Türk tarihinin gelişimi ve önemi hakkında bilgi verir misiniz?
TARİHİN ÖNEMİ VE TÜRK TARİHİ
Tarih sosyal bilimlerin temeli durumunda olan bir bilimdir. Bu sebeple ir milletin hayatında tarih öğretiminin önemi çok büyüktür. Milletler de insanlar gibi hafızaları ile yaşarlar ve yarınlara emin adımlarla yürürler, asıl ki, hafızasını kaybeden, geçmişini hatırlamayan bir insan bugününü ve geleceğini sağlıklı bir biçimde oluşturamaz ise; tarihini bilmeyen, tarihine erekli önemi vermeyen milletler de günümüz meselelerine çözüm alamadıkları gibi, geleceklerini de iyi bir şekilde düzenleyemezler.
Tarih insanlara ve milletlere “devamlılık”, “süreklilik” düşünce ve duygusunu aşılar. Bugün millet olarak sahip olduğumuz bütün değerler sistemi, milli kültür unsurları (dil, gelenekler, sanat, inançlar, yaşayış tarzı vs.) atalarımızın bize bıraktıkları miraslardır. Bu mirasın zenginleştirilerek, işlenerek yarınki nesillere aktarılması da bugünkü nesillerin görevidir. Bu görevin idraki içinde olmak ancak tarih bilmekle mümkün olur. Yoksa milletlerin hayatında “devamlılık” düşüncesi oluşamaz. Nesiller arasında kopmalar meydana gelir ki, böyle milletler sonuçta yıkılmaya mahkûm olur.Tarih acı-tatlı hatıraların, önemli başarıların yaşandığı bir zaman dilimini ifade eder. Bu sebeple, birlikte yaşanan bir tarih, insanlar arasında “millî birlik ve bütünlük” fikrini geliştirir. Bu fikir ve duygu milletlerin hür ve ağımsız olarak yaşamalarının güvencesidir. Tarihin bir diğer önemi de, kendi kültürünü ve medeniyetini iyi tanıyan, ona sahip çıkma ve onu geliştirme şuuruna sahip nesillerin yetişmesine olan atkısıdır. İyi bir tarih eğitimi almış, kendi milletinin tarihteki başarılarını öğrenmiş genç nesiller, milletlerine güven duyarlar ve başka milletlere ayranlık beslemezler. “Sosyal aşağılık duygusu”na kapılmazlar.
Türk Tarihini Öğrenmenin Önemi ve Gerekliliği
Yukarıda genel olarak bahsedilen tarih öğretiminin sağladığı bütün faydalar, Türk tarihini öğrenmenin önemi ve gerekliliği bakımından da söz konusudur. Türk milleti, uzun yıllar içerisinde gelişen ve çok geniş bir coğrafyada yaşanan köklü bir tarihin sahibidir. Milletimiz tarih içinde büyük bir medeniyet yaratmış, bütün insanlığı etkileyen siyasî, sosyal, dinî, ekonomik müesseseler kurmuş, sayısız bilim adamları, düşünce adamları ve liderler yetiştirmiş bir millettir. Bütün bunlar bugün bizi bir millet yapan değerlerdir. Bu sebeple, bunların araştırılması ve öğrenilmesi büyük bir önem taşır. Tarihini iyi öğrenen Türk çocukları vatan, millet ve devlet sevgisini kazanır, fedakarlık ve milli dayanışma duygularını geliştirirler. Genç nesillerin, milletlerinin meselelerini, ülkelerine yönelen tehditleri bilmeleri de ancak Türk tarihini iyi bilmelerine bağlıdır. Tarihteki Türk devletlerinin dış etkilerle içerden nasıl çökertildiklerini bilen Türk çocukları, bugün ve yarın aynı şekilde dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı koyabilir ve bunlara karşı devletlerini koruyabilirler. Ayrıca değişik coğrafyada ve ülkede yaşayan Türk toplulukları birbirlerini tanır, bilir ve severler.
TÜRKLERİN ANAYURDU (İLK YURDU) GÖÇLER, TÜRK ADININ ANLAMI VE KÖKENİ
ANA YURDUN (İLK YURDUN) SINIRLARI VE ANAYURTTA (İLK YURTTA) KURULAN İLK MEDENİYETLER
Türklerin Anayurdu
Türklerin anayurdu, Asya kıtasının orta kesimleri, yani İç Asya da denilen Orta Asya’dır. En geniş şekliyle ilk Türk yurdu, doğudan batıya Baykal Gölü ile Ural Dağları; güneyde Altay-Sayan Dağları, Balkaş Gölü-Aral Gölü arasında kalan coğrafî alan idi. Türkler zamanla bu bölgelerden önce Asya kıtasının diğer yerlerine, daha sonra da özellikle Batı yönünde diğer kıtalara doğru yayılmışlardır. Türklerin anayurdu, iklim bakımından son derece sert şartlara sahipti. Anayurt kuzeyde ormanlarla, güney dğuda dağlarla çevrili idi. Bunun dışında uçsuz bucaksız geniş bozkırlar Türklere ilk yurtluk yapan araziler olmuştur. sert kara ikliminin, kışları uzun ve soğuk, yazları ise sıcak ve kurak olup, yağışları özellikle yaz aylarında çok yetersizdi. İklimin bu sert karakteri; Türk milletini acımasız tabiat şartlarıyla mücadeleye zorlamış ve bu dönemde oluşan Türk medeniyetlerinin ana karakterinin de belirlenmesinde etkili olmuştur. Türklerin anayurdu, iklim bakımından son derece sert şartlara sahipti. Anayurt, kuzeyde ormanlarla, güney-doğuda dağlarla çevrili idi. Bunun dışında uçsuz bucaksız geniş bozkırlar Türklere ilk yurtluk yapan araziler olmuştur. Sert kara ikliminin, kışları uzun ve soğuk, yazlan ise sıcak ve kurak olup, yağışları özellikle yaz aylarında çok yetersizdi. İklimin bu sert karakteri; Türk milletini acımasız tabiat şartlarıyla mücadeleye zorlamış ve bu dönemde oluşan Türk medeniyetinin ana karakterinin de belirlenmesinde etkili olmuştur. Türklerin anayurdu, iklim bakımından son derece sert şartlara sahipti. Anayurt, kuzeyde ormanlarla, güney-doğuda dağlarla çevrili idi. Bunun dışında uçsuz bucaksız geniş bozkırlar Türklere ilk yurtluk yapan araziler olmuştur. Sert kara ikliminin, kışları uzun ve soğuk, yazlan ise sıcak ve kurak olup, yağışları özellikle yaz aylarında çok yetersizdi. İklimin bu sert karakteri; Türk milletini acımasız tabiat şartlarıyla mücadeleye zorlamış ve bu dönemde oluşan Türk medeniyetinin ana karakterinin de belirlenmesinde etkili olmuştur.
Anayurtta Kurulan İlk Türk Medeniyetleri
Türkler, eldeki mevcut bulgulara göre M.Ö. 5 binden başlayarak Orta Asya’daki bu ilk yurtta çeşitli kültürler ve medeniyetler kurmuşlardır. Bunlar arasında, kronolojik sıra ile “Anav Kültürü” (M.Ö. 5-1. binler), “Afanasyevo Kültürü” (M.Ö. 3. bin başları- M.Ö. 2. bin), “Andronovo Kültürü” (M.Ö. 2. bin) ve “Karasuk Kültürü” (M.O. 2. binin sonları- M.O. 6. yüzyıl) gibi dört önemli kültür tabakası dikkatleri çekmektedir. Şüphesiz; Türk toplulukları bazen bu kültür tabakalarını birlikte yaşamışlardır. Türkler Anav Kültürü döneminde hayvancılık ve tarımla uğraşıyorlar, ker*** evlerde oturuyorlardı. Türkistan’ın Aşkabad şehri yakınlarında yapılan kazılarda elde edilen malzemeler, bu dönemde Türklerin, dokuma, seramik ve bakır eşya yaptıklarını ve kullandıklarını göstermektedir. Altay-Sayan Dağları’nın kuzey-batısında yaşanan Afanasyevo Kültürü döneminde avcı ve savaşçı bir topluluk olan Türkler, deve ve at gibi hayvanları ehlileştirmişlerdi. Kemik ve bakırdan savaş ve süs araçları ile, günlük kullanım araçları yapmışlardı. Altaylar’dan Ural Dağlan’na ve Hazar Denizi’nin kuzey-doğusuna kadar yaygınlık gösteren Andronovo Kültürü döneminde Türkler artık tunç ve altın madenlerini işleyebiliyorlardı. Bu dönemden kalma hayvan figürleri ile süslenmiş kaplar, sofra, süs ve savaş araçları dikkatleri çekmektedirler.Türkler, dünyada ilk olarak demir madenini işleyen ve bundan çeşitli eşyalar yapan millettir. Özellikle trtiş ve Yenisey ırmakları civarında gelişen Karasuk Kültürü döneminde, Hindistan, Çin ve Avrupa’dan yüzyıllar önce Türkler demiri işlemişlerdir. Bu devirde Türkler, kumaşları dokuyarak elbiseler dikiyorlar, dört tekerlekli arabaları hem savaşta hem de günlük hayatta kullanıyorlar, ayrıca çadırlarını keçeden yapıyorlardı.
Anayurdun Türk Karakteri ve Konar-Göçer Medeniyetin Özellikleri
Türklerin Orta-Asya’da kurdukları ilk medeniyet, bölgenin coğrafî ve iklim özelliklerinden büyük oranda etkilenmiştir. Özellikle, Tanrı Dağlan’nm kuzey bölgeleri ve Isıg-göl civarı, yani Ötüken bölgesi önemli bir hayvancılık ve av bölgesi idi. Türkler ilk dönemlerde hayvancılığa çok önem vermişler ve hayvancılık Türk medeniyetinin ana karakterini çizmiştir. Hayvancılık bakımından Türk milletinin bu dönemdeki hayatına damgasını vuran da at olmuştur. Türkler dünyada atı ilk olarak ehlileştiren millettir. At ve Türk birbirini bütünleyen ilk ana unsurdu. Türkler atı hem günlük hayatlarında hem de savaşlarda yaygın olarak kullanıyorlardı. Türkler sayıca çok fazla olan at sürüleri besliyorlardı. Türk ordusu da tamamen süvari (atlı) birliklerinden oluşuyordu. Bu sebeple bu dönem Türk medeniyetine “Atlı-Göçebe” veya “Konar-Göçer” Türk medeniyeti denmektedir.
Türkler yazın suyu ve otlağı bol olan yaylalara kışın da hayvanları için daha emin olan kışlaklara göç ediyorlardı. Bu konar-göçerlilik hali, normal göçebeliğe göre çok farklı olup, ileri bir medeniyeti ifade ediyordu. At, Türk milletine dinamizm kazandırıyor; milletimiz geniş bozkırlara böylece hâkim olabiliyordu. Tabiat şartlarının insanı mücadeleci, disiplinli ve düzenli bir halde yaşamaya mecbur etmesi Türkleri teşkilâtçı bir yapıya kavuşturmuştur. Bu sebeple Türkler “töre” denilen yasalarla işleyen, çok sayıda devletler kurmuşlardır. Adalet ve hukuk anlayışı içerisinde insanları idare etmişlerdir. Bu dönemde ana karakteri belirlememesine rağmen Türkler, ziraatla da uğraşıyorlar, demir madeni gibi önemli madenleri işliyorlardı. Bütün bu özellikleri ile Konar-göçer Türk medeniyeti, başta Çinliler gibi komşu milletler olmak üzere zaman içinde dünya milletlerine pek çok alanda tesirler yapmış, ileri bir medeniyet durumundaydı.