Türkiye’nin turistik alanları hangileridir?
Apollonia (Kılınçlar)
Apollonian Harabeleri, Kekova yolu üzerinde, Kaş’a 22 km uzaklıkta bulunan Kılıçlı Köyü’ndeki tepededir. Arabayla harabenin bulunduğu tepenin yakınında kadar gidilir ve buradan tepeye tırmanış başlar.
İstanbul Arkeoloji Müzesi
Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bağlı olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü, Sultanahmet Semti’ndeki Gülhane Parkı girişinin sağından Topkapı Sarayı Müzesi’ne çıkan Osman Hamdi Bey Yokuşu üzerindedir.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri; Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi olmak üzere 3 müzeden oluşmaktadır.
Efes Artemis Tapınağı
İzmir Selçuk’ta, Efes (Ephesos) Antik Kenti’nin dünyanın 7 harikasından sayılan ünlü tapınağıdır. Astemision olarak da bilinir. Önce M.Ö. 560-550 yıllarında Lydia Kralı Kroisos tarafından İon düzeninde yaptırıldı. M.Ö. 356’da bir delinin yakması üzerine aynı büyüklükte ancak 3 m. yüksek olarak yeniden inşa edildi.
55.10 x 115 m. boyutlarında mermer heykelleriyle de ünlü tapınak, Hellenistik Dönem tapınaklarının en büyüğüydü. M.Ö. 262’de Gotlar tarafından yıkıldıktan sonra onarılmadı.
Bristish Museum adına 1869-1874’te J. T. Wood ve 1904-1905’te David G. Hogart’ın yaptığı kazılarda bulunan tapınak kalıntıları, İngiltere’ye götürüldü.
Aspendos (Belkıs)
Antalya’nın 48 km. doğusunda İlkçağ’da kurulmuş bir antik kenttir. En önemli yapısı tiyatrosudur. Bu tiyatro, sahnesiyle birlikte günümüze ulaşabilen Anadolu’daki Roma tiyatrolarının en sağlam örneğidir. 15.000 seyirci kapasitelidir. İmparator Antonius Pius döneminde (138-164) Zenon adlı bir mimar tarafından yapılmıştır.
Aynalı Kavak Kasrı
300 yıl boyunca Haliç Kıyılarını süsleyen ve günümüzde Aynalıkavak Kasrı adıyla tanınan yapı, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde “Ayanalıkavak Sarayı” ya da “Tersane Sarayı” olarak bilinen yapılar grubundan günümüze ulaşabilen tek örnektir.
Edirne Bedesteni
Çelebi Sultan Mehmet tarafından Eski Cami’ye (Cami-i Atik) gelir temini amacıyla yaptırılmıştır.
Beylerbeyi Sarayı
Bugünkü Beylerbeyi Sarayı, Sultan Abdülaziz tarafından II. Mahmud’un ahşap Sahil Sarayı yıktırılarak 1861-1865 yılları arasında, dönemin tanınmış mimarı Serkis Balyan’a yaptırılmıştır.
Saray, genellikle yaz aylarında, özellikle de yabancı devlet başkalarının ağırlanmasında kullanılmıştır. Sırp Prensi, Karadağ Kralı, İran Şahı, Fransız İmparatoriçesi Eugenie bunlardan bazılarıdır. Sultan II. Abdülhamid de 1918 yılında, ömrünün son altı yılını geçirdiği bu sarayda ölmüştür.
Valens V (Bozdoğan) Kemeri
İstanbul Saraçhane’dedir. Yapımına I. Constantinus Dönemi’nde (306-337) başlanmış, 378’de İmparator Valens tarafından tamamlanmıştır.
Alibeyköy’den gelen içme suyunu kente taşıyordu. İki sıra kemerden oluşmaktadır. Bir kilometre uzunlukta iken bugün 800 metrelik bir bölümü ayakta kalmıştır.
Dolmabahçe Sarayı
17. yüzyıla kadar Boğaziçi’nin koylarından biri olan bu yörenin; Altın Post’u aramaya çıkan Argonotların efsanevi gemisi Argos’un demirlediği, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi sırasında Haliç’e indirmek üzere gemilerini karaya çıkardığı yer olduğu ileri sürülür.
Beşiktaş Sahil Sarayı, Sultan Abdülmecid Dönemi’nde (1839-1861) ahşap ve kullanışsız olduğu gerekçesiyle, 1843 yılından başlayarak yıktırılmış ve aynı yerde günümüze dek gelen Dolmabahçe Sarayı’nın temelleri atılmıştır. Yapımı, çevre duvarlarıyla birlikte 1856 yılında bitirilen Dolmabahçe Sarayı, 110.000 metrekareyi aşan bir alan üstüne kurulmuştur.
Dönemin önde gelen Osmanlı mimarları Karabet ve Nikogos Balyan tarafından yapılan sarayın ana yapısı; Mabeyn-i Hümâyûn (Selâmlık), Muayede Salonu (Tören Salonu) ve Harem-i Hümâyûn adlarını taşıyan üç bölümden oluşur.
Mabeyn-i Hümâyûn; devletin yönetim işleri, Harem-i Hümâyûn; padişah ve ailesinin özel yaşamı, bu iki bölümün arasında yeralan Muayede Salonu’ysa; padişahın devlet ileri gelenleriyle bayramlaşması ve kimi önemli devlet törenleri için ayrılmıştır.
3. Ahmet Kütüphanesi Çeşmesi
Topkapı Sarayı’nın üçüncü avlusunda 3. Ahmet Kütüphanesi’nin kapısı önündedir. 1719 yılında 3. Ahmet tarafından yaptırılmıştır.
Afrodisias
Aydın’ın Karacasu İlçesi yakınlarında bir antik kenttir. Tanrıça Afrodit adına kurulmuştur. Tunç Çağı’ndan Bizans Dönemi’ne değin (M.Ö. 2800 – M.S. 220) büyük bir yerleşim merkeziydi. Arkeolojik kazılarda Afrodit tapınağı, odeon, stadium ve agorası, hamamları gün ışığına çıkarılmıştır.
Afrodisias, İlkçağ’da önemli bir heykel yapım merkezi olarak tanınmıştır. Anadolu antik kentleri içinde Afrodisias’ın stadyumu iyi korunmuş stadyumlar arasındadır.
Sultanahmet Meydan Çeşmesi
İstanbul’da Topkapı Sarayı’nın birinci kapısı önündeki meydandadır. 3. Ahmet tarafından 1728-1729 yıllarında Kayserili Mehmet Ağa’ya yaptırılmıştır.
Lale Devri’nin önemli yapıları arasındadır. 10 x 10 m. plan üzerine inşa edilmiştir. Her yüzünde birer çeşme, köşelerinde birer sebil bulunmaktadır. Mimarisi ve bezemeleriyle ünlüdür.
Akdamar Kilisesi
Van Gölü’ndeki Akdamar Adası’nda bulunan kilise, 915-921 yılları arasında yapıldı. Mimarı Keşiş Manuel’dir. Ermeni Kralı I. Gagik tarafından yaptırılmıştır. Dört kollu, haç biçiminde bir planı vardır. Taş işçiliği ve duvarlarındaki kabartma figürlerle Ermeni mimarlığının önemli yapıları arasındadır.
Anavarza
Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Caesarea ad Anabarsum olarak anılan yer, Adana İli Kozan İlçesi’nin 28 km. güneyindedir. Antik şehir duvarlarının hemen dışına kurulmuş küçük köyün ismi Dilekkaya’dır.
Antik Gordion Yerleşimi
Frigya Krallığı’nın başkentidir. Ünlü Gordion Şehri’nin kalıntıları; Ankara-Eskişehir Karayolu’nun yakınında, Sakarya (Sangarios) ve Porsuk Nehirlerinin birbirlerine yaklaştıkları yerde, Polatlı’nın 18 km. kuzeybatısındadır. (Ankara’dan 90 km.)
Alman ve Amerikan kazıları süresince buradan çıkan ve çeşitli yayınlarda tanıtılan buluntular, bu yerleşimin tarihini Erken Bronz Çağı’na (M.Ö. 3000) kadar götürür.
Noel Baba Kilisesi
Aziz Nicholaos öldüğünde yapılan kilise veya şapel, 529 yılındaki zelzelede yıkılınca, daha büyük belki de bazilika tipinde bir kilise yapılmıştır. Peschlow, büyük apsisin güney tarafında eşit apsisli iki küçük mekân ile bugünkü binanın kuzey yan nefinin büyük kısmının bu ilk yapıya ait olduğunu tahmin etmektedir.
Bu kilise, 8. yüzyılda zelzele veya Arap akınlarıyla yıkılmış, daha sonra tekrar yenilenmiştir. 1034 yılında Arap Donanması’nın denizden yaptığı akınlarla harap olmuştur. 10 yıl harap durumda kalan kilisenin, 1042’de Bizans İmparatoru IX. Konstantin Monomakhos ve eşi Zöe tarafından tamir ettirildiği kitabesinden anlaşılmaktadır. 12. yüzyılda binaya bazı ekler yapılmış, kilise tekrar onarılmıştır.
Selçuk-Efes
İzmir İli Selçuk İlçesi sınırları içindeki Antik Efes Kenti’nin ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, Neolitik Dönem olarak adlandırılan Cilalı Taş Devri’ne kadar inmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve kazılarda, Efes çevresindeki höyükler (tarih öncesi tepe yerleşimleri) ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi’nde Tunç Çağı’na ve Hittitler’e ait yerleşimler saptanmıştır.
Ankara Etnoğrafya Müzesi
Etnografya, Ankara’nın Namazgâh adı ile anılan semtinde, Müslüman mezarlığı olan tepede kurulmuştur. Anılan tepe, Vakıflar Genel Müdürlüğünce 15 Kasım 1925 tarihli Bakanlar Kurulu kararı gereğince, Milli Eğitim Bakanlığı’na müze yapılmak üzere bağışlanmıştır. “Burası 10.11.1938’de sonsuzluğa ulaşan Atatürk’ün 21.11.1938’den 10.11.1953 e kadar yattığı yerdir.”
Florya Atatürk Deniz Köşkü
Marmara Denizi kıyısında, Yeşilköy ile Küçükçekmece arasında bir yerleşim bölgesi olan Florya’nın 19. yüzyılda sönük bir avcı uğrağı konumunda olduğu bilinmektedir. Atatürk’ün buraya olan ilgisiyle önem kazanan Florya, giderek yazlık bir dinlenme merkezine dönüşmüştür.
Atatürk için İstanbul Belediyesi tarafından 1935 yılında mimar Seyfi Arkan’a projelendirilen köşk, yazlık bir konut olarak yapılmış ve aynı yıl 14 Ağustos tarihinde kullanıma açılmıştır.
Galata Mevlevihanesi
İstanbul Galata (Kulekapısı) Mevlevihanesi, 1491’de İskender Paşa tarafından yaptırıldı.
Gök Medrese
Sivas’tadır. Sahip Ata tarafından 1271 yılında Mimar Kaluyan’a yaptırılmıştır. Çifte minareli taçkapısı, taş süslemeleriyle yapının en görkemli bölümüdür. 12 tür hayvan başı, yıldız ve hayat ağacı motifleri dikkati çeker. Taçkapıdan dört eyvanlı, havuzlu avluya girilir. Avlunun yanlarında, arkada medrese odalarının yeraldığı revaklar vardır.
Hacıbektaş Dergahı
Nevşehir’in Hacıbektaş İlçesi’ndedir. Hacı Bektaş Veli adına bir külliye olarak inşa edilmiştir. Selçuklular Dönemi’nde ilk bölümleri yapılan dergah, Osmanlılar Dönemi’nde ekler ve onarımlarla bugünkü durumunu almıştır. I. avlu, II. Avlu, mescid, 3. Avlu, Huzuz-u Pir ve türbe, Balım Sultan türbesi dergahın başlıca bölümleridir. Bektaşilikle ilgili eserlerin bulunduğu bir müze haline getirilerek 1964’te hizmete açılmıştır.
Bodrum – Halikarnas Masoleumu
Pers Valisi Maussolos’un Bodrum – Halikarnassos’taki mezarı, dünyanın yedi harikası arasındadır. Maussolos, M.Ö. 352’de ölünce, karısı Artemisia tarafından yapımına başlanmıştır.
Mimarlar Pytheos ve Satyrus’tur. Skopas, Timotheos, Bryaris ve Leochares adlı ünlü heykeltraşlar birer cephesini çalışmışlardır. 60 x 80 m. boyutlarında ve 46 m. yüksekliğinde olduğu belirlenmiştir. 9 x 11 sütunludur. Bazı parçaları Bodrum Kalesi’nin yapımında kullanılmıştır. Mausoleum’a ait parçalar 19. yüzyılın ortalarında Londra British Museum’a götürülmüştür.
Hattusaş Boğazköy Örenyeri
Çorum İli’nin 82 km. güneybatısında yeralmakta olup Ankara’ya uzaklığı ise 208 km’dir. Hitit Devleti’nin eski çekirdek bölgesinin merkezinde bulunan Boğazköy (Hattuşaş) Örenyeri, Budaközü Çayı vadisinin güney ucunda, ovadan 300 m. yükseklikteki sayısız kaya kütleleri ve dağ yamaçlarının bölünmesiyle çevrili olarak kuzey ve batıda derin yamaçlarla sınırlandırılmıştır. Şehir kuzeye doğru açık olup kuzey kısmı dışında diğer kısımları surla çevrilidir.
Hoşap Kalesi
Van-Başkale Karayolu üzerinde, Van’a 60 km. mesafedeki Güzelsu Bucağı’ndadır. 16. yüzyılda Mahmudi Aşireti Beyi Süleyman Bey tarafından yaptırılmıştır. İçinde iki cami, üç hamam, çeşmeler ve zindanlar bulunmaktadır. İskender Lahdi Osman Hamdi Bey tarafından, 1887 yılında Sayda’da yapılan arkeolojik kazılarda bulunmuştur.
İki uzun cephesinde Makedonya Kralı Büyük İskender’in, Perslerle yaptığı savaşlara ilişkin rölyefler bulunduğu için “İskender Lahdi” adıyla tanımlanmıştır. Yüksekliği 2.12 m., uzunluğu 3.18 m. ve genişliği 1.67 m.’dir. Üçgen alınlıklı, çatı kapaklıdır.
İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi
Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, Türk ve İslâm sanatı eserlerini topluca kapsayan ilk Türk müzesidir. 19. yüzyılın sonunda başlayan kuruluş çalışmaları, 1913 yılında tamamlanmış ve müze, Mimar Sinan’ın en önemli yapılarından bir olan Süleymaniye Camii külliyesi içinde yeralan imaret binasında 1914’de “Evkaf-ı İslâmiye Müzesi” (İslâm Vakıfları Müzesi) adı ile ziyarete açılmıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra ise “Türk ve İslâm Eserleri Müzesi” adını almıştır.
Kapalıçarşı
İstanbul Kapalıçarşısı, Fatih tarafından kurulmuş, Kanuni Dönemi’nde (1520-1566) büyütülmüş, 1701 yılında bugünkü planıyla inşa edilmiştir.
Karatay Medresesi
Konya’da 1251 yılında Selçuklu veziri Karatay tarafından bu Selçuklu medresesinin duvarlarında ve kubbe içindeki çini mozaik dekorasyon gözalıcı güzelliktedir. Çini Eserler Müzesi olarak kullanılmaktadır.
Küçüksu Kasrı
Küçüksu Kasrı’nın bulunduğu Boğaziçi’nin bu şirin yöresinde, yerleşim tarihi Bizans Dönemi’ne dek inmektedir. Osmanlılar Dönemi’nde de ilgi çeken ve “Kandil Bahçesi” adıyla, padişahın has bahçelerinden biri olarak kullanılan Küçüksu ve çevresini IV. Murad’ın (1623-1640) çok sevdiği ve buraya “Gümüş Selvi” adını verdiği bilinmektedir.
Kültepe Örenyeri
Kayseri-Sivas Karayolu’nun 20. km.’sinde yolun 2 km. kuzeyindedir. Yüksekliği 22 m. çapı 50 metreyi bulan bir höyük tepe ile onun etrafını çeviren “Karum” adı verilen aşağı şehirden ibarettir. 1948 yılından beri Prof. Dr. Tahsin Özgüç başkanlığındaki heyet tarafından sistemli olarak kazılmaktadır.
Kazılarda, höyükteki en eski yerleşimin Geç Katolik Çağ (M.Ö.300-2500) olduğu, onu Eski Tunç Hitit, Frig, Helenistik-Roma Çağlarının takip ettiği tesbit edilmiştir
Kutsal Emanetler
Hz. Muhammed’e dostlarına ve bazı peygamberlere ait eşyalardır. Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Mısır’ı fethinden sonra İstanbul’a getirilmiş, bir bölümü de İslam Ülkelerinden derlenmiştir. Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi’nde korunmakta ve sergilenmektedir.
Malabadi Köprüsü
Diyarbakır-Silvan yakınlarında ve Batman Çayı üzerindedir. Artuklular Dönemi’nde 1147 yılında Timurtaş bin İlgazi bin Artuk tarafından yaptırılmıştır. 7 m. eninde ve 150 m. uzunluğunda bir köprüdür. Yüksekliği, su seviyesinden kilit taşına değin 19 m.’dir. Renkli taşlarla inşa edilmiş, onarımlarla günümüze kadar ulaşmıştır.
Lidya (Karun) Hazineleri
Uşak İli Güre yakınlarındaki Toptepe tümülüsünü 1965, İkiztepe tümülüsünü 1966 ve Aktepe I tümülüsünü 1968 yılında gizlice kazan eski eser kaçakçılarının 1970 yılında ABD’deki Metropolitan Sanat Müzesi’ne sattıkları eserlerdir.
Bu eserler, M.Ö. 6. yüzyıl Lidya sanatının en güzel örnekleridir. Kültür Bakanlığı’nca verilen uzun bir hukuk savaşından sonra 1993 yılında Türkiye’ye geri gönderilmiştir.
Meryem Ana Kilisesi
Gymnsasium Limanı’nın kuzeyine bakan bina, bir kiliseye dönüştürülmüştü ve M.S. 313 yılında Hıristiyanlığı resmi bir dine dönüştüren İmparator Konstantin, Meryem Ana’nın anısına, kiliseye onun ismini verdi. İlk bazilikanın uzunluğu 260 m. idi ve kiliseye dönüştürülmüştü.
Önceleri bu bina Deigma adıyla anılan bir çeşit bankaydı. M.S. 431 yılında 200 piskopostan oluşan 111 genel kurul ilk defa bu binada toplandı ve Hıristiyanlığın doğuşuyla ilgili bir bildiri ilan ettiler. Onlara göre Meryem Ana, Tanrı’nın anasıydı. Papa 6. Paul, önünde dua etmiştir.
Mevlana Türbesi
Konya’nın Mevlevi Dergahı içindedir. İlk türbe, Tebrizli Bedreddin tarafından 1274 yılında yapılmıştır. Eklemeler ve onarımlarla günümüze ulaşmıştır. Dört fil ayağı üzerine oturan türbe, 25 m. yüksekliğindedir. Gövde ve külah, turkuaz renkli çinilerle kaplıdır. Bu yüzden konik kubbeye “Kubbe-i Hadra (Yeşil Kubbe)” denilmiştir.
Türbenin içinde Mevlana’nın babasına, Mevlana’ya, eşi ve çocuklarına, akrabalarına ve postnişinlere ait 65 sanduka bulunmaktadır. Türbenin kalemişleri de çok değerlidir.
Konya Mevlevi Dergahı
Selçuklular Dönemi’nde 1274 yılından itibaren ilk bölümleri inşa edilen, Beylikler ve Osmanlı Dönemlerinde yapılan onarım ve eklerle bugünkü şeklini alan dergah; şadırvanlı avlu, tilavet odası, türbe, semahane, mescid, derviş odaları, matbah (mutfak), çelebi dairesi ve meydan-ı şerif bölümlerinden oluşmaktadır.
Avluda Sinan Paşa, Fatma Hatun, Hürrem Paşa, Hasan Paşa, Mehmet Bey Türbeleri bulunmaktadır. 1927 yılında müze haline getirilmiştir.
Mihrişan Sultan Meydan Çeşmesi
İstanbul’da Küçüksu’dadır. II. Mahmut tarafından 1806 yılında yaptırılmıştır. Milet M.Ö. 2000’in ortalarında önemli bir Miken kolonisi olan kent, oldukça gelişmiş bir kültür ve ticaret merkeziydi. Bu özelliği ile Roma Çağı’nda da önemini sürdüren Milet, Bizanslılar zamanında, Latmos Körfezi’nin dolması ile ticari önemini yitirmiştir.
13. yüzyılda Menteşe Beyliği tarafından Türk Balat’ı haline getirilen Milet, Menteşeoğulları’nın başkenti olarak parlak bir dönem yaşamıştır.
Söke-Milet yolunda ilerlerken göze ilk çarpan yerler tiyatroyla Bizans Kalesi’dir. Tiyatro gezildikten sonra önündeki Kervansaray, Faustina Hamamı, İlyas Bey Camii, Serapis Mabedi, Bouleuterion, Kutsal Yol, İonik Stoa, Kuzey Agora, Delphinion, Hanikah, Liman Anıtı, St. Michael Kilisesi Hereon gibi başlıca yapıtlar görülmeye değerdir.
Mısır Çarşısı
İstanbul’da Eminönü’ndedir. IV. Mehmet’in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından Yeni Cami’ye vakıf olarak yaptırılmıştır. Yapımına Mimar Kasım Ağa başlamış, 1660 yılında Mimar Mustafa Ağa tarafından tamamlanmıştır. 6 kapısı ve 86 dükkanı bulunmaktadır. Son şeklini 1943 restorasyonunda almıştır.
Myus
Bafa Gölü Kıyısı’nda, Miletos’un 15 km. doğusunda, Avşar Köyü yakınlarında bulunmaktadır. Strabon, Myus’un Atina Kralı Kodros’un oğlu Kydrelos tarafından kurulduğunu bildirmektedir. Yine Strabon’un anlattığına göre Panionion Birliği’ne dahil kentlerden birisidir.
Herodotos, M.Ö. 499’da Pers Donanması’nın Myus Kenti açıklarına demirlediğini bildirmektedir. Ancak Herodotos, Myus’un M.Ö. 494’teki Lade Deniz Savaşı’na sadece üç gemi ile katıldığını bildirmektedir. Yapılan kazılarda, antik kaynaklarda adı geçen ve beyaz mermerden yapıldığı bilinen Dionysos Tapınağı ortaya çıkarılmıştır. Kent üzerinde bugün, Dionysos Tapınağı’na ait parçalar, Arkaik Dönem’e ait sur duvarları ve Bizans Kalesi kalıntıları görülmektedir.
Nevşehir Müzesi
Nevşehir’de müze kurulması, 1967’de gerçekleşmiştir. Müzenin kurulması ile yıllar önce ihmal edilen örenyerlerinin çevre düzeni, kiliselerin restorasyon ve konservasyonu ile yeraltı şehirlerinin temizlenmesi ve ışıklandırılması gündeme gelmiştir.
Göreme Açık Hava Müzesi
Nevşehir’e 13 km. uzaklıkta ve Göreme Kasabası’nın 2 km. doğusunda yeralan bir kaya yerleşim yeridir. Rahibeler ve Rahipler Manastırı, müze girişinin solunda yeralan 6-7 katlı kaya kütlesi “Rahibeler Manastırı” olarak bilinir.
Aziz Basil Şapeli
Göreme Açık Hava Müzesi’nin girişindedir.
Elmalı Kilise
Dokuz kubbeli, dört sütunlu, kapalı Yunan haçı planlı, üç apsislidir. Asıl girişi güney yönünden olan kiliseye, kuzeyden açılan bir tünel vasıtasıyla girilebilmektedir.
Azize Barbara Şapeli
Elmalı Kilise’nin bulunduğu kaya blokunun arkasındadır.
Yılanlı (Aziz Onuphrius) Kilisesi
Girişi kuzeydendir. Ana mekân, enlemesine dikdörtgen planlı, beşik tonozlu, güneyde mezarların bulunduğu ek mekân ise düz tavanlıdır. Apsisi sol uzun duvara oyulmuş, kilise tamamlanmadan bırakılmıştır.
Karanlık Kilise
Kuzeydeki kavisli bir merdivenden, kilisenin dikdörtgen, beşik tonozlu narteksine çıkılır. Narteksin güneyinde bir mezar bulunmaktadır. Kilise, haç planlı, haç kolları çapraz tonozlu merkezi kubbeli, dört sütunlu, üç apsislidir.
Azize Catherine Şapeli
Karanlık Kilise ile Çarıklı Kilise arasında yeralan Azize Catherine Şapeli’nde, hem narteks, hem de naos serbest haç planlı, merkezi kubbelidir; haç kolları beşik tonozlu ve apsis templonludur. Narteks zemininde dokuz mezar, duvarlarında ise iki nişli mezar yeralmaktadır.
Çarıklı Kilise
İki sütunlu (diğer sütunlar duvar köşelerinde paye şeklindedir), çapraz tonozlu, üç apsisli ve dört kubbelidir. Sahnelerde İsa’nın hayatını konu alan siklus, İbrahim Peygember’in misafirperverliğini gösteren Tevrat sahnesi, aziz ve bani tasvirleri iyi muhafaza edilmiştir. Elmalı ve Karanlık Kilise’ye benzemekle beraber, İsa’nın çarmıha gerilişi ve çarmıhtan alınış sahneleri kilisenin farklı özelliğidir. Figürler genelde büyük ve uzundur.
Tokalı Kilise
Bölgenin bilinen en eski kaya kilisesi olup 4 mekândan oluşur: Tek Nefli Eski Kilise, Yeni Kilise, Eski Kilise’nin altındaki Kilise, Yeni Kilise’nin kuzeyindeki Yan Şapel.
Çavuşin Kilisesi
Göreme-Avanos Yolu kenarında, Göreme’ye 2.5 km. uzaklıktadır. Tek nefli, beşik tonozlu, 3 apsisli olup narteksi yıkılmıştır.
Açıksaray Harabeleri
Gülşehir’e 3 km. uzaklıktadır. Tüf kayalar içinde oyulmuş sayısız mekânlar ve kiliseleriyle önemli bir örenyeridir. 9-10.yüzyıla tarihlenmektedir. Bu yörede bulunan mantar şeklindeki peribacası, Kappadokya’da sadece bu örenyerinde görülmektedir.
Kaymaklı Yeraltı Şehri
Nevşehir İli, Kaymaklı Kasabası’ndadır. Nevşehir’e 20 km. mesafededir. 8 katlı olup, ilk katı Hititler Dönemi’nde yapılmıştır. Roma ve Bizans Dönemlerinde de diğer alanların oyularak genişletilmesi suretiyle yeraltı şehri haline dönüştürülmüştür. Bugün 4 katı ışıklandırılmış ve ziyarete açılmıştır.
Derinkuyu Yeraltı Şehri
Nevşehir-Niğde Karayolu üzerinde ve Nevşehir’e 30 km. uzaklıkta bulunan Derinkuyu İlçesi’ndedir. Kaymaklı yeraltı şehrinde olduğu gibi burada da büyük bir topluluğu içinde barındıracak ve ihtiyaçlarını karşılayacak mekânlar vardır. Bu yeraltı şehri, 8 kattır. Kaymaklı Yeraltı Şehri’nden farklı olarak burada misyonerler okulu, günah çıkartma yeri, vaftiz havuzu ve ziyaretçilerin ilgisini çeken kuyu mevcuttur.
Yeraltı şehirleri sadece Kappadokya Bölgesi’nin jeolojik oluşumlarına özgü yapılar olup diğer bölgelerde bu tür örneklere rastlanmamaktadır.
Mazı Yeraltı Şehirleri
Antik adı “Mataza” olan Mazı Köyü, Ürgüp’ün 18 km. güneyinde, Kaymaklı Yeraltı Şehri’nin ise 10 km. doğusundadır.
Özlüce Yeraltı Şehri
Eski adı “Zile” olan Özlüce Köyü merkezindeki yeraltı şehri, Nevşehir- Derinkuyu Karayolu üzerindeki Kaymaklı Kasabası’nın 6 km. batısındadır. Girişte bazalttan yapılmış, birbirine geçmeli iki kemerli mekân bulunmaktadır. Daha sonra yine moloz taşlarla örülü 15 m. uzunluğunda bir geçit vasıtasıyla asıl tüf kayaya ulaşılmaktadır.
Yeraltı şehrine girişi sağlayan taştan yapılmış mekânlar, asıl yeraltı şehrini oluşturan kaya oyma mekânlara nazaran daha yenidir. Bu koridorun bitiminde 1.75 m. çapında sert granit taştan yapılmış sürgü taşı bulunmaktadır. Girişteki ana mekân, yeraltı yerleşiminin en geniş alanı olup iki bölümden ibarettir. Büyük mekânın sağında erzak depoları, solunda ise oturma odaları bulunmaktadır. Oldukça uzun olan galerilerin kenarlarında hücre tipi odalar, tabanlarda ise tuzaklar yeralır. Özlüce yeraltı şehrinin elektrik tesisatı ile çevre düzenin yapılması halinde turizme açılabilecek durumdadır.
Tatlarin Kilisesi ve Yeraltı Şehri
Nevşehir İli, Acıgöl İlçesi’ne 10 km. uzaklıktadır. Tatlarin Kasabası’nın “Kale” olarak adlandırıldığı tepesinin yamacında yeralır. İki nefli, iki apsisli, beşik tonozlu olan kilisenin narteksi yıkılmıştır. Oldukça iyi korunmuş olan fresklerdeki sahneler bantlarla birbirinden ayrılmıştır. Zeminde koyu gri, tasvirlerde ise mor, hardal ve kırmızı renkler kullanılmıştır.
Olympos (Çıralı, Yanartaş, Deliktaş)
Antalya-Finike Yolu’ndan Olympos’a gitmek için Ulupınar’dan harabe levhasının olduğu yola sapmak gerekir. Dar, fakat nefis güzellikteki yol, bizi Olympos’un sahiline kadar indirir. Harabeye ulaşmak için çayı geçip geniş kumsalda biraz yürüdükten sonra Olympos’un içinden geçen çay kenarına ulaşılır. Çay’ın yanından giden patika yol, bizi harabenin içine götürecektir.
Osmaniye-Karatepe-Aslantaş Geç Hitit Kalesi
Karatepe-Aslantaş; Adana (bugün Osmaniye) İli, Kadirli İlçesi sınırlarında M.Ö. 8. yüzyılda, yani Geç Hitit Çağı’nda, kendisini Adana Ovası hükümdarı olarak tanıtan Asativatas tarafından, kuzeydeki vahşi kavimlere karşı bir sınır kalesi olarak kurulmuş, Asativadaya diye adlandırılmıştır.
Patara (Gelemiş, Ovagelmiş, Kelemiş)
Patara Antik Kenti, Fethiye-Kalkan arasındaki bereketli Xanthos Vadisi’nin güneybatı ucunda yeralır. Anayoldan Gelemiş yoluna sapıldığında 5 km.lik yol, bizi Patara Harabeleri’ne götürür. Son yapılan kazılarda M.Ö. 7. yüzyıla ait seramiklerin ve paraların bulunması, Patara’nın tarihini daha eskilere götürmemize sebep olmaktadır.
Perge Tiyatrosu (Sikenesi)
Perge Tiyatrosu kazıları, 1985-1993 yılları arasında Türk bilim heyetleri tarafından gerçekleştirildi. Kazılar sırasında, şu anda tiyatro içerisinde orijinal yerinde duran Dionysos frizinden başka, Kentauromakhia ve Gigantomakhia frizlerine ait parçaların yanısıra, ilginç bir biçimde bezemelerinin bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı ise yarım kalmış çok sayıda mimari eleman bulunmuştur.
Priene
Söke İlçe Merkezi’ne 15 km. uzaklıktaki Güllübahçe Kasabası yakınındadır. Miletoslu ünlü mimar Hippodamos’un planına göre kurulmuş olan şehir Helenistik karakterdedir. Günümüze diğer kentlerden daha sağlam olarak ulaşmış olan Priene önce Pergamon Krallığı’nın, daha sonra ise Roma ve Bizans’ın egemenliğine geçmiştir.
Rumelihisarı
İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasındadır. Bizans’a kuzeyden yardım gelmesini önlemek amacıyla Fatih Sultan Mehmet tarafından 1452 yılında yaptırılan bir kaledir. 1000 usta ve 2000 işçinin çalışmasıyla 4 ayda yapılmıştır. Üç büyük kulenin yapımını Çandarlı Kara Halil, Saruca ve Zaganos Paşalar üstlendiklerinden, kuleler bu adlarla anılır. Beş kapısı bulunan kale, 30.000 m²lik bir alanı kaplamaktadır.
Sumela Manastırı
Trabzon’un Maçka İlçesi’nin 17 km. güneyindedir. Meryem Ana Manastırı olarak da bilinir. Ortodoks Kilisesi’nin Anadolu’daki en önemli kutsal yerlerindendir. Rivayete göre, 385 yılında Atina’dan gelen iki keşiş tarafından kurulmuştur. 14. yüzyıl ortalannda, keşiş hücreleri eklenerek, bugünkü durumunu almıştır.
Yöre 1461’de Osmanlıların eline geçince de manastır hizmetlerini sürdürmüştür. 1972’ten itibaren koruma altına alınarak turistlerin ziyaretine açılmıştır.
Telmessos (Fethiye)
Fethiye, Mendos Dağı’nın eteklerinde, adını verdiği körfezin kenarına, eski Telmessos’un üzerine kurulmuştur. Bu nedenle harabeler, bugün bu şirin ilçenin altında kalmıştır.
Topkapı Sarayı Müzesi
Osmanlı İmparatorluğu’nun, başkent İstanbul’da yönetim sarayı ve hanedanlık ikametgâhı olarak kullanılan Topkapı Sarayı, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinden kısa bir süre sonra 1473 yılında tamamlanmıştır. Osmanlı Hanedanı, Topkapı Sarayı’nı 19. yüzyılda Boğaziçi saraylarına yerleşene kadar kullanmıştır. Saray, Cumhuriyet’in ilanından sonra 3 Nisan 1924’te Atatürk’ün emriyle müze haline getirilmiştir.
Tripolis
Denizli İl Merkezi’nin 40 km. kuzeyindedir. Buldan İlçesi Yenicekent Kasabası’nın doğusunda, Büyük Menderes Nehri ile kasaba arasındaki yamaçlar üzerinde kurulmuştur. Batıya açılan Büyük Menderes Ovası ile hem Ege Kıyılarına hem de İç Anadolu ve Akdeniz’e bağlanmaktadır.
Yerebatan Sarayı (Sarnıcı)
İstanbul, Sultanahmet Meydanı’ndadır. 4. yüzyılda, Bizans İmparatoru I. Constantinus tarafından yaptırılmış, Justinianus Dönemi’nde 6. yüzyılda onarılıp genişletilmiştir. Suları, Cebeciköy kemeriyle Belgrat Ormanları’ndan getiriliyordu. Uzunluğu 141, genişliği 73 m.’dir. İçinde 12 sıra halinde 5’er m. aralıkla 8 m. yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır.
Yeşil Türbe
Bursa’da I. Mehmet’in yaptırdığı külliyenin içindedir. 1421 yılında Mimar Hacı İvaz Paşa tarafından yapılmıştır. Sekizgen planlı yapının dışı, turkuaz renkli çinilerle kaplanmıştır. Türbenin içinde I. Mehmet’le ailesine ait 9 sanduka (mezar) bulunmaktadır. I. Mehmet’in sandukası, türbe iç duvarları ve mihrap, dönemin renkli sır tekniğinde en güzel çinileriyle bezenmiştir.Çiniler, Mehmet Mecnun adlı sanatçının eseridir.
Yıldız Sarayı
Beşiktaş, Ortaköy ve Balmumcu arasında, Boğaziçi’ne egemen bir konumda, 500.000 m2’lik bir alanı kaplayan Yıldız, yerleşim tarihi Bizans Dönemi’ne dek inen bir koruluktur. İstanbul’un Türklerin eline geçmesinden sonra “Kazancıoğlu Bahçesi” adıyla anılan bu koruluk, büyük bir olasılıkla Sultan I. Ahmed Dönemi’nde (1603-1617), padişahın “Has Bahçe” leri arasına katılmıştır.
Bergama Zeus Sunağı
Bergama Krallarından Eumenes II tarafından, M.Ö. 197-159 yılları arasında yaptırılmıştır. Alman arkeologların 1865 yılından itibaren Bergama’da yaptıkları kazılarda ortaya çıkarılmış, kalıntıları Berlin’e gönderilmiştir. Berlin Devlet Müzesi’nde restore edilerek 1871 yılında sergilenmiştir. O tarihten sonra müzenin adı Pergamon Müzesi olmuştur.
Sümela Manastırı
Trabzon ili, Maçka, Trabzon ilçesi, Altındere, Maçka köyü sınırları içerisinde yer alan Panagia (Meryemana) deresinin batı yamaçlarında Mela (Yunanca ‘siyah’) tepesi üzerinde deniz seviyesinden 1.150 m yükseklikte yer alan bir Rum manastır ve kilise kompleksi olup, tam adı Panagia Sumela (Παναγία Σουμελά) veya Theotokos Sumela’dır.
Etimoloji
Yaygın inanca göre, Karadenizli Hristiyan Rumlar Mela dağındaki mucizevi Panagia ikonosundan bir şey diledikleri zaman ‘stou mela’ derlermiş, bu kelime zamanla Sumela’ya dönüşmüş, bu yüzden manastıra ‘Karadağın (Mela dağının) bakiresi’ de denilmektedir. [1]
Tarihçe
Kilisenin MS 375-395 tarihleri arasında inşa edildiği sanılmaktadır. Anadolu’da sıkça rastlanılan Kapadokya kiliseleri tarzında yapılmış, hatta Trabzon’da Maşatlık mevkiinde benzeri bir mağara kilisesi daha vardır. Kilisenin ilk kuruluşu ile manastır haline dönüşümü arasındaki bin yıllık dönem hakkında fazla bir şey bilinmemektedir. Karadeniz Rumları arasında anlatılan bir efsaneye göre Atina’lı Barnabas ile Sophronios adlı iki keşiş aynı rüyayı görmüşler; rüyalarında, Hz.İsa’nın öğrencilerinden Aziz Luka’ın yaptığı üç Panagia ikonundan, Meryemin bebek İsa’yı kollarında tuttuğu ikonun bulunduğu yer olarak Sümela’nın yerini görmüşler. Bunun üzerine birbirlerinden habersiz olarak deniz yoluyla Trabzon’a gelmiş, orada karşılaşıp gördükleri rüyaları birbirlerine anlatmış ve ilk kilisenin temelini atmışlardır. Bununla birlikte manastırdaki fresklerde sıkça yer alıp, özel bir önem verilen Trabzon İmparatoru III. Alexios’un (1349-1390) manastırın gerçek kurucusu olduğu sanılmaktadır.
14. yüzyılda Türkmen akınlarına maruz kalan kentin savunmasında ileri karakol görevi üstlenen manastırın statüsünde Osmanlı fethinden sonra bir değişiklik olmamıştır. Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’da ki şehzadeliği sırasında iki büyük şamdan buraya hediye ettiği, Fatih Sultan Mehmed, II. Bayezid, I. Selim, II. Selim, III. Murad, İbrahim, IV. Mehmed, II. Süleyman ve III. Ahmed’in de manastırla ilgili birer fermanları bulunmaktadır. Osmanlı döneminde manastıra sağlanan imtiyazlar, Trabzon ve Gümüşhane bölgesinin İslamlaşması sırasında özellikle Maçka ve kuzey Gümüşhane’de Hristiyan ve gizli Hristiyan köyleri ile çevrili bir alan yaratmıştır.
18 Nisan 1916’dan 24 Şubat 1918’e kadar süren Rus işgali sırasında Maçka civarındaki diğer manastırlar gibi bağımsız bir Pontus devleti kurmak isteyen Rum milislerin karargahı olmuş, nüfus mübadelesi ile bölgedeki Hristiyanların Yunanistan’a gönderilmesinin ardından önemini yitirerek T.C. Kültür Bakanlığı tarafından yakın zamanda onarılana dek kaderine terkedilmiştir
Freskler
Kilisenin içi fresklerle kaplıdır:
•Asıl kilisenin absid kısmında, güney duvarında yukarıda Meryem’in doğuşu ve mabede sunuluşu, tebliğ, Hz. İsa’nın doğuşu, mabede sunuluşu ve hayatı, altta İncilden resimler.
•Güney kapısında Hz. Meryem’in ölümü ve havariler.
•Kilisenin doğuya bakan yukarı kısmında 2. sırada Genesis, Ademin yaratılışı, Havva’nın yaratılışı, Tanrı’ın tembihi, İsyan (Adem ile Havvanın yasak meyveyi yemeleri), Cennetten kovulma. 3. sırada: Yeniden dirilme, Thomas’ın şüphesi, Kabirde bir melek, Nikaia konsülü.
•Absid kısmının dışında, yukarıda Mikail, Cebrail bulunmaktadır
Efes
İzmir ili Selçuk ilçesi sınırları içindeki Efes antik kenti’nin ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, Neolitik Döneme (Cilalı Taş Devri) kadar inmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi’nde Tunç çağları ve Hititler’e ait yerleşimler saptanmıştır. Hititler Dönemi’nde kentin adı Apasas’tır. M.Ö. 1050 yıllarında Yunanistan’dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı liman kenti Efes, M.Ö. 560 yılında Artemis Tapınağı çevresine taşınmıştır. Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulmuştur. Lysimakhos, kenti Milet’li Hippodamos’un bulduğu “Izgara Plan”a göre yeniden kurar. Bu plana göre, kentteki bütün cadde ve sokaklar birbirini dik olarak keser.
Hellenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Roma İmparatoru Augustus zamanında, Asya Eyaleti’nin başkenti olmuş ve nüfusu o dönem (M.Ö. 1.-2. yüzyıl) 200.000 kişiyi aşmıştır. Bu dönemde her yer mermerden yapılmış anıtsal yapılarla donatılır.
M.Ö.4. yüzyılda limanın dolmasıyla Efes’te ticaret geriler. İmparator Hadrian limanı birkaç kez temizletir. Liman kuzeyden gelen Marnas Çayı ve Küçük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla dolar. Efes denizden uzaklaşır. 7. yüzyılda Araplar bu kıyılara saldırır. Bizans döneminde tekrar yer değiştiren ve ilk kez kurulduğu Selçuk’taki Ayasuluk Tepesi’ne gelen Efes, 1330 yılında Türkler tarafından alınır. Aydınoğulları’nın merkezi olan Ayasuluk, 16. yüzyıldan itibaren giderek küçülmeye başlamıştır. Günümüzde bölgede, 30.000 nüfuslu turistik Selçuk ilçesi bulunmaktadır.
Efes ören yerinde, Hadrianus Tapınağı girişindeki frizde Efes’in 3 bin yıllık kuruluş efsanesi şu cümlelelerle yer alır: Atina kralı Kodros’un cesur oğlu Androklos, Ege’nin karşı yakasını keşfetmek ister. Önce, Delfi kentindeki Apollon Tapınağı’nın kahinlerine danışır. Kahinler ona, balık ve domuzun işaret ettiği yerde bir kent kuracağını söyler. Androklos bu sözlerin anlamını düşünürken Ege’nin lacivert sularına yelken açar… Kaystros (Küçük Menderes) Nehri’nin ağzındaki körfeze geldiklerinde karaya çıkmaya karar verirler. Ateş yakarak tuttukları balıkları pişirirlerken çalıların arasından çıkan bir yabandomuzu, balığı kaparak kaçar. İşte kehanet gerçekleşmiştir. Buraya bir kent kurmaya karar verirler…
Doğu ile Batı arasında başlıca kapı durumunda olan Efes önemli bir liman kenti idi. Bu konumu Efes’in çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia eyaletinin başkenti olmasını sağlamıştır. Efes, antik çağdaki önemini yalnızca buna borçlu değildir. Anadolu’nun eski anatanrıça (Kybele) geleneğine dayalı Artemis kültünün en büyük tapınağı da Efes’de yer alır. Efes’teki Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir.
M.Ö.6. yüzyılda bilim, sanat ve kültürde Milet ile birlikte en ön sırada yer alan Efes, bilge Herakleitos, rüya tabircisi Artemidoros, şair Callinos ve Hipponaks, gramer bilgini Zenodotos, hekim Soranos ve Rufus gibi ünlü kişileri yetiştirmiştir.
Mimari Eserler
Efes, tarihi boyunca birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları yaklaşık 8 kilometrelik geniş bir alana yayılır. Ayasuluk Tepesi, Artemision, Efes ve Selçuk olarak dört ana bölgedeki harabeler yılda ortalama 1,5 milyon turist tarafından ziyaret edilmektedir. Tümüyle mermerden yapılmış ilk kent olan Efes’teki başlıca yapılar ve eserler aşağıda açıklanmıştır:
Artemis Tapınağı: Dünyanın yedi harikasından biridir. Antik dünyanın mermerden inşa edilmiş ilk tapınağıdır. Büyüklüğü 130 x 68 metre ve ön cephesi diğer Artemis (Ana Tanrıça) tapınakları gibi batıya dönüktür.
Magnesia Kapısı (Üst Kapı) ve Doğu Gymnasiumu: Efes’in iki girişi vardır. Bunlardan biri kentin çevresindeki sur duvarlarının doğu kapısı olan, Meryemana Evi Yolu üzerindeki Magnesia Kapısı’dır. Doğu Gymnasiumu, Panayır Dağı eteğindeki Magnesia Kapısı’nın hemen yanındadır. Gymnasion, Roma Çağı’nın okuludur.
Odeion: Efes’in iki meclisli bir yönetimi vardı. Bunlardan biri olan Danışma Meclisi toplantıları zamanında üzeri kapalı olan bu yapıda yapılmış ve konserler verilmiştir. 1.400 kişilik kapasiteye sahiptir. Bu nedenle yapı “Bouleterion” olarak da adlandırılır.
Yukarı Agora ve Bazilika: İmparator Augustus tarafından inşa ettirilmiş, resmi toplantıların ve borsa işlemlerinin yapıldığı yerdir. Odeion’un önündedir.
Prytaneion (Belediye Sarayı): Prytan kentin belediye başkanı gibi görev yapardı. En büyük görevi kalın sütunları bulunan bu yapının içindeki kentin ölümsüzlüğünü simgeleyen kent ateşinin sönmemesini sağlamaktı. Prytan, Kent Tanrıçası Hestia adına bu görevi üstlenmişti. Salonun çevresinde tanrı ve imparator heykelleri sıralanmıştı. Efes müzesindeki Artemis heykelleri burada bulunmuş ve daha sonra müzeye getirilmiştir. Yanındaki yapılar kentin resmi misafirlerine ayrılmıştı.
Domitianus Meydanı: Meydanın güneyinde, teras üzerinde İmparator Domitianus adına Efesliler tarafından yaptırılmış büyük bir tapınak ve altında Efes yazıtlar galerisi vardır. Doğuda Pollio Çeşmesi ve olasılıkla hastane yapısı, kuzeyinde cadde üzerinde Memnius Anıtı yer alır.
Herakles Kapısı: Roma Çağı sonlarında yaptırılmış olan bu kapı Kuretler Caddesi’ni yaya yolu haline getirmiştir. Ön cephesindeki Kuvvet Tanrısı Herakles kabartmaları dolayısıyla bu ismi almıştır.
Traianus Çeşmesi: Cadde üzerindeki iki katlı anıtlardan biridir. Ortada duran İmparator Trainus’un heykelinin ayağı altında görülen küre dünyayı simgeler.
Yamaç Evler: Teraslar üzerine inşa edilmiş olan çok katlı evlerde kentin zenginleri oturuyordu. Peristilli ev tipinin en güzelleri olan bu evler modern evlerin konforunda idi. Duvarlar mermer kaplama ve fresklerle, taban ise mozaiklerle kaplıdır. Evlerin hepsinde kalorifer sistemi ve hamam bulunmaktadır.
Hamam ve Umumi Tuvalet: Romalıların en önemli sosyal yapılarındandır. Soğuk, ılık ve sıcak kısımlar vardır. Bizans döneminde tamir görmüştür. Ortasında havuz olan umumi tuvalet yapısı, aynı zamanda toplanma yeri olarak da kullanılmıştır.
Hadrianus Tapınağı: İmparator Hadrianus adına, anıt tapınak olarak inşa ettirilmiştir. Korinth düzenlidir ve frizlerinde Efes’in kuruluş efsanesi işlenmiştir.
Oktagon: Kleopatra’nın kız kardeşine ait anıtsal bir mezardır.
Heroon: Efes’in efsanevi kurucusu Androklos adına yaptırılmış bir çeşme yapısıdır. Ön kısmı Bizans döneminde değiştirilmiştir.
Celcus Kütüphanesi: Roma dönemi yapılarının en güzellerinden birisi olan yapı hem kütüphane, hem de mezar anıtı görevini üstlenmiştir. M.S.106 yılında Efes valisi olan Celsus ölünce, oğlu kütüphaneyi babasının adına mezar anıtı olarak yaptırmıştır. Celsus’un lahdi kütüphanenin batı duvarı altındadır. Cephesi 1970-1980 yılları arasında restore edilmiştir. Kütüphanede kitap ruloları, duvarlardaki nişlerde saklanıyordu.
Serapis Tapınağı: Efes’in en ilginç yapılarından biri olan Serapis Tapınağı, Celsus Kütüphanesi’nin hemen arkasındadır.
Anıtsal Çeşme: Odeion’un önündeki meydan kentin “Devlet Agorası” (Yukarı Agora)’dır. Tam ortasında Mısır tanrıları tapınağı (İsis) bulunuyordu. M.Ö. 80 yıllarında Laecanus Bassus tarafından yaptırılan Anıtsal Çeşme, Devlet Agorası’nın güneybatı köşesinde yer alır. Buradan Domitian Meydanı’na ve bu meydan etrafında kümelenmiş bulunan Pollio Çeşmesi, Domitian Tapınağı, Memmius Anıtı ve Herakles Kapısı gibi yapılara ulaşılır.
Mazeus Mithridates (Agora Güney) Kapısı: Kütüphaneden önce, İmparator Augustus zamanında inşa edilmiştir. Kapıdan Ticaret Agorası’na (Aşağı Agora) geçilir.
Mermer Cadde: Kütüphane meydanından tiyatroya kadar uzanan caddedir.
Agora: 110 x 110 metre boyutlarında ortası açık, çevresi portikler ve dükkanlarla çevrili bir alandır. Agora, kentin ticari ve kültürel merkeziydi. Agora Mermer Cadde’nin başlangıç noktasıdır.
Büyük Tiyatro: Mermer Cadde’nin sonunda bulunan yapı, 24.000 kişilik kapasiteyle antik dünyanın en büyük tiyatrosudur. Çok süslü ve üç katlı sahne binası tamamen yıkılmıştır. Oturma basamakları üç bölümlüdür. Tiyatro, St. Paul’ün vaazlarına mekan olmuştur.
Tiyatro Gymnasiumu: Hem okul, hem de hamam işlevine sahip büyük yapının avlu kısmı açıktadır. Burada tiyatroya ait mermer parçalar restorasyon amacıyla sıralanmıştır.
Liman Caddesi: Büyük Tiyatro’dan, bugün tamamen dolmuş olan Antik Liman’a uzanan, iki yanı sütunlu ve mermer döşeli Liman Caddesi (Arcadiane Caddesi), Efes’in en uzun caddesidir. 600 metre uzunluktaki cadde üzerine kentin Hıristiyanlık döneminde anıtlar yapılmıştır. Her birinde havarilerden birinin heykeli olan dört sütunlu Dört Havari Anıtı, caddenin hemen hemen ortasındadır.
Liman Gymnasiumu ve Liman Hamamı: Liman Caddesi’nin sonundaki büyük yapılar grubudur. Bir bölümü kazılmıştır.
Saray Yapısı, Stadyum Caddesi, Stadyum ve Gymnasium: Bizans sarayı ve caddenin bir bölümü restore edilmiştir. At nalı biçimindeki Stadyum, antik devirde sportif oyunların ve yarışmaların yapıldığı yerdir. Geç Roma döneminde gladyatör oyunları da yapılmıştır. Stadyumun yanındaki Vedius Gymnasiumu ise hamam-okul kompleksidir. Vedius Gymnasiumu kentin kuzey ucunda, Bizans dönemi surlarının hemen yanında yer almaktadır.
Meryem Kilisesi: 431 Konsül Toplantısı’nın yapıldığı yer olan Meryem Kilisesi (Konsül Kilisesi), Hz. Meryem adına inşa edilmiş ilk kilisedir. Liman Hamamı’nın kuzeyinde yer almaktadır.
Meryemana Evi: Hz.İsa’nın annesi Meryemana, Hz. İsa öldükten sonra St. Jean ile birlikte Efes’e gelmiş ve hayatının son yıllarını burada yaşamıştır.
Yedi Uyuyanlar: Bizans döneminde mezar kilisesi haline getirilmiş olan bu yer, Geç Roma imparatorlarından Decius zamanında putperestlerin zulmünden kaçan yedi Hıristiyan gencin Panayır Dağı eteklerinde sığındıkları rivayet edilen mağaradır.
St. Jean Kilisesi: Bizans İmparatoru Büyük Iustinianus tarafından yaptırılan ve o dönemin en büyük yapılarından bir olan 6 kubbeli kilisenin merkezi kısmında, altta, Hz. İsa’nın en sevdiği havarisi St. Jean’ın mezarının bulunduğu iddia edilmektedir ancak henüz herhangi bir bulguya rastlanamamıştır. Kilisenin kuzeyinde hazine binası ve vaftizhane vardır.
Kale: Kale içinde cam ve su sarnıçları vardır.
İsabey Camii: 1375 yılında Aydınoğulları’ndan İsa Bey tarafından Şam’lı Mimar Ali’ye inşa ettirilmiştir.
Phaselis Antik Kent
Phaselis , Antalya’ya 35 km. uzaklıkta, Tekirova’nın hemen yanı başındaki antik bir kenttir. Phaselis, Hellen dilinde “Tanrı esirger” anlamında bir sözcüktür. Bilge Umar’a göre Luwi kökenli olup “deniz kentçiği” anlamındaki “ Passala” dan gelir.
Efsanelere göre, kent M.Ö. II.bin’in sonunda Mopsos ve Lakious tarafından kurulmuştur. Tarihçi Athenaios’un anlattığı efsaneye göre Lakious kendine bağlı bazı kabilelerle buraya gelmiş araziyi beğenmiş ve şehrin burada kurmaya karar vermiş. Fakat o sırada burada Kylabras isimli bir çoban yaşıyor ve sürülerini de burada otlatıyormuş. Lakious , o sıralarda para mefhumu olmadığı için çobandan araziye karşılık hububat veya balık teklif etmiş. Çoban kurutulmuş balığı tercih etmiş ve topraklardan sürüsünü alarak çekip gitmiş. Bu yüzden kuru balığı burada adak olarak kullanmak bir gelenek olmuş. Sonraki yüzyıllarda bu o kadar benimsenmiş ki ucuz bir adak için “Phaselis adağı” bir deyim olarak kalmış.
Strabon, Phaselis’in üç limanı olduğunu, en büyüğünün ise yarımadanın güneyindeki olduğunu yazmaktadır. Kentin kuruluşu kesinlik kazanamamakla beraber tarihte ismi en erken Fenike ile Yunanistan arasında ticaret gemilerinin uğrak yeri olarak geçmektedir. Kent M.Ö.690 ‘da zengin ormanlık bölgeye yakın oluşundan ötürü Rodosluların bir kolonisi olarak kurulmuştur. M.Ö.VII – VI.yy.larda geçimini denizden sağlamış ve ticaretle gelişmiştir. Batı Anadolu’ya Persler egemen olduğunda Phselis de bundan nasibini almıştır. Kent ilk sikkelerini M.Ö. V nci yy.da Pers standartlarına göre basmıştır.M.Ö. V.yy.a ait, bilinen en eski gümüş sikkelerinin üzerinde bir tarafında gemi diğer tarafında da bir yıldız bulunur.M.S. 3.yy. a kadar da sikke basımı devam eder. Büyük İskender’in Anadolu’ya gelişinde kent kapılarını ona açmıştır. İskender’in bu kentten nasıl faydalandığını Strabon şöyle anlatır:
“… bundan sonra, önemli üç limanlı bir kent olan Phaselis’e ve bir göle gelinir. Bunun yukarısında, bir dağ olan Solyma ve dağlar arasındaki uzun geçitlerin yanında kurulmuş Termessos uzanır. Bu uzun geçidin içinden Milyas’a dağı aşan bir boğaz vardır. Aleksandros (İskender) geçidi açmak istediği için Milyas’ı yakıp yıktı. Phaselis yakınında deniz kenarında dağlar boyunca Aleksandros’un ordusunu geçirdiği uzun geçitler bulunur…”
İskender Phaselis’lilere son derece iyi muamele etmiş,hatta Pamphlia kentlerinin elçilerini bile burada kabul etmiştir. İstender’in ölümünden sonra, diğer Lykia kentleri gibi M.Ö.309-197 arasında Ptoleimaios’luların yönetimine girmiştir. Apameia barışından sonra kentin idaresi Rhodos’lulara verilmiştir. M.Ö. 160’da kent özgürlüğüne kavuşur ve Lykia Birliğine katılır Bu arada kent bir müddet Olympos ile birlikte korsanlara yataklık etmiştir. Roma’nın bölgeye hakim olmasıyla, M.Ö. 42’de Brutus kente gelmiş, bölgeyi korsanlardan temizlemiş ve böylece Roma hakimiyeti başlamıştır. Bundan sonra kentte büyük bir gelişim olmuştur. İmparator Hadrianus M.S.129’da Phaselis’e gelmiş,kentliler de kendi olanaklarıyla yaptıkları imparatorun heykelleriyle her tarafı donatmışlardır. Ayrıca İmparatorun gemisinin yanaşacağı limanın yoluna da anıtsal bir kapı inşa etmişlerdir.
Bizans döneminde kent önemli bir piskoposluk merkezi olmuşsa da M.S. III.yy.da elverişli limanlarından ötürü korsan baskınları yeniden başlamıştır. Bunun yanı sıra Arap akınlarında da zarar gören kent M.S.IX.yy.da terkedilmiştir. Bu Lykia kentinde ticaret her şeye egemendir. Antik dünyada burada yetişen yaban gülleri ve ondan yapılan parfüm çok beğenilirdi. Tüccar olan halkı sırf işleri bozulmasın diye Pers istilasında bile onlara yataklık etmişlerdir. Zaten sikkelerindeki gemi ticareti,balık ise kuruluş efsanesini simgeler. Kent insanlarının devrinde pek makbul sayılmadığını Athenaus anlatmaktadır. Hatta devrin tanınmış müzisyenlerinden Statonikos bir içki meclisinde, kendisine yöneltilen dünyadaki aşağılık insanların kimler olduğu sorusunu şöyle yanıtlamış:
“Pamphylialılar’ın en aşağılık insanları Phaselisliler, tüm dünyanın en aşağılık insanları ise Side’lilerdir.”
Phaselis’in Kalıntıları
Phaselis’in kazı çalışmaları Kültür Bakanlığı ile İl Özel İdare Müdürlüğü arasında yapılan protokolle Antalya Müzesince yürütülmektedir.
Burası limanları ile ünlü bir kent olup, bunların en büyüğü yarımadanın güney-batısındakidir ve bu limanın girişinde 200 m. uzunluğunda bir de mendirek vardır. Bugün bu mendireğin büyük bir bölümü sular altında kalmıştır. İkinci limanı tiyatronun kuzey-doğusundadır, bunun da bir mendireği vardır ve günümüze çok iyi bir durumda gelmiştir. Üçüncü liman kuzeydeki geniş kumsaldadır. Limanın güneyindeki rıhtımın kalıntıları göze çarparsa da buraya mendirek yapılmamıştır.
Phaselis’i kuşatan surların kalıntıları yarımadanın güney-batısında görülmektedir. Bizans devrinde de onarılan surlar eski özelliklerini hemen hemen bütünüyle yitirmiştir.
Phaselis’in devlet yönetim ve diğer önemli yapıları kuzey ve güneydeki limanları birbirine bağlayan ana caddenin her iki yanına sıralanmışlardır. Uzunluğu 125 m.,genişliği de 20-25 m. olan caddenin iki yanına üçer basamakla çıkılmaktadır. Ortasında bir de meydan oluşturan cadde düzgün taşlarla döşenmiş,altına da mükemmel bir kanalizasyon sistemi yapılmıştır. İmparator Hadrianus’un kapısının kalıntıları da caddenin batısında,cadde boyunca sıralanmış dükkânlar, onların arkasındaki karmaşık plânlı yapı ile hamam ve Gymnasium oldukça iyi durumdadır. Gymnasium’un arkasındaki spor eğitimi için yapılan odalar geç devirlerde yapılan eklerden ötürü özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Bununla beraber mozaik döşeli tabanı, iki kapı ile güneydeki soyunma ve soğukluk, ılıklık kısımlarına girilen bölümleri yine de iyi durumdadır. M.S. III.yy.da yapılmış Hamam’ın sonraki dönemlerde de kullanıldığı açıktır.
Agora Hamam’ın güneyinde olup meydana büyük bir kapı ile açılır. İmparator Hadrianus döneminde (M.S.117-138) yapıldığından ötürü de Agora’ya İmparatorun ismi verilmiş olup caddeye bakan duvarlarına heykeller yerleştirilmiştir. Bunların arasında Lykia kentlerine yardım eden ve özellikle en büyük desteğini buraya veren Rhodiapolisli Opramoas ile Saxa Amyntianus’un heykellerinin farklı bir konumu olmuştur M.S.V-VI. yy.larda Hadrianus Agorası’nın kuzey-batısına, bugün yalnızca apsis’i görülen, dikdörtgen plânlı bir bazilika eklenmiştir.
Phaselis ana caddesinin meydanla birleştiği yerin güneyine ikinci bir Agora daha eklenmiştir. Domitianus Agorası diye adlandırılan bu Agora da İmparator Domitianus’un (M.S.81-96) kente yaptığı yardımların bir nişanesidir. Geç dönem mimarisini yansıtan bu Agora caddeye iki kapı ile açılır. Kapılardan birisinin üzerinde,İmparator Domitianus’un yazıtı vardır. Avlulu büyük yapı kompleksi şeklindeki agoranın portiklerle çevrili bir iç avlusu vardır. Bunların arkasındaki dükkanlar günümüze oldukça iyi bir durumda gelebilmiştir.
Tiyatro yarımadanın üzerindeki tepeciğin en üst noktasında olup batıya doğrudur. M.S. II.yy. tarihlenen tiyatronun, Hellenistik bir yapı üzerine kurulup kurulmadığını anlamak için elimizde yeterli bilgi ve belge yoktur. Yaklaşık 1500-2000 kişilik bir kapasiteye sahiptir. Hem kente hem de denize hakim olan tiyatroya ana caddeden taş merdivenlerle çıkılmaktadır. Giriş ve çıkışlar yan tarafta olup Cavea yarım daire şeklindedir ve dörder merdivenle beş bölüme ayrılmış 20 oturma sırası vardır. Scene’ye beş ayrı kapıdan girildiği kalıntılardan anlaşılmaktadır. İki kattan oluşan tiyatronun üst kısmı günümüze ulaşamamıştır. Phaselis Tiyatrosu’nun üzerindeki Akropol’de Athena Mabedi bulunuyordu. Ayrıca Herakles, Hestia ve Hermes’e adanmış tapınakların olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir.
Kentin birkaç yerinde Nekropol varsa da bunlar büyük ölçüde defineciler tarafından tahrip edilmiştir. En iyi durumda olanı ise deniz kenarında, kuzey limanı tarafındakidir
Alıntı