Şiirde yapı ve hastane birimleri hakkında bilgi verir misiniz?

Şiirde yapı ve hastane birimleri hakkında bilgi verir misiniz?
Şiir, anlatmaya bağlı metinler içinde çoşku ve heyecan bildiren özelliğe sahip tek metin türüdür.

Ayrıca bir sanattır.Tıpkı diğer sanat dalları gibi bir geleneği,zihniyeti ve oluşum süreci vardır.
İnsanın bir olay veya durum karşısında hissettiklerini, o anda ya da yıllar sonra dizelerle ifade etmesi ve bunu özgünlüğe dayandırarak biricik olmasına çalışması çok zordur.
Türk şiirinin tarihine baktığımızda şiirin yapısıyla ilgili önemli farklılıklar görürüz. Edebiyat tarihi araştırmacıları Türk şiirini yapı bakımından üç grupta incelemişlerdir.

1-) Halk Şiiri:Temeli Türklerin Orta Asya’daki yaşamlarına kadar giden ve ilk şiir örnekleri olarak karşımıza çıkan Koşuk(koşma),Sagu(ağıt),Sav(atasözü) ve Destanlar halk şiirinin en önemli örnekleridir.. Bu şiirlerin tümü sözlü edebiyat geleneği ile halk arasında yaşamış ve korunmuş olup İslamiyetin kabulüyle birlikte yapısı bozulmadan sadece isimlerinde ufak değişikliklerle bugüne kadar yaşamıştır. İslamiyetin kabulünden sonra halk şiiri konularına göre ayrılmış fakat yapısal özelliklerini yine korumuştur.Anonim şiirler(ninni,ağıt,mani,destan),Tasavvuf şiirleri(ilahi,nefes,deme,şathiye ve devriye)Aşık Tarzı Türk şiiri(koşma,semai ve varsağı) dörtlüklerle ,hece vezni ve yarım kafiyeyle yazılmıştır. Halk şiirinin yapısının temelini oluşturan bu özellikleri ahenk ve temalar bütünlemiştir. Tüm Halk şiiri nazım şekilleri saz ile bestelenip söylenecek özelliğe sahiptir..
Halk şiiri kurallara dayalıdır ve bu kurallara uymak zorunluluğu gelenekle sabittir.Halk şiirinin en son temsilcileri olarak Aşık Veysel Şatıroğlu,Aşık Mahsuni,Şeref Taşlıova,Neşet Ertaş sayılabilir.
Bugün bir çok şiir sitesinde karşılaştığımız Halk şiiri çalışmaları sazla birlikte üretilmedikleri için o güce ve geleneğin- vurgu,ritim–etkileyiciliğine sahip olamamaktadır.

2-)Divan Şiiri:İslamiyeti kabul eden Türkler din değişikliği ile birlikte kültüründe de hızla değişime uğramıştır.. Yerleşik hayata geçiş,tekkelerin kurulması,Arapça ve Farsça şiirlerin medreselerde okunması,padişahların Arap ve Fars şiirlerine olan ilgisi şiirde de değişime yol açmıştır. Medrese tahsili gören edebiyatçılar yerleşik kültürün etkisiyle eserlerini daha ağır ve süslü dil özellikleriyle yazarlar. Onların yazdıklarını sazla diyar diyar gezerek söyleme dertleri yoktur. Çünkü eserleri belli bir zümre tarafından okunmaktadır. 13. yy’da Hoca Dehhani’nin yazdığı ilk gazelle edebiyatımızda yeni bir şiir yapısı ve geleneği oluşacak yaklaşık 19. yy ortalarına kadar bu gelenek altında şiirimiz gelişecektir.Sadece eğitim görmüş çevrelerin okuduğu ve yazdığı bu şiir türü inişli çıkışlı dönemler yaşasa da saray ve erkanının zevkini yansıttığından uzun süre Divan şiiri Halk şiirini baskılayacaktır.
Divan şiiri aruz vezniyle,beyit birimiyle ve tam-zengin kafiyeyle yazılan daha çok sembolik ifadelerin tercih edildiği bir şiirdir. Konularına göre kendi içinde adlandırılmış ve nazım şekilleri oluşmuştur.Fakat Arap ve Fars edebiyatı kültürü etkisinden kurtulamamıştır. Ta ki Nedim’in Türk divan şiirine yeni bir nazım şekli olan Şarkı’yı katasıya kadar.Ayrıca bir başka değişim Osmanlı’nın Batı etkisine girip Tanzimat Edebiyatı dönemi başladığında Cenap Şehabettin,Tevfik Fikret marjinal değişiklikler yapmışlardır.
Kaside,gazel,mesnevi,şarkı,müstezat,murabba gibi bir çok nazım türünde Divan şairleri tarafından bu geleneğin yapısal kuralları içinde bir çok ürün verilmiştir.Divan şiirinin en büyük ustaları olan Fuzuli,Baki ,Nedim,Nefi sadece bizim edebiyatımızda değil dünya edebiyatında da yerini almıştır.
Bugün bazı denemelerin dışında Divan Şiiri geleneğiyle ve yapısıyla şiir yazan ünlü şairler yoktur.Fakat bunun olmaması divan şiirinin bugünkü Türk şiirini etkilemediği anlamına gelmemelidir.Modern şiirdeki bir çok imgenin kaynağını divan şiirinde buluruz ve birçok ünlü modern şair bu etkilenmeyi dile getirir.
Modern şiire geçişin öncüleri olarak bilinen Cenap Şehabettin,Tevfik Fikret,Namık Kemal,Mehmet Akif Ersoy,Yahya Kemal Beyatlı Divan şiirini gerçek manasıyla bilmeselerdi o kadar özgün şiir yazamazlardı..
Daha öncede belirttiğim gibi bugün “harika” dedirteceğiniz şiirlerinizin temelinde Türk şiiri tarihi yatmalı ve şiirdeki her adım bilgi ve irfanla dolu olmalıdır. Çünkü o kadar eşsiz bir şiir geleneğine sahibiz ki mükemmeli bulmak,özgünü yaratmak çok zaman ve çaba gerektirecektir.

Aşağıda sizlere Halk şiiri ve Divan şiiri geleneğine ait ama teması aynı şiirlerden örnekleyeceğim.

Aşkın ateşidir sinemi yakan,
Lütfuna irer mi cevrini çeken
Kolların boynuma dolanmış iken
Seni öpmeler doyamadım ben
Aşık Ömer

Yukarıdaki dörtlük 11′ li hece ölçüsü(6+5)ve yarım kafiyeyle yazılmış bir güzellemedir.Halk şiirinin Aşık Tarzı geleneğine aittir ve sazla bestelenip söylenebilir.Teması aşktır.

Kapunda hasıl itdi bu devasuz derdi hep gönlüm
Ne derde müptela oldı dil-i bimarı görsünler
Baki

(-gönlüm bu devasız derdi hep senin kapında kazandı,hasta gönlün nasıl bir onulmaz derde tutulduğunu görsünler.)

Yukarıdaki dörtlük aruz ölçüsüne göre yazılmıştır.Gazel nazım birimi olan beyit kullanılmış ve nazım düzeni kendine has –a,-a/ -b,-a/ -c,-a şeklinde devam etmektedir.Divan şiiri geleneğine aittir. Teması ise aşktır.

Her iki şiirde de aşk aynı ruhsal durumla verilmiştir” devasız dert,hastalık,acı”…

Görüyoruz ki yüzyıllar geçse de şiirin konusu değişmez, şiiri biricik yapan,sanat eseri kılan şey onun yapısı,ahengi ve imgeleridir.

Israrla tekrar ediyorum ki Türk şiir tarihini Edebiyat araştırmacıları olan Prof. Mehmet Kaplan,Prof. İskender Pala,Prof Şükrü Elçin,Prof. Mehmet Köprülü, Prof .Nihat Sami Banarlı ve Abdülbaki Gölpınarlı gibi değerli hocaların kitap ya da makalelerinden okuyunuz.Hem kitapçılarda hem internette bu bilgilere ulaşabilirsiniz.Şiirin şaheserliği edebiyat bilimindedir unutmayınız!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu