinin dış ülkelerdrle olan ilişkileri sürekli elçiliklerle yürütülmedi.devamlı elçilik usulü Selim III. zamanında ıslahat haraketlerinin yoğunlaşmaya başladığıdevirde (1794) de kuruldu.Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla başlayan bu batı etkısı dönemi Osmanlı politik ve hukuki rejimini büyük çapta etkisi altına aldı ve o vakit müesseselerde ikilik baş gösterdi.Meşrutiyet dönemini hukuken başlatan 1876 anayasasıOsmanlı Devleti politik rejiminde kritik 1 aşamaya geçişi başlatmıştı.Anayasa yine 1 padişah iradesi olmakla ve bu yüzden de 1 buyruk Anayasa kabul edilmekle birlikle hükümdarın yetkilerini sınırlamış ve halka da temsil yetkisi vermişti.Gerçi hükümdarın üstün güç ve yetkileri sürek etmekteydi ama eskisi gibi sınırları padişahın vicdanına bağlantılı değildi.bundan sonra ortada uyulması gerekn 1 takım akdi değerde hukuki hususlar vardı.Ve bununla beraber bundan sonra Osmanlı ne 1 laik ne de bütün teokratık devletti.

İkinci meşrutiyeti hazırlayanda yine 1876 anayasasıdır.Bu dönemde yasama gücü birlikte yürütme gücü daha hakikat 1 biçimde ayrılmıştır.Bununla beraber padişahın azalan nüfuz ve yetkileri yerine halkın temsilcileri ve dolayısıyla iradesi değil belli 1 politik kuruluş ve grupların iradeleri geçmiştir.Halife Sultanın geçiçi de olsa mutlak iradesinin ilk kez sınırlanışı Senedi-i İttifak birlikte olmuştur.Bundan sonraları muhtelif iç ve dış etkenler hükümdarın kendi kendini sınırlaması sonucunu doğuran Islahat ve Tanzimat Fermanlarının orataya çıkmasını sağladı.Başlangıçta hayli yalın görünen politik ve hukuki düzen tanzimattan sonraları hayli karmaşık ve yaygın müesseselerde gelişmeye başlamıştır.ama Osmanlının politik ve Hukuki rejiminin bellibaşlı unsuru her gelişmelere rağmen islami din unsurlaı oldu.Bu esaslara göre esas adalettir.Şeriat da bu bakımdan devletin temelini meydana getirir.Padişah şeriatın tek koruyucusu her halk onun kullarıdır.Padişaha her yetkilerin verilmesi çünkü onun adaleti gerçekleştirmesi içindir.Cumhuriyet devrine kadar Osmanlı devletinin İslami görünüşü sürek etti.Tanzimatla başlayan politik ve hukuki müesseselerdeki ikilik ,Cumhuriyetin kurulmasından sonraları batı müesseselerinin lehine tekrar tekleşti.Osmanlı mutlakiyet devrine ait müesseseler bütünüyle bırakıldı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu