Şiir ve düz yazıda “gerçeklik” kavramını açıklayınız
Şiir ve Gerçeklik
Şiirin, gerçeklikle olan ilişkisi, problematiktir: Gerçekliği, herhangi bir değiştirime uğratmaksızın dilegetirdiğinde, şiir olmaz; gerçekliği, değiştirime uğratarak dilegetirdiğinde ise gerçeklik, gerçeklik olmaktan çıkar.
Bu problematik ilişkinin çözümü, şiir dilini, gündelik konuşma dilinden ayırmak; şiir dilini ‘sembolik dil’; gerçekliğin dilini de ‘gündelik konuşma dili’ olarak belirlemektir. Böylece gerçeklik, Dünya’ya ait bir gerçeklik’ten, şiire ait bir gerçekliğe dönüşür: Dünyaya ya da Doğa’ya ilişkin gerçeklikle, sanata, dolayısıyla da şiire ait gerçeklik ayrımı ortaya çıkar.
Gündelik dilin işaret ettiği gerçeklik, empirik olarak doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir önermelerle dilegelir. Mesela, ben şimdi ‘Dışarıda lapa lapa kar yağıyor’ desem, bu hemen pencereden dışarı bakılarak yanlışlanabilir. Oysa örneğin, Paul Eluard’ın
‘Dünya mavi bir portakaldır’ dizesi, yanlışlama ya da doğrulama eyleminin ötesindedir; bugüne kadar hiç kimse, dünyanın mavi bir portakal olmadığını kanıtlamak, dolayısıyla da Eluard’ın bu dizesini yanlışlamak gereğini duymamıştır.
Daha eğlenceli bir örnek vereyim: Attila İlhan’ın
“Ne zaman Maçka’dan geçsem / Limanda hep gemiler olurdu” dizelerini, ‘Attila İlhan’a öyle görünmüş; acaba doğru mu bu?’ diye, her sabah Maçka’dan geçerek limana bakmayı deneyip doğrulamaya ya da yanlışlamaya çalışan birine tanık olsanız, kim bilir ne düşünürdünüz?
Şiirin, bu anlamda gerçekliği dilegetirişte Doğruluk ya da Yanlışlıkla bir ilişkisi olmadığı ortadadır. Ama bundan, şiirin yalan söylediği sonucu çıkarılabilir mi?
Fuzuli’nin o ünlü “Ger derse Fuzuli güzellerde vefa var /
Aldanma ki şair sözü elbette yalandır” beyti, genellikle şairlerin yalancılığına tanık gösterilir. Oysa kökeni, antik Yunan felsefesine kadar giden bir paradokstur bu: Felsefe tarihinde ‘Epimenides Paradoksu’ diye bilinen paradoks: Epimenides, ‘Bütün Giritliler yalancıdır’ demiştir. Epimenides, Giritli’dir: Öyleyse bir Giritli olarak ‘Bütün Giritliler yalancıdır’ derken doğruyu söylüyorsa yalancıdır; ya da yalancıysa doğruyu söylüyordur Epimenides. Fuzuli de, bir şair olarak ‘bütün şairler yalancıdır’, derken, Epimenides’in paradoksunu dilegetirmiş oluyor: Şairler doğruyu söylerken yalancı, yalan söylerken doğrucudurlar!
Fuzuli’nin bu paradoksunu Nietzsche de tekrarlar: ‘Ancak bilinçli ve istençli olarak yalan söyleyebilenler- ki, bunlar sadece şairlerdir’ der Nietzsche, ‘ancak onlar doğruyu söyleyebilir.’
Fernando Pessoa’nın da bunlara yakın içermeleri olan bir dörtlüğü var;- şöyle:
“Şair, üçkağıtçının biridir / Öylesine ustalıkla yapar ki bunu / Gerçekten acı çekerken de/ Acı çekiyormuş gibidir”
Aragon da Le Mentir Vrai’de tastamam bunu anlatmak ister. Alıntılıyorum: ‘Roman (dilerseniz, buna ‘şiir’ de diyebilirsiniz), yalan söylemenin en yüce biçimidir: Yalan, burada Doğruluk’a ulaşmaya yardım eder.’
Arapçada şairler için söylenen bir söz vardır: Ahsenehu akzebehu (Şairlerin en iyisi, en iyi yalan söyleyenidir). İlginç olan şudur: Almancada da Dichten fiili, dikkat edilsin, hem ‘şiir yazmak’ hem de ‘uydurmak’ anlamına gelir.
Şairin yalancılığı, gerçeği aktarmak ya da iletmekten dolayı değil, gerçeği ya da yaşantıyı, yenidenüretiyor olmasından dolayıdır!
Şiirin Hakikat ile olan ilişkisine gelince, o başka bir meseledir.
Zaman Gazetesi- Hilmi Yavuz