İstanbul’un Osmanlı Devleti’ne siyasal, sanatsal ve kültürel katkıları ne olmuştur?

İstanbul’un Osmanlı Devleti’ne siyasal, sanatsal ve kültürel katkıları ne olmuştur?
Osmanlı İmparatorluğu’nun gerek içeride bazı seçkinci çevrelerdeki, gerekse dış dünyadaki imajı maalesef savaşçı ve yayılmacı bir İmparatorluk olduğu yönündedir. Osmanlı beyliğini kuranların göçebe unsurlar şeklinde düşünülmesine paralel olarak gelişen ve yerleşen bu yanlış imaja göre, Osmanlıların dünya medeniyetine katkıları yok denecek kadar azdır. Bu yüzden, dünya medeniyetini ele alan eserlerde Osmanlı Kültür ve Medeniyeti konusu bir kaç sayfa ile sınırlı kalmaktadır. Ne yazık ki okullarımızdaki ders kitaplarında bile bu konulara çok az bir kısım ayrılmaktadır.
Bununla birlikte son elli yılda, özelikle Fernand Braudel’in Akdeniz medeniyetini değerlendirdiği muhteşem eserinde Osmanlı Devletine de yer vermesi ve onun Avrupa mucizesinin gerçekleşmesindeki rolüne temas etmesi, Osmanlı hakkında Batıdaki korku ve tepkiden kaynaklanan imajın yavaş yavaş değişmesine sebep olmuştur. Ancak yine de aradan geçen zamanda Osmanlı medeniyeti ve dünya medeniyetine katkısı hak ettiği ölçüde değerlendirilememiştir. Bu konuda çıkan eserler minyatür ve resimlerle süslü, daha çok göze hitap eden ya da Osmanlı kültür ve medeniyetine yönelik eleştirilere cevap niteliğindeki sathi değerlendirmeler olarak kalmıştır.

Halbuki son zamanlarda bilim dünyasında Osmanlı sosyal hayatı ve kültürü üzerinde yoğunlaşan araştırmalar, Osmanlı Devletinin bir şehir medeniyeti olduğunu kesin bir şekilde ortaya koymuştur. Osmanlı sultanlarının övgüye değer faziletleri arasında sanatın ve sanatçının hamisi oldukları özellikle vurgulanmış, hatta her Osmanlı padişahlarının aynı zamanda bir sanatkar olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla Osmanlı padişahlarının sadece himayeci değil bizzat icracı olarak Osmanlı kültür hayatının ; renklenmesine ve çok yönlü olarak gelişmesine katkıda bulundukları görülmüştür. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’un fethinden sonra her yana fermanlar gönderip “ashab-ı sanayi” ve “ehl-i hiref’i Istanbul’a davet etmesinin bir ilk değil, bir başlangıç olduğu anlaşılmıştır.
Osmanlı hakkında imaj değişikliği olarak ifade edebileceğimiz bu gelişmeler, bize Osmanlı ; kültür ve sanatını ilk defa her yönüyle ve toplu olarak ele alan üç ciltlik bir eser hazırlama cesareti verdi.
Bunların ilkinde ortak bir milli kültür oluşturmanın temel unsurları olan alt yapıyı, başka bir deyişle kültürel ortam, imaj, dil ve edebiyatı ele aldık. Her biri konusunda uzman olan değerli araştırmacılar, bu bölümde Osmanlı kültür hayatında dil ve edebiyatın önemini ve Osmanlı tebaasının ortak değerler etrafında birleşmesine katkısını değerlendirdiler. Buradaki ana fikir şu şekilde gelişti: Osmanlıda kültür ve sanat zannedildiği gibi saray etrafında şekillenmemiş ya da İstanbul ile sınırlı kalmamıştır. İstanbul’ da sultanlar, taşrada ayan ve eşraf, sanatı ve sanatçıyı himaye etmişlerdir. Bu sayede İstanbul’dan Edirne’ye ve Zagrep’ten Tataristan’a kadar çok geniş, aynı zamanda kültür yapısı açısından epeyce farklı bir coğrafya’da Osmanlı kültür varlığının boyutları ortaya konulmuştur. Böylece bir kere daha, 600 yıllık dönemde Osmanlı Devletinin, tebaasını ortak değerler etrafında birleştiren maddî ve manevî bir kültür çevresi oluşturmayı başardığını ve ! Avrupa medeniyetine katkısının zannedildiği gibi “İstanbul’un fethi sonucu sanatkarların Roma’ya sığınması”ndan ibaret kalmadığını anlamaktayız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu