Türk masalı ile yabancı masal arasındaki benzerlikler ve farklar nelerdir?
Masalsız hayatta çocuk yetişir mi?
Geçende fark ettim: Günümüz çocukları masaldan yoksun büyüyorlar. Toplumumuzda masal anlatan insanlar kalmadı artık. Masallar hayatımızdan bir bir çıkıp gidiyorlar.
Kaç masal hatırlıyoruz büyükler olarak veya çocuklarımıza hiç masal anlatıyor muyuz diye kendimize sorduğumuzda, görürüz ki çocuklarımız, masal bilmez ailelerde büyüyor ve masalsız hayatlarda yetişiyor. Masalsız hayatta insan yetişir mi? Bu soruyu doğru cevaplamak zorundayız..
Masal kitapları almak da çözüm değil.. Bir büyük oturup masal okumazsa, çocuklar da o kitaplara ellerini sürmüyorlar. Masallar, okurken değil, dinlenirken tat alınabilecek anlatımlardır çünkü. Bu yüzden okuyuş şekli de önemlidir; diksiyon, kelimelerdeki, cümlelerdeki vurgular ve tonlamalar çok önemlidir. Anlatır gibi okunmalıdır masal. Büyükler de, masal okumayı beceremediklerinin farkında olduklarından masal kitaplarına el sürmez hale geldiler..
Akşam saatlerinde aile hayatı, televizyonun pençesine düşüyor. Eş dost ziyaretleri bile hastalık, uzaklardan bir yakının gelmesi, doğum,ölüm, nişan ve düğün gibi nedenlerle zorunlu olmadıkça gerçekleştirilemiyor. Televizyonun karşısına geçen ailede, aile için iletişim kesiliyor. Bir kitle iletişim aracı, aile arasındaki iletişimi yok ediyor. Televizyon aileye dayattığı filmlerle, dizilerle, eğlence programlarıyla ailelerde masalı buharlaştırıyor.
Bazı dizilerde aile büyüklerinden biri, yatağında uyumaya çalışan çocuğa masal kitabı okuma sahnesine yer veriliyor. Bu güzel bir yaklaşım. Sinema, tiyatro ve medya kitabın hayatımıza dönüşünü desteklemeli..
Bir kuşak radyodan dinledi masalları. Ne var ki radyolar eskisi gibi hayatımızda baş köşede durmuyorlar artık. Günümüzde evlerde televizyon saltanat sürüyor. Televizyonlarda ise masal anlatılmıyor. Diziler, filimler izliyoruz televizyonlardan ama onlar da masalın yerini tutmuyor.
Masal anlatamayan ve çocukları masalsız bırakan büyüklere günümüzde kim ne ceza verecek acaba?
EDEBİYATTA MASAL
Masallar, edebiyatımızda sözlü nesir türüdür. Yazarları yoktur. Masallar, bir toplumda dolaşım halindeyken kadro kazanır, olay örgüsünü geliştirir, ayrıntılara bürünür..
Günlük hayattan sıyrılarak, insanların muhayyilelerinde, tabiat ve gerçek dışı âlemde yaşattığı kahramanların hikâyesidir, masal. İnsanlar, ekonomik, siyasal ve sosyal bakımdan yenildikleri hayata zihnen ve psikolojik olarak da teslim olmak istemedikleri için sarılmışlardır mesala..
Masallar, her şeyden önce bir dünya görüşünü, kainat, insan ve hayat hakkında temel fikirleri kazandırır çocuğa. Muhayilesiyle masal kahramanlarıyla özdeşleşen çocuklar, bir duruş kazanmaya başlarlar, tavır almayı öğrenirler ve hayalde de olsa doğru davranışları denemiş olurlar.
Hayata hazırlanan çocuklar açısından masallar, eleştirel bakışı ve düşünceyi mümkün kılarlar..
MASALIN UYDURUK YA DA YAPAYI
Çoğu kişinin yüreği ağzındadır, bir gün çocuğu ‘bana bir masal anlat’ diyeceği için. Korktuğu başına gelen anne ve babalar, en kolayını seçer ve bir masal uydurmaya başlarlar. Bir anıdan, hayattan bir kesitten, bir film ya da dizi sahnesinden yola çıkılarak, rast gele kişileri ve bir çok olayı peş peşe tutarsız, hatta akıl dışı bir şekilde sıralamayı masal anlatmak sanılıyor.
Bu uyduruk masallar, çocuklar fark etmese, hatta hoşlansa da, hiçbir zaman gerçek masalların yakınından bile geçemez. Uyduruk masallarda ne kadro doğru kurulur, ne de çocuğa doğru bir mesaj verilebilir.. Bu uyduruk masallar, yalancı emziklerdir gerçekte; bunlar, çocuğu oyalamaya ve belki çocuk ebeveyn ilişkisini kurmaya yarar birazcık. Gerçi halk masallarına benzeterek ve aynı zamanda içlerine özel bir dünyâ görüşü konarak, belli yazarlar tarafından meydana getirilen masallara “yapay masal” deniyor, çağdaş dünya edebiyatında.
Yapay masallar, bir yazarın kaleminden çıktığı için, gerçek masallar kadar olmasa da çocuk için yararlıdır. Bu yüzden bugün kitapçıların raflarını dolduran masal kitaplarının pek çoğu ‘yapay masal’ doludur. Bunların pek çoğu, siyasal amaçlar güderler ve genellikle büyükler tarafından okunurlar.
İngiliz yazar Oscar Wilde, Danimarkalı Andersan ile Fransız Lafontaine bu tür masallarıyla tanınırlar.
Türk edebiyâtında on sekizinci yüzyıl yazarlarından Giritli Aziz Efendi, türlü kaynaklardan derlediği bu türden olan Muhayyelât’ını yazmıştır.
Çağdaş yazarlardan rahmetli Cahit Zarifoğlu, ‘Yürek Dede ile Padişah’, ‘Kuşların Dili’, ‘Katır Aslan’ gibi başarılı yapay masal örnekleri vermiştir. Dolayısıyla masal kitabı alırken çok dikkat etmek, yapay masal kitaplarını değil, folklorumuzdan derlenmiş gerçek ‘halk masalı’ kitaplarını bulmak gerekmektedir.
MASALLAR RÜYÂYA BENZER
Masallar rüyâya benzer ve insanlardaki arzuları sembolleştirir. Masallar, milletlerin gördükleri rüyalardır, diyorum bu yüzden. Çünkü hayatta mümkün olmayan ve çok istenen her şey masallarda gerçekleşiyor. Adâlet, eşitlik, mutluluk, istenilen şekilde masal dünyâsında bulunur. Masallar kahramanlarını, ermiş kişiler olarak görebiliriz bir açıdan.
Ayrıca hor görülen bir keloğlan, kurnazlığı sâyesinde şehzâdeleri küçük düşürür. Fakir, öksüz bir kızcağız bir târih cilvesiyle sultan oluverir. Yoksul birinin başına devlet kuşu konar.
Masal dünyâsında, gam, kasvet, çirkinlik, âdilik yoktur. İyiler dâimâ mükâfâta kavuşur, kötülereyse en adâletli cezâlar verilir. Gerçek hayatta gösteremediğimiz yaşamaya değer güzel dünyayı, iyiliği ve iyi insanları çocuklarımıza masallarla öğretiriz. Bir başka hayatın varlığını, masallar yoluyla öğrenir çocuklar. Özgür insanların, adalete tam bir inançla, güvenlik ve barış içinde, kardeşçe yaşayabileceklerini çocuklarımıza masallarla anlatabiliriz ancak. Çocuklarımızın iyi insan olmaları, taraf olmayı öğrenmeleri ve iyilerin saflarında yer almaları ancak masallarla mümkün olabilmektedir..
Evet, masallar rüyâya benzer.. Çocuklar, masallarla büyüklerin rüyasını paylaşarak hayata hazırlanırlar.
DÜNYA MASALLARI
Masalların bütün dünyâya yayılma gücü vardır ve alanı oldukça geniştir. Günümüzde her millet kendi masallarını toplamış bulunmakta. Dünya masalları, antoloji haline getirilmiş bile. Türk masalları, dünya masalları içinde önemli bir yere sahiptir. Masallar girdikleri toplumun rengine az çok bürünürler. Çeşitli milletlerin masallarında, mevzular temelde birbirine benzerse de, her milletin, masallarını kendi örf ve âdetlerine, kültürüne, zevk ve hislerine uydurduğu, ona kendisinden pekçok şey kattığı şüphe götürmez bir gerçek.
Hindistan, Arabistan, Anadolu, Akdeniz devletleri masal söyleme bakımından batıya nazaran daha zengindir. Memleketi Hindistan sayılan masalların zamanla Avrupa’ya göçtükleri de kuvvetli iddialardandır. Ne var ki masalların ilk defâ dünyânın hangi bölgesinde söylenildiğine dâir elde kesin bilgi yoktur. Böyle olmasına rağmen masalların kaynağı, yâni menşei ile ilgili pek çok görüş vardır.
Bu görüşlere ilk yer verenler, Alman masallarını toplayan Girimm Kardeşler olmuştur. Daha sonraki araştırmacılar Hindoloji, Antropoloji ve Mitolojiye dayanan görüşler ileri sürmüşler ve her görüşün temsilcileri diğerlerini acımasızca eleştirmişlerdir. Çocukların sevip okuyacağı masallar seçilirken, bu yabancılık unsuru gözden uzak tutulmamalıdır.
MASAL DÜNYASI
Gerçekte masallar, rüyâlardan çıkmış ve buna paralel olarak gelişmiştir. Yapı bakımından incelendiğinde rüyâ ve masal arasında sıkı bir bağlılık vardır. Ancak rüyâ kendiliğinden, masallar ise yapay düşünce mahsülü olarak ortaya çıkar.
Masallarda gerçek veya gerçeğe yakın bâzı olaylar bulunabilir. Fakat bunlarda gerçek dışı olaylar esas teşkil edip, gerçekçilik bir süs gibi kalmaktadır. Masallarda belki târihî olaylara bile yer verirler. Fakat bunlar masal havasında erimiştir. İnsanlar, cin (peri), hayvanlar gibi hakîkî veya dev, şahmerân gibi hayâlî varlıklar masallarda içiçe yaşar ve masalların kahramanlarıdır. Bunlar insanlara mahsus ölçüler, huylar içinde ele alınırlar. Yâni insanlar gibi sever, hırslanır, öç alır veya yardım ederler. Masallarda yaşayan balık, kuş, ceylan, at gibi hayvanlar da olağanüstü vasıflar taşırlar. Onlar da insan gibi düşünür, konuşur, üzülür, sever, acıma veya kin duyarlar. Hattâ bu katagoriye cansız varlıklar bile katılır.
MASALDA İNSAN
Masalda insanlar, gerçek veya gerçekdışı vasıflarda görünürler. Bu gerçek olmayan kuvvetlerini büyülü bir araçtan, var olmayan bir mahluktan veya evliyâdan alır.
Masalın kahramanları, belli bir toplumun bilinen bir zamanda yaşamış kişileri değildir. Her ülke ve zamanda olabilecek pâdişah, vezir, köylü, kadı, derviş, ırgat, harâmî gibi sembol tiplerdir, masal kahramanları. Ancak masallarda her şey tatlıya bağlandığı için, bu tiplerin kötülükleri üstünde fazla durulmaz. Kötüler, korkunç olmaktan gülünç duruma getirilir ve yaptıklarının cezâlarını görürler. İyiler ise uzun yaşayıp mutlu olurlar. Masallarda çevre büsbütün hayâlî ve gerçek dışı ülkelerdir. Kafdağı, Yedi Derya Adası, Yedi Yerin Altı ve Üstü gibi haritalarda bulunmayan ülkeler gösterilir.
Masallarda tasvirler gözlere değil hayâle dayanmaktadır. Dünyâda rastlanması imkansız olan bahçeler, saraylar, ırmaklar, şehirler yer alır. Ne zaman, hangi yerde bulundukları asla bilinmez. Masallarda aynı kahraman bir ceylan, bir kuş veya bir gül fidanı oluverir. Kısaca şekilden şekle girer. Kötüler biçim değiştirerek sevimsiz varlıklar hâline gelirler. Bir anda kıtalar ötesi mesâfe alındığı gibi, yine bir anda korku, yerini sevince ve mutluluğa bırakır.
MASAL VE DESTAN
Masalı destanlardan ayıran fark, masallarda millî ve dinî inançların zayıf olması, diğer taraftan masalların geniş ve alabildiğine hayâle yer vermesi, her dala konma ve hiçbir şeyde uzun uzadıya durmayış göze çarpar.
Masalın eğitici değeri vardır: Keloğlan masalları dışında, masala müstehcen, çirkin ve ayıp sayılacak hiçbir söz katılmaz. Aşk sahneleri, çabuk ve rümuzla geçiştirilir. Masalın çocuk muhayyilesine geniş ufuklar açtığı gerçektir. Masalın yerini tutmaya çalışan sinema, televizyon gibi şeylerin çocuk muhayyilesini darlaştırdığı ve kalıplaştırdığı son yıllarda eğitimcilerin üzerinde durdukları ve karşı çıktıkları bir durumdur.
MASAL VE MİLLİ KÜLTÜR
Bir masalı dinleyen çocuk, masalın vermek istediği dersten çok, oradaki kişilerden ve hâdiselerden etkilenecektir.
Bu sebeple, yabancı masallar alınacaksa, bunlardaki yabancı unsurların selâhiyetli kişiler tarafından çıkarılması lâzımdır. Yoksa, millî kültüre yabancılaşma, daha çocuk yaşta dinlenen ve körpe dimağlarda, kuvvetli izler bırakan masallarla başlayabilir.
Halkımız arasında Dede Korkut Hikâyeleri, Binbir Gece Masalları, Keloğlan Masalları sık rastlanan masallarımızdandır. Hele Keloğlan’ın içinden çıkamadığı iş yoktur.
Toplumumuzda, eskiden “Masalcı Nine”ler vardı. Bunlar, tatlı üsluplarıyla, uzun kış gecelerinde, ramazan gecelerinde, evlerde, konaklarda, çıtır çıtır yanan sobaların başında, çocuklara masallarımızı anlatırlardı.
Masallar ve bilhassa Türk masalları ekseriyetle, şu üç kısımdan meydana gelir:
a)Giriş veya tekerleme kısmı, mevzuyla pek alâkası olmayan sözlerden meydana gelir: “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellâl iken, pire berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, ben fırladım eşikten, babam kaptı küreği, annem aldı maşayı, gösterdiler kapının ardındaki köşeyi…” Bu kısımla, masalı anlatan şahıs dinleyicilerin dikkatini tamâmen kendine çekmeye çalışır.
b)İkinci bölüm asıl vakaların geçtiği kısımdır.
c)Son kısımda yine, bir tekerleme olabilir, ama bunlar, baştakiler kadar uzun olmaz. Pek çoğunda, “Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine” diye sona erer.
TÜRK MASALLARI
Türk masal geleneği, en hayalî anlatış tarzlarını bile gerçeğe yakın bir şekle getirir. Vakalar, olağanüstü unsurlar, fazla akla aykırı bir nitelik taşımaz.
Türk masalları, birçok ilmin, sanatın faydalandığı birer hazine değerindedir. Milletimizin, birçok eski örf ve âdetleri, inançları, huyları, masallarımızda bulunabilir. Özellikle dilciler, târihçiler, roman, hikâye, tiyatro, film senaryosu yazanlar için masallar birer hazine değerindedirler. Folklorcuların masallarla ilgilenmeleri pek eski târihlere uzanmaz.
Bu alanda ilk ilmî araştırma 1807’de Elai Johanneaus’nun Halk Masalları Üstüne Görüşler kitabıdır. 1813’te Alman Grimm Kardeşler, Alman masallarını derleyerek bu yolda hizmet vermiştir.
Türk masalları ilk önce Billur Köşk adlı bir eserle görülmüştür. George Jakob’un 1898’de yayınladığı bu eser, Menzel tarafından 1923’te yayınlanmıştır.
Bunu, Macar İ. Kunoş’un çalışmaları tâkib etmiştir.
İgnace Kunoş Türk masallarını araştırıp incelemiş ve tasnif etmiştir. Ayrıca Türk Halk Edebiyatı eserini 1925 yılında İstanbul’da neşretmiştir. İstanbul Halk Masalları (1905), Adakale Masalları ise 1907’de neşredilmiştir.
Daha sonra bu çalışmalar Erzurum A.Ü. Edebiyat Fakültesinde geniş yer tutmuştur. Gümüşhane Masalları, Elazığ Masalları, Erzurum Masalları, Taşeli Bölgesi Masalları ve Türk-İskoç Masalları Mukayesesi gibi çalışmalar görülmüştür.
Masallarımızı derleyenlere, millet olarak çok şey borçluyuz. Tâhir Alangu, Eflatun Cem Güney, Şükrü Elçin, A. Edip Uysal gibi araştırıcı ve yazarlar da bu sâhada çalışmalar yapmışlardır. Üniversitelerimizin Edebiyat Fakülteleri masal derleme alanında çalışmalar yapmalı, bütün bölgelerimizin ve illerimizin masalları toplanmalıdır..
Yazımızın başlığına dönüp ‘masalsız hayatta çocuk yetişir mi’ sorusunu cevaplayacak olursak, ben derim ki yetişmez. Çocuklarımızı fizik olarak büyütmek yetmez, onların ruhi gelişimlerini de düşünmek zorundayız ve masal çok büyük bir ihtiyaç.. Masalın yerine de hiçbir şeyi koyamazsınız. Ne şiir, ne roman veya hikaye, ne de film, çizgi film tutabilir masalın yerini.. Masallar, çocukların kalbini doyurur çünkü. Anne ve babalar, çocuklarının midelerini, akıllarını düşündükleri kadar kalplerini de düşünmeliler.