Sürrealizme örnek ressamlar hangileridir?

Sürrealizme örnek ressamlar hangileridir?
1925’ten sonra gerçeküstücüler dağılmaya, başka akımlara yönelmeye başladı. Ama resimden, sinemaya, tiyatroya kadar bir çok sanat dalını derinden etkiledi. Andre Breton’un yanısıra P. J. Jouve, Pierre Reverdy, Robert Desnos, Louis Aragon, Paul Eluard, Antonin Arnaud, Raymond Queneau, Philippe Soupault, Arthur Cravan, Rene Char gerçeküstücülük akımının diğer önemli isimleridir.

1918 yılında 1.Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte dünyada bir kaos hüküm sürmeye başladı.Almanya yenilmiş,Rusya’da büyük bir devrim olmuş,Osmanlı İmparatorluğu dağılmış,tüm insanlığa örnek olarak gösterilen batı uygarlıkları birbirine girmiş ve milyonlarca insan ölmüştü.

Avrupalı aydınlar bu olaylar karşısında şiddetli protestolara başladılar.Şiirlerde ve resimlerde savaşı ve savaş isteyenleri aşağılayan ve onlarla dalga geçen temaları kullanmaya başladılar.Kısa bir süre içerisinde ise bu protestoları soyut bir hal almış ve yerini akılcılık,düzen,disiplin ve hatta güzellik gibi temalara bırakmıştır.Bütün sanat tarihi boyunca somut temaların bu kadar soyut hal aldığı,bu kadar fazla tema ve teknik varyasyonunun kullanıldığı bir dönem daha yoktur.

20. yy.’ın başlarında Avrupa’da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Şair ve ressamlar I. Dünya Savaşı’nın yol açtığı yıkım karşısında, dehşete kapılmış, akılcı tutuma karşı tavır alarak, bilinç dışının düşsel dünyasına yönelmeye başlamışlardı. 1924’te yayımladıkları Gerçeküstücülük Bildirgesi’nde düşüncenin aklın denetimi olmadan ve ahlâk gibi engelleri hiçe sayarak, ortaya konmasını savundular. Yapıtlarında nesneleri alışılmamış biçimlerde betimleyen Gerçeküstücü sanatçılar, çoğunlukla düşlerin gizli dünyasını dile getirmeye çalıştılar. Bazen de nesneleri kendi doğal ortamlarından çıkartarak şaşırtıcı, düşsel bir ortama taşıdılar.

1916 yılında,henüz savaş sürerken Almanya’nın Zürih şehrinde başlayan Dadaizm (Dadacılık) akımı,Avrupa’nın aydın kesiminin ilgisini çekmişti.Şüphesiz bir tepki hareketi olan Dadaizm,sanatta güzel olana karşı olarak gelişmiştir ve sanatsal yıkıcılığa kadar ileri gitmiştir.Bu akımın en önemli sanatçılarından Marcel Duchamp’ın en ünlü eseri “LHOOQ” yani “Bıyıklı Mona Lisa” (Leonardo Da Vinci’nin ünlü çalışmasına tepkisel bir betimleme getirmiştir) bu dönemin ürünüdür.Bu akım başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa’yla birlikte Amerika’ya kadar yayılmıştır.Bu sırada Paris’te ise şair Andre Breton ve Louis Aragon “Sürrealizm” akımının öncüleri olmuşlardı.Önceleri dadaist olan sürrealistler de zaman içinde kendi akımlarını kabul ettirmişlerdir.Özellikle Andre Breton,kendisi de bir dadaist olmasına rağmen,dadaizmin sanattaki yıkıcılığına karşıdır.Breton,1922 yılında sürrealizmi resmen ortaya çıkaran şairdir.Breton,diğer sürrealistlere şu ünlü öğüdünü vermiştir;

“Her şeyi bırakın,karınızı,evinizi,yollara düşün…” Breton,1924 yılında yayınladığı bir bildirgeyle de sürrealizm akımının kurallarını ortaya koymuştur.

Böylece sanat tarihinin en hayalperest akımının da ana hatları ortaya çıkmıştır.Sürrealistler,düşlerini sınırsızca ortaya koyarlar.Bu bakımdan Freud’un bilinçaltı kuramları da onları etkilemiştir.19. yüzyılda sanatın genel yolu olan “Akılcılık” 1.Dünya Savaşı’ndan sonra sürrealistler de aynı dadaistler gibi akılcılığa karşı çıkmaya başlarlar ve Freud’un bilinçaltı kuramlarının da aynı dönemde yayınlanmasıyla birlikte evrensel bir sanat akımı haline gelen sürrealizmi geliştiren raslantısal düş gücü ortaya koyarlar.Bu akım Soğuk Savaş dönemine kadar sürdü.Bu dönemde ise etkisini yitirmeye başladı.

Sürrealist sanatçılar gerçek ile gerçek üstü arasında bir köprü görevi üstlendiklerini düşünüyorlardı.Gerçek üstü ise hayal gücünün kaynağıydı.Bu kaynağa ulaşmanın tek yolu bir dehaya sahip olmaktı.Akımın resim alanındaki en büyük ismi şüphesiz Salvador Dali’dir.Sürrealist ressamları genel olarak “sürrealist” olarak nitelendirebilmemize karşın birbirlerinden farklı eserler ortaya koyduklarını da görmekteyiz.Zaten birbirine benzer eserler vermesi akıma ters düşerdi.Sürrealistler kısa bir süre içinde iki gruba ayrıldılar;Otomatikçiler ve Gerçek Sürrealistler.Otomatikçileri göre sanatsal tekniklerin ve formların bir anlamı olması gerekmiyordu.Onlar bilinçaltını yüceltiyorlardı.Gerçek Sürrealistler ise bilinç ile bilinçaltı arasında bir köprü kurmaya kararlıydılar.Onlar böylelikle kullandıkları formlarla bilinçaltına da anlam yüklemeye çalışıyorlardı.Sürrealist sanatta görünenin aksine görünmeyenler ilgi uyandırmaktadır.Sanatçılar görünenin ardında bir de görünmeyen yön yaratmaya çalışmışlardır.Böylece iç dünyalarını da gerçek hayatla birlikte yansıtmaya çalışmışlardır.Salvador Dali’nin de içlerinde yer aldığı bir çok sanatçı tezatları (yaşamla ölüm,iyiyle kötü,bilinçle bilinçaltı,gerçekle düş) eserlerindeki sürrealist yönleri artırmak için kullanmıştır.

Andre Breton’a göre gerçeküstücülük, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Ve bu bütünleşme içinde düşsel dünya ile gerçek yaşam “mutlak gerçek” ya da “gerçeküstü” anlamda iç içe geçiyordu.

Gerçeküstücülük Akımı’nın kurucusu olan Fransız Şairi André Breton hastalarına psikanaliz yöntemini uygulayan Sigmund Freud’dan büyük ölçüde etkilenerek, şiirlerinde alışılagelmişin dışında mantıyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurguluyordu.[/b][/color]

U. Econun ünlü romanı F. sarkacında bahsi geçen Abulafiası’da bu akıma bir gönderme sayılabilir.

Gerçeküstücülük Akımı’nın Belçika’daki en önemli temsilcisi olan René Magritte (1898-1967) akıl ile akıl dışı arasındaki çizgiyi yok eden resimler yaptı. Bacakları kadın, üstü balık bir denizkızı; kartal tepeli bir buzul, eğik Pizza Kulesi’ni destekleyen bir kuş tüyü çarpıcı tablolarında yer alan ilgi çekici görüntülerdendir. 1920’den başlayarak, Gerçeküstücülerle ilişki kuran İspanyol ressamı Ruan Miro (1893-1983) beklenmedik biçimler ve renkler kullandı. Resimlerinde yer alan kadın, kuş, yıldız gibi kendine özgü biçimlerdeki motiflerle düşsel görüntüler yarattı. Bu büyülü motiflerle çocuksu bir dünya kurdu. Gerçeküstücülük Akımı’yla neredeyse özdeşleşen, Salvador Dali’nin (1904-1989) anılarından ve düşlerinden esinlenerek yaptığı resimlerinde eriyip akan saatler, gövdesinde çekmeceler taşıyan insanlar, boşlukta uçan eşyalar yer alır. Paul Klee, Yves Tanguy ve Giorgia De Chirico da Gerçeküstücülük Akımı’nın önde gelen ressamlarındandır. Bu akımın sinema alanındaki en önemli temsilcisi ise Luis Bunuel’dir.

Gerçeküstücülük temelde, 1910’ların ortalarında usçuluğu yadsıyarak karşı-sanat anlayışı doğrultusunda çalışan ilk dadacıların yapıtlarından kaynaklanır. Sürrealistler, geçmişte Avrupa sanatını ve siyasal yaşamını yönlendiren usçuluğun, I. Dünya Savaşı gibi bir felaketle doruğa ulaşan bir yıkıma yol açtığına inanıyor ve bu tür usçuluğa karşı tavır alıyorlardı.

Gerçeküstücülük hiçbir ortak kuram ya da birlik olmaksızın, sanatçıların bireysel tavırları doğrultusunda kendi kendine gelişen bir sanat akımı olmuştur.

Gerçeküstücülük, yöntemli bir araştırma ile deneyi ön planda tutuyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurguluyordu. Breton bu kuram çerçevesinde güçlü bir ‘birlik’ oluşturulmasını istiyordu. Ama 1925’te Paris’te açılan ortak sergiye karşın Sürrealistler, etkinlikleri süresince hiçbir zaman Breton’un istediği doğrultuda bir bütün oluşturamadılar. Yaklaşık 1925’ten sonra grup içinde farklı siyasal görüşler belirdi, bu da topluluktan çıkarılmalara ya da ayrılmalara yol açtı. Amaçlanan birliğe ve otomatizm kavramına önem verilmesine karşın, dönem sanatçılarının hepsinin yapıtları birbirinden öylesine farklıydı ki, ortak bir gerçeküstücü üsluptan, hatta bakış açısından sözetmek neredeyse olanaksızdı. Her sanatçı kendini çözümlemede kişisel bir yol bulmuştu. Bazısı bilinçdışını usun denetiminden arındırarak açığa çıkarma çabasındaydı; bazısı da gerçeküstücülüğü kişisel fantezileri araştırmada bir boşalma noktası olarak kullanıyordu.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu