Akıl yürütme nedir?

Akıl yürütme nedir?
Amaçlar ve hedefler üzerinde akıl yürütmek, her şeyden önce kişinin ne istediğini, neyi amaçladığını belirlemesidir. Amacın ve hedefin tespit edilmesi, düşünme eyleminin yürütülmesi için şarttır. İnsanın neyi istediğini belirlemesi o kadar da kolay değildir. Geri kalmış toplumlar, ne istediğini bilmeyen toplumlardır. Bu toplumların içinde amaç ve hedeflerini tayin edebilenler nadirdir. Aynı şekilde “düşük-düşünce”li bütün bireyler ve “yüksek-düşünce”li birçok insan, ne istediklerini tayin edememektedirler. Hatta bunların içinde ne istediklerini tayin etmekten aciz kimseler de vardır. Halklar ve ümmetler ise bariz bir şekilde toplumsal faktörü meydana getiren kitle görüntüsüne veya onların deyimiyle kitle içgüdüsüne sahip olduklarından onlara gelenekler egemendir ve genellikle düşüncelerin içine derinlemesine girmezler. Bu sebepten dolayı yanlış fikirler edinirler ve sonuç olarak doğru olmayan bilgilere sahip olurlar. Bir amaçları olmaksızın veya kendileri için bir amaç tayin etmeksizin hareket ederler ve kendi amacını belirleyememe hastalığına mahkum olurlar. Öte yandan tıpkı toplumlar gibi fertler de bir amaca yönelmedikleri için, amaçlarla, hedeflerle ilgilenme zahmetine katlanmazlar. Düşüncelerini belli olmayan bir yöne yönelttikleri için de verimli olamazlar. Düşüncenin verimli hale getirilmesi için amaçların ve hedeflerin belirlenmesi şarttır. Zaten düşünme ve eylem belli bir amaç için vardır. Bu nedenle her insan düşünür, fakat her insan hedeflerini gerçekleştiremez.

Amaçlar ve hedefler, insanların farklı durumlarına göre değişiklik arz ederler. Sözgelimi toplumun amacı, tatminin her çeşidini gerçekleştirmektir. İlkel bir halkın amacı, durumunu olduğu gibi muhafaza etmektir. Gelişmiş halkın amacı ise durumunu iyileştirmek ve bu yolda gerekli olan değişimi sağlamaktır. Aynı şekilde “düşük düşünce”li bireyin amacı, dinamik enerjisini tatmin etmektir. “Yüksek düşünce”li halkın amacı ise, gereksinim duyduğu bütün tatmin türlerini iyileştirmektir. Görüldüğü gibi insanların düşünme düzeyleri farklılık gösterdikçe amaçlar ve hedefler de değişmektedir. Fakat fertlerde ve toplumlarda amaç ve hedefler ne olursa olsun, bu hedef ve amaçları gerçekleştirme yolunda sabretmek ve ciddi bir şekilde onların izini sürmek, ancak kısa vadeli amaçlar ve kolay hedefler için geçerlidir. Mesela; sadece açlığı gidermek, çok kısa bir zaman diliminde olmasa da kolay bir amaçtır. Bu nedenle açlığa dayanma gücü insandan insana değişiklik gösterse de, hemen hemen her insanda vardır. Siz de bütün insanlar gibi karnınızı doyurma, ailenizin geçimini sağlama, mülk edinme, huzur vs. peşindesiniz. Çünkü bunlar, insanlar için birer amaçtır ve onları gerçekleştirme arzusu herkeste mevcuttur. Fakat kalkınmaya veya halkınızı kalkındırmaya çalışmanız, kendi konumunuzu veya halkınızın, ümmetinizin konumunu yükseltmeye çaba göstermeniz de birer amaçtır. Ne var ki bu amaçların gerçekleştirilmesi sabır ister, ciddi bir biçimde işin peşini bırakmamayı gerektirir. Her insan, bunu yapabilecek kabiliyette değildir. Belki bu yolda yürümeye başlarsınız, fakat önünüze çıkan engeller ve tahammülsüzlük, amacınızı gerçekleştirmeden sizi pes ettirebilir. Belki çabalayıp çırpınmaya devam edersiniz, fakat işin içinde ciddiyet olmadığı için, önünüze engeller, tahammülsüzlükler çıkmasa bile, amacınıza ulaşamazsınız. Çünkü ciddiyetten yoksun bir seyir halinde olmanız, sizi bu hale getirmiştir. Özellikle büyük hedefler her şeyden önce ciddiyeti, tahammülü ve pes etmeden iz sürmeyi gerektirir.

Fertler topluluklardan, yani halk ve ümmetten daha fazla sabretme gücüne sahiptirler. Çünkü fertlerin görüş açısı, topluluklarınkinden daha açık ve daha güçlüdür. Zira topluluk oluşları düşüncelerini ve görüş açılarını zayıflatır. Bu nedenle bir kişinin görüş açısı iki kişininkinden daha güçlüdür. İnsan sayısı ne kadar çoğalırsa, görüş açısı da o denli azalır. Dolayısıyla halkların önüne uzak hedefler koymak doğru değildir. Çünkü toplum olarak halklar bu hedefleri gerçekleştirmenin peşine düşmezler. Bu yolda bir hareket gösterseler bile, işin içinde ciddiyet olmayacağı için hedeflerine ulaşamazlar. Bütün bunlar gösteriyor ki; halkların önüne konan hedef, gerçekleştirilmesi mümkün, kısa vadeli bir hedef olmalıdır. Kısa vadeli bir hedef, başka kısa vadeli hedefler doğuracaktır. Dolayısıyla gerçekleştirilmiş olan her hedef, başka hedefler için bir alt basamak oluşturacak, böylece yeni hedeflerin gerçekleştirilmesi mümkün olacaktır. Zira topluluk, ferde nazaran mümkün olanı görmeye daha yatkındır. Fakat büyük zorluklara dayanma gücü daha azdır. Halklar, aklen mümkün olanı hedefleyemezler. Halklar, ancak fiilen mümkün olanı algılayıp gerçekleştirmeye çalışabilirler. Fakat fertler öyle değildir. Genellikle fertler, aklen mümkün olanın fiilen de mümkün olabileceğini algılayabilirler ve uzun vadeli düşünebilirler. Bunun yanı sıra fertler, zorluklara ve engellere karşı daha fazla direnebilirler. Zira fertler, uzun vadede mücadele edebilme gücüne sahiptirler.

İster millet ve halklar için, ister fertler için ortaya konmuş olsun, amaçların ve hedeflerin gerçekleştirilmesi nesiller boyu sürmemeli, insan gücünü aşan bir mücadeleyi gerektirmemeli ve var olmayan veya temin edilmesi mümkün olmayan araçları gerektirecek türden olmamalıdır. Aksine bir kuşağın gerçekleştirebileceği türden olmasının yanı sıra, var olan veya temin edilmesi mümkün olan araçlarla her hangi bir insanın çabasıyla gerçekleştirilebilecek bir hedef olmalıdır. Çünkü amaç, kişinin peşine koştuğu bir hedeftir. Kişi bu hedefi gerçekleştirebileceğine inanmazsa, kendinde çaba gösterme gücünü bulamaz. Kişide hedefi gerçekleştirme isteği bulunduğu sürece hedefin gerçekleşmesi için gerekli araçların var olması gerekir. Aksi takdirde çaba gösteriyormuş gibi davransa ve kendini buna inandırsa bile mücadelesi sekteye uğrar. İnsan, gücü nispetinde mücadele eder. İnsanın mücadele edecek kadar gücü yoksa, asla mücadele edemez. Çünkü insan, gücünü aşan yükümlülükleri yerine getirmekle mükellef değildir. Dahası, gücünü aşan yükümlülükleri zaten yerine getiremez. Bu da gösteriyor ki hedefler ne denli uzun vadeli olursa olsun, insanlardan herhangi birinin elindeki mevcut araçlarla gerçekleştirebilecek türden olmalıdır.

O halde her şeyden önce düşünmenin veya eylemin hangi amaçla yapıldığını tespit etmek gerekir. Belirlenen hedef, görme organı veya basiretle algılanabilir, aklen ve fiilen gerçekleştirilebilir olmalıdır. Algılanamayan, gerçekleştirilmesi aklen ve fiilen mümkün olmayan bir hedef, hedef olma özelliğini yitirir. Nasıl ki fertler düşünme eyleminde bulunurken ve çalışırken bir hedefe ihtiyaç duyuyorlarsa, halkların ve ümmetlerin de bir hedefe veya hedeflere ihtiyaçları vardır. Ancak halkların ve milletlerin hedefi uzun vadeli olmamalı, aksine kısa vadeli olmalıdır. Hedefler ne kadar kısa vadeli olursa, o kadar verimli, düşünce ve eyleme o kadar elverişli olur. Halkların ve milletlerin kendileri için hedef çizmeleri tasavvur edilemez, ama halkların ve ümmetlerin sahip olduğu yaygın düşünce ve görüşleri vardır. Bunlar birtakım inançlara sahiptirler. Demek ki halkları ve ümmetlerin sahip olduğu düşünceler, görüşler ve inançlar vardır. Aynı şekilde birtakım düşünce, görüş ve inançlardan veya hayat tecrübelerinden tatmin olamama ve gereksinimlerini doyuramamaktan kaynaklanan hedefler, halklara ve ümmetlere hakim olur. Böylece toplumlarda birtakım hedefler oluşur. Mahrumiyetin üstesinden gelme ve tatmin olma ihtiyacını giderme gibi. Halklar ve ümmetler, toplum olarak birtakım hedeflere karar veremeseler de birtakım hedefleri vardır. Ancak bu hedefler, aklen değil, fiilen gerçekleştirilebilir türdendir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu