Zekat ve sadaka verecek duruma gelmenin koşulları nedir?

Zekat ve sadaka verecek duruma gelmenin koşulları nedir?

Zekat, Allah’ın bağışladığı maddi yada manevi rızıktan ihtiyaç sahiplerini de faydalandırmaktır. Bunun farz olanına zekat, nafile olanına sadaka denir. Zekat ve sadaka, verilen nimete şükrün edasıdır.
“And olsun şükredersen nimetini arttırırım, şayet nimetlerimi inkar ederseniz (nankörlük ederseniz), şüphesiz benim azabım çok şiddetlidir”

Başka bir açıdan da, hakikatın gereği olarak özde bir olduğumuzu idrak ettiklerimizle gönülden sevgiyle paylaşımdır. Bu gerçek doğrultusunda bir elin diğer ele vermesi şeklinde kulluğun edasıdır. Zekat, halkta Hakk’kı görüp, ondan esirgememektir. Hakk’tan aldığını halka karşılıksız dağıtmaktır. Çünkü nimeti veren de sana karşılıksız vermiştir. Verdiğin hiç bir şey sana verilen nimetlerin karşılığı olamaz zaten… Sınırsız verene şükrün edasıdır, sınırlı da olsa vermek…

Allahu Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de “namazı kılın, zekatı verin!” buyurmuştur. Namaz miractır, Hakk’a uructur. Kıldığı namazdan gafil olmayan, o namazın sonunda zekatı idrak eder ve karşılıksız paylaşır. Hakk’tan aldığı ne varsa halka dağıtır.

Abdülkadir Geylâni der ki:

Şükür, nimeti vereni düşünüp, nimeti itiraf ve ikrar ederken, Hakkın bu lütfundan dolayı O’na teşekkür etmektir. Şükür, Hakkın insanlara bahşetmiş olduğu nimetlerin cinsinden başkalarınında faydalandırmaktır. Bu tarzda yerine getirmesi gereken şükür herkes tarafından yapılmadığı için Cenabı Hakk Kur’an-ı Kerim’de “Kullarım içinde hakkıyla şükreden azdır.” buyurmuştur.

Hz. Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselam) Yemen’e gönderirken kendisine demiştir ki:

“Zekât olarak hububâttan hububât al, davardan koyun al, deveden erkek veya dişi bir deve (bâir) al, sığırdan da bir sığır al.”

[Ebü Dâvud, Zekât 11, (1599); İbnu Mâce, Zekât 15, (1814)]

“Şükredenin nimetini arttırırım” hükmünce her nimetin şükrü ve dolayısıyla zekatı ve sadakası farklı olmalıdır. Hangi nimete şükrediyorsan, o sana döner misliyle… Bu sebeple, zekatın maddi yada manevi olarak çok farklı türleri vardır. Örneğin maddi anlamda malın zekatı, ihtiyacından fazla malı olanın, malının kırkta birini başkalarıyla paylaşmasıdır. Bu farz olandır. Bundan fazlasını veren sadaka vermiştir. Bu sana verilen maddiyatın şükrüdür ve misliyle sana geri dönecektir.

Yine bunun gibi manevi zekat ve sadaka da ilmin paylaşımıdır. Sana bahşedilen ilimden herkesi karşılıksız faydalandırmaktır. İyiliği tavsiye etmek ve kötülükten sakındırmak, insanlara ahiret yaşamının güzelliklerini kazandırmak amacıyla çalışmak zekat kapsamındadır. Alt sınır budur. Bundan başka velâyet kemâlâtından olan yakîn ilmini paylaşım ise, sadaka kapsamındadır.

Zekat ve sadaka şükrün edası anlamında düşünülecek olursa eğer, sağlıklı bedenin de maddi ve manevi zekat ve sadakası vardır. Örneğin farz ibadetleri eda etmek sağlıklı bedenin manevi zekatıdır, nafileler ise, sadakasıdır. Hastalara yardım da sağlıklı bedenin maddi zekat ve sadakasıdır.

Yine sağlıklı bir beynin manevi şükrü de yaratan ve yaratıklarını düşünmek (zikir ve fikir) ve hasılasını paylaşımdır.

Bazen nafile olan sadaka farza dönüşebilir. Eğer ihtiyaç sahibi biri senden yardım isterse veya sen onun yardıma ihtiyacı olduğunu görür ve bilirsen, işte o zaman onun ihtiyacını gidermek için vereceğin sadaka farz olur. Çünkü Allah onu senin önüne boş yere çıkarmamıştır. Bu ihtiyaçtan başkasını değil seni haberdar etmiştir. Bu durumda o ihtiyacı karşılamak sana farzdır. Bu ister maddi olsun, ister manevi olsun, o ihtiyacı gördüğün ve bildiğin anda onu gidermek sana farz olur. Diyelim ki ihtiyacı gördün, ama sende bunu karşılayacak kadar bir şey yoktur. O zaman gidip karşılayabilecek başka birinden isteyeceksin. Eğer istemezsen mesul olursun. Diyelim ki o ihtiyacı istediğin kişiden de alamadın. O zaman başka birine gidip bildireceksin ve bu şekilde karşılayacaksın. Fakat önceki isteyip de alamadığını da sevabından faydalandıracaksın. Çünkü o bu ihtiyacı karşılamayarak, ondan gelecek sevabı sana devretmiştir. Sen ona bildirmekle mesuliyet yüklenmesine sebep oldun. O halde onu da sevabından faydalandıracaksın. (Bu konuda Muhiddin-i Arabî de aynı görüşü savunur.)

Allah sistemi ve kanunları (Sünnetullah) çok hassas dengeler üzere yürür. Kılı kırk yaran titizlik gerektirir. Kaldı ki hakikati bilen kişi zaten konuya hassasiyetle yaklaşır. Allah’ın sisteminin nasıl işlediğine vakıftır. Bundan da öte, zaten sevgi, şevkat ve merhametle dolup taşan yüreğinin hasılasıdır bu türden fiiler. Bir zorlama ile veya korkuyla da yapmaz.
Ayrıca, bir ihtiyacın giderilmesinin ne büyük sevap olduğunu bilsek, ihtiyaç sahibinin elini ayağını öperdik herhalde, “Sen bana Allah’ın rahmetisin!” diyerek.. Çünkü şükretme şansı tanınmıştır, demekki Allah sana verdiği nimetini arttırmayı murad etmiştir. Bu işler hep takdir ve nasip işidir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu