Atatürk’e yazılan şiirler

Atatürk’e yazılan şiirler
Mustafa Kemal’in Kartalı

Masaldı dağlar, taşlar gerçekten masaldı ha
Geçiyordu Mustafa Kemal Çamlıbel’den.
Yabanın kurdu kuşu seyrine inmiştiler
Kara pençelerle, ak gagalarla.
Susmuştu yeryüzü efsaneler içinde
Masaldı dağlar, taşlar gerçekten masaldı ha.

Ona iyce yaklaşan kocaman bir kartaldı ha
Bakır kızıllığındaydı tüyleri, kor alevindeydi gözleri
Kondu ilk kayaya, düşen bir rüzgar parçası gibi
Sevgiyle bakıştılar
Tanış çıktılar sanki kainatlar üstünde
Ona iyce yaklaşan kocaman bir kartaldı ha.

Kartal uçup gidince ortalık boşaldı ha
Kayboldu mucizesi havaların.
Neydi, nasıl bir parıltıydı, bilemedi kimseler
Kimin aşkıydı, inmişti semalardan toprağa, paşam?
Kalmadı sonsuzluk, haşmet, gurur
Kartal uçup gidince ortalık boşaldı ha.

Aman aman bu kartal vallahi bir faldı ha
Vatan göklerinden vatana söyler:
Kocaman zafer bayraklarının geleceğini
Kocaman günlerin ucunda.
Anladı Mustafa Kemal, kimseye söylemedi
Aman aman bu kartal vallahi bir faldı ha.

Mustafa Kemal’i de Mustafa Kemal’di ha
Unutmadı kartalı hiç.
Gün doğarken kızaran yamaçlarda aradı
Bekledi kanat seslerini fırtınalardan.
Kartal değilse de kartal vefalıydı
Mustafa Kemal’i de Mustafa Kemal’di ha.

Artık bütün mevsim yapraksız bir daldı ha
Yoktu Mustafa Kemal’in umduğu
Gelmiyordu kartalı geriye şahikalardan
Üç yıldır gelmiyordu.
Konmuyordu büyük habercisi zaferin
Artık bütün mevsim yapraksız bir daldı ha.

Kanatları amma da al aldı ha
Hangi şehitler seslenmiş belli değil.
Bir 30 Ağustos günü göründü Mustafa Kemal’in kartalı
Koca kanatlarını çırptı boşluğa
Sallandı gök
Kanatları amma da al aldı ha.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

ONUNDUR

Ne yaptığını ne yapacağını bilendi Atatürk
Halktan daha ulu soy yoktu gözünde
Kesinkes ulusal egemenlik
Halk yönetimi onundur

Kaldırır ululuk aldatmacasını tüm
Ne denli köhnelik yobazlık yozluk varsa
Laiklik içinde gerçek din duyarlığı
Türk kadınını yücelten istem onundur

Tarihimizi temele kökene boyutlayan
Türk’ün düşüncesini sanatıyla bir tutan
Türkçemizi anlatımda ışıklara büründüren
Kafamız yüreğimiz soluğumuz onundu

Hiç bir akıma benzemez ondaki görüşler
Kendi çerçeveledi kendi yorumladı
En yeni bilimdir tekniktir Atatürkçülük
Bu çağın çok ötesinde bir çağ onundur

Oğuz Kazım Atok

AĞLAYALIM ATATÜRK’E

Ağlayalım Atatürk’e
Bütün dünya kan ağladı
Süleyman olmuştu mülke
Geldi ecel, can ağladı

Doğu batı cenup şimal
Aman tanrı bu nasıl hal
Atatürk’e erdi zeval
Memur mebusan ağladı

Atatürk’ün eserleri
Söyleyecek bundan geri
Bütün dünyanın her yeri
Ah çekti, vatan ağladı

Fabrikalar icat etti
Atalığın ispat etti
Varlığın Türke terketti
Döndü çarh devran ağladı

Bu ne kuvvet, bu ne kudret
Var idi bunda bir hikmet
Bütün Türkler İnön’İsmet
Gözlerimiz kan ağladı

Tren hattı tayyareler
Tükler giydi hep kareler
Semerkantla Buharalar
İşitti her yan ağladı

Siz sağ olun Türk gençleri
Çalışanlar kalmaz geri
Mareşalin askerleri
Ordular tümen ağladı

Zannetme ağlayan gülmez
Aslan yatağı boş kalmaz
Yalnız gidenler gelmez
Her gelen insan ağladı

Uzatma Veysel bu sözü
Dayanmaz herkesin özü
Koruyalım yurdumuzu
Dost değil, düşman ağladı

Aşık Veysel

10 KASIM TÜRKÜSÜ

Atatürk! Anıtkabir devrimlerini söyler
Bozkır ovalarına, Erciyes’e, Ağrı’ya
Ulusun egemen olduğunu
Özgür olduğunu
Haykıracağım haykıracağım işte
Senin sustuğunca!

Yolunda yürüyeceğim Atatürk;
Ana baba oğul kız
Dere tepe bucak köy
Yeryüzü yaşamalarımla değil
Oralarda, senin gittiğince!

Atatürk, taşıyacağım
Çanakkale’de, Sakarya’da, Çankaya’da, al al
Senin taşıdığını;
Yurdun gök ülküsü
Dalgalanırken
Senin bayrağını yücelteceğim.
Senin çıktığınca.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

MUSTAFA KEMAL’İN KAĞNISI

Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden.
Sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı, yasla
Her bir heceden.

Mustafa Kemal’in kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik
Nam salmıştı asker içinde.
Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola önceden önceden.

Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar.
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı
Hafiftiler, inceden inceden.

iriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında.
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim;
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alın yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden.

Durdu birdenbire, Kocabaş, ova bayır durdu
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur
Nasıl durur Mustafa Kemal’in kağnısı.
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden

Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş
Süs beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden.

Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar
Örtüldü gözleri örtüldü hep.
Kalır mı Mustafa Kemal’in kağnısı bacım
Kocabaş’ın yerine koştu kendini Elifçik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden

Fazıl Hüsnü Dağlarca

ON KASIM’LARDA YÜRÜMEK

Atatürk’üm işte 10 Kasım yine
Dalgalanır ağaçlarla oğullar
Dalgalanır oğullarla nineler
Dalgalanır ninelerle genç kızlar
Özlemin ta yüreğime işlemiş
Seni bulmak, seni görmek için ben
Bütün toprakaltıyla barışacağım

Ereceğim sana usta, barışta, başarıda
Öyle
Güçlüsün ki
Güçleneceğim
Öyle yücesin ki, yüceleceğim
Düşüne düşüne seni kocaman kocaman
Dağlara, dağlara karışacağım

Ozan mıyım, ordu muyum, su muyum anlaşılmaz
Çağlar upuzun allığı yüreğimde ülkünün
Sanki bayrak bir kalemdir, sanki gökler bir kağıt
Sanki ellerim gece
Sanki ellerim gündüz
Yazacağım seni daha, bir daha
Ben senin ölümünle yarışacağım

Fazıl Hüsnü Dağlarca

MUSTAFA KEMALLER TÜKENMEZ

Tükenir elbet
Gökte yıldızlar denizde kum tükenir
Bu vatan bu topraklar cömert
Kutsal bir ateşim ki ben sönmez
İnanın Mustafa Kemaller tükenmez

Ben de etten kemiktendim elbet
Ben de bir gün göçecektim elbet
İki Mustafa Kemal var iyi bilin
Ben işte o ikincisi sonsuzlukta
Ruh gibi bir şey görünmez
İnanın Mustafa Kemaller tükenmez

Hep kardeşliğe bolluğa giden yolda
Bilimin yapıcılığın aydınlığında
Güzel düşünceler soyut fikirlerde ben
Evrensel yepyeni buluşlarda
Geriliği kovmuşum ben dönmez
İnanın Mustafa Kemaller tükenmez

Başın mı dertte beni hatırla
Duy beni en sıkıldığın an
Baştan sona her şeyiyle bu vatan
Sakın ağlamasın kasımlarda
Fatihler, Kanuniler ölmez
İnanın Mustafa Kemaller tükenmez

Halim Yağcıoğlu

ATATÜRK’LE

Okullara gidiyor çocuklar
Önlükler içinde
Çantaları ellerinde
O’nunla birlikte

Sarı sarı mor mor
Dağlarda çiçekler açıyor
Nisanın ilk günlerinde
O’nunla birlikte

Nine Hatun Telgrafçı Hamdi
Kara Yılan Halide Onbaşı
Doğarlar yine
O’nunla birlikte

Yazıyoruz adını gün gün
Elle beyinle yürekle
Yurt yüzeyine
O’nunla birlikte

Sabutay Hikmet

ATATÜRK

Atatürküm eğilmiş vatan haritasına
Görmedim tunç yüzünü böylesine geceler
Atatürk neylesin memleketin yarasına
Uçup gitmiş elinden, eski makbul çareler

Nerede İstiklal harbinin o mutlu günleri
Türlü düşmana karşı kazanılan zaferi
Hiç sanmam, öyle ağarsın bi daha tan yeri
Atatürküm ben ölecek adam değildim der

Git hemşerim, git kardeşim toprağına yüz sür
O’dur karşı kıyıdan cümlemizi düşünür
Resimlerinde bile melül mahzun görünür
Atatürküm kabrinde rahat uyumak ister

Cahit Sıtkı Tarancı

NÖBETÇİ MİLLET

Yaradan hey Yaradan!
Dört yıl değil bin yıl geçse aradan
Sensin ateş diye kanımızdaki
Sesin ışık diye önümüzdeki!
Ey yanımızdaki
Beş on mermere, bir avuç toprağa sığan
Sınırsız mavi umman hey!
Yeni kıyılar bulur, yeni yarlar kazardın
Sen her köpürüp taşmanda;
Her konuşmanda
Milletin alın yazısını yeniden yazardın.
Bakışların inanmayanı ezerdi
Sağ kolun bir tırpana benzerdi:
Başlardı yurt tarlasında düşüncenin hasadı.
Cümlelerin ya örsten kalkardı
Ya çıkardı kından.
Başak saçların sarkardı harman alnından:
Halk, biçilmiş ekin gibi, düşerdi dizlerine.
Milyonlar katılırdı sözlerine
Mıknatısa koşan zerreler gibi.
Köhne kanaatler, köhne küreler gibi
Sözünde çarpışıp düşerdi.
Tam sustuğun gün kıyamet oldu
Tam konuştuğun anlarsa mahşerdi:
Rab, gökte “dinleyin” derdi meleklerine;
Yıldızlar girerdi yeni mahreklerine;
Nehirler kavuşurdu yeni denizlerine:
Halk biçilmiş ekin gibi düşerdi dizlerine.
Şimdi nöbetçi olmak için Anıtkabrine
Tamamlayabilmek için tavafını
Sarmış yalın kılıçlar gibi etrafını
Tutuyor nöbet.
Bu millet:
Bu, vaktiyle ayaklarını ummanlar yalayan
Bu, üç kıtayı atının nallarıyla damgalayan
Bu, Timur’u, Atilla’yı, Oğuz’u
Bu, Yıldırım’ı, Fatih’i, Yavuz’u
Bu, seni yetiştiren ulu millet.
Vakar ve haysiyetle dimdik
Uyanık, tetik
Anıtkabrinde tutuyor nöbet.
Dünya dönüp dolaşıp
Boğazlaşıp dalaşıp
Ergeç ve ancak
Milli misaklarda karar kılacak.
Ey en büyük usta!
Düşünen olmadı bu hususta
Senden evvel ve senden ileri.
İlk müjdeyi, ilk haberi
Senden almıştı cihan
Ta o zamandan
Anlayamadığına yansın.
Sen, dünyanın dönüp dolaşıp geleceği
Uğrunda milyonların seve seve öleceği
En büyük maksat için
Dünyaya ilk karşı koyansın.
Nasıl içimizdeysen bütün varınla
İşte öylece dünya davalarındasın!
O ışık saçların, o alev sözlerinle
O gök gözlerinle sen.
Ey ıssız geceler içinden
Bize eşsiz sabahı getiren!
Ey asırlardır dul bayrağın eşi
Ey geceyarılarımızın güneşi
Ey ışık saçlar
Ey yele kaşlar
Ey çekilmiş hançer bakışlar
Ey fikri döven şakaklar
Ey kalem parmaklar
Ey ay-yıldızlı el
Ey en güzel
Ey en büyük
Ey Atatürk!
Getir dudaklarını bir bir alnımıza koy
Dağlansın ateşinle bu soy.
Oy Atatürk oy…
İrkilmez Ata çocuğu irkilmez:
Zaptedilmez, Atam, zaptedilmez
Biz varken senin hisarının burçları:
Bakışlarımız kılıç uçları
Bekliyoruz devrimini biz.
Çökmeyeceğiz diz
İsterse hayat zehrolsun
İsterse refah kahrolsun
İsterse kurşun düşsün yanımıza belimize
İsterse geçinmek için bir dilim
Kuru ekmek geçmesin elimize.
Halel gelmez bizim ateşimize;
Dünya düşse peşimize
Yer sarsılsa yerinden
Ne senden geçeriz, ne senin eserinden.

Behçet Kemal ÇAĞLAR

ONSUZ

Ah işte duyuyorum mesut günler içinden
Sana “Sevimli yüzün asla solmasın” diyen
Bütün adınla dolu sevinç şarkıları…
– Sen öldüğün için mi şimdi bayraklar yarı!
Ah işte görüyorum seni gördüğüm günü
Altından, alkışlarla geçiyorsun bir tak’ın
O gün bana gelmiştin babamdan daha yakın.
Meğer duyacakmışım bir sabah öldüğünü…
Meğer görecekmişim bir sabah gidişini
İstanbul’un önünden son defa geçişini…
Bizler seninle nasıl, ah nasıl beraberdik
Bizler ki az sıkılsak “O başımızda” derdik
Nasıl yok bileceğiz, O güzel güneş yüzü
Ana, baba değil bu, bizler Ata öksüzü…
Tatmadık, bilmiyoruz bu bambaşka yarayı
Öğret bize yarabbi, ah O’nsuz yaşamayı…

Ziya Osman Saba

HAVZA YOLLARINDA MUSTAFA KEMAL

Mahmur dağının başında bir duman bir duman
Mustafa Kemal’in başında daha bir duman
Dağ düşünür gündüz gece başından duman gitmez
Mustafa Kemal düşünür gündüz gece başından duman gitmez
Dağların başından duman eksik olmaz
Soy yiğidin başından duman eksik olmaz

Mahmur dağının dumanlarına baktı da dedi
Mustafa Kemal, Köroğlu olmak ne güzel şu dağlarda
Tutmak gece gündüz denizlerin yolunu, yol vermemek
Üşümek, ateş yakmak, yola düşmek ne güzel
Bölmek orta yerlerinden gemilerin getirdiği güneşi
Bir sana bir bana sermek ne güzel

Çakal dağının eteğine vardı ki Mustafa Kemal
Vakit alaca karanlık, dağın eteğinde bir kahve
Kahvede düze inmiş eşkıya, Karadeniz uşakları
Kaynıyor Erzurum işi semaver, çay demleniyor
Uyanmış su gözleri adamların susuz gözleri sıcak
Mustafa Kemal baktı, tanıdı hepsi halk

Oturdular, hep beraber çayı içtiler
Ordan burdan, dereden tepeden konuştular
Sabah güneşi gelip bağdaş kurdu bir yana
Yarı karanlıktı yüzleri birden aydınlandılar
Acı çekmiş, susamış, dağ çizgileri sert
Mustafa Kemal’in gözlerinde tek tek ışıdılar

Çıktı kavak yaylasına oh, dedi Mustafa Kemal
Ölmez be, insan bu vatanı sevince
Halk kokusudur güller çimenlerden gelir
Ovaları sürenler aşağıda, ormanlarda bıçkı sesleri
Dağılmış Mahmur dağının dumanları
Çekip cümle türküleri bir dere ışıltısıyla akar

Havzaya vardım ki, kulağımızı koyalım bir
Bağımsız yaşamak diyelim bir, dinle ne ses verir
Havza pazarına inmiş allı morlu köylüler
Çıkarlar ormanlardan gizli gizli, çağıralım bir
Gelirler toplanırlar ateşimize onlar için yaktık
Özgür yüreklerinin soluğunu üflesinler bir

Sevelim dedi, Mustafa Kemal, sevelim bir
Selam verelim bir, selam alalım bir
Halk olmak ne güzel şeydir arkadaşlar
Şu sabah çayını içelim bir kardeşçe sıcak
Yüzümüzü yunalım şu derede bir
Sonra kursunlar darağacını kavgamıza
Asarlarsa assınlar bizi düşlerimizden!

Ceyhun Atuf Kansu

ATATÜRK’E AĞIT

Edirne’den Ardahan’a kadar
Bir toprak uzanır
Boz kanatlı üveyikler üstünde uçar
Ardahan’dan Edirne’ye
Edirne’den Ardahan’a kadar

Kopdağı’nda akar bir çeşme var
Serçe parmak kalınlığında suyu
Haram etmiş gece gündüz uykuyu
Akar da akar

Samsun’un evleri denize bakar
Sokakları yosun içinde
Çaparlar, takalar, manavlar
Bilyalar gibi suyun yüzünde
Bir iner bir kalkar

İstanbul’da bir yâr sevdim
İnsanı günaha sokar

Savaştepe köprüsünden geçen tirenler
Sel olur İzmir’e akar
İzmir’in denizi kız, kızı deniz
Sokakları hem kız hem deniz kokar

Güneyde mis kokulu bir ağaç
Yuvarlak yaprakları ince
Yaz gelip de güneş vurunca
Dallarından bal akar

Bu toprak bizim yurdumuzdur
Deli gönül yücesine çıkar
Bir üveyik olur uçar gider
Ardahan’da Edirne’ye
Edirne’den Ardahan’a kadar

Cahit Kulebi

MUSTAFA KEMAL’İ DÜŞÜNÜYORUM

Mustafa Kemal’i düşünüyorum;
Yeleleri alevden al bir ata binmiş
Aşıyor yüce dağları, engin denizleri,
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda,
Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri…

Mustafa Kemal’i düşünüyorum;
Yanmış, yıkılmış savaş meydanlarında
Destanlar yaratıyor cihanın görmediği
Arkasından dağ dağ ordular geliyor
Her askeri Mustafa Kemal gibi.

Mustafa Kemal’i düşünüyorum;
Gelmiş geçmiş kahramanlara bedel
Hükmediyor uçsuz bucaksız göklere.
Al bir ata binmiş yalın kılıç
Koşuyorlar zaferden zafere…

Mustafa Kemal’i düşünüyorum;
Ölmemiş bir Kasım sabahı!
Yine bizimle beraber her yerde.
Yaşıyor dört köşesinde vatanın
Yaşıyor damar damar yüreklerde.

Mustafa Kemal’i düşünüyorum:
Altın saçları dalgalanıyor rüzgârda,
Mavi gözleri ışıl ışıl görüyorum.
Uykularıma giriyor her gece.
Elllerinden öpüyorum.

Ü.Yaşar OĞUZCAN

ÖĞRETMEN ATATÜRK

Yine derse giriyorsun Samsun kapısından
Selâmlıyor, seviyor tek öğretmenini
İl il, köy köy, can can
Tüm Anavatan.

Hemen başlıyor mutlu ders
Erzurum’dan
Sonra derinleşiyor volkan-öğütle
Sivas’taki son oturumdan.

Bütün memleket tek sınıf
Bir yön bayrak, bir yön tan
Öyle bir ödev veriyorsun ki öğretmenim
Süngü-kalemle başlıyoruz Afyon’dan.

Sınıfımız her an kutlu bir savaş
Öğretiyor, eğitiyorsun Ankara’dan
Hep birden söylüyoruz özgürlük türkümüzü
Vatanın uzaklıkları kalkıyor da aradan.

Mavi gözlerin hep barış barış
Mavi yüceliğin hep duman duman
Öyle alev alev bir ders ki
Yanıyor, yanması gerektiğinde her düşman.

Anlatış tadı, kıvam kıvam öz
Son bölüm: İlk hedef, Dumlupınar’dan
Kocatepe, yalnız coğrafya değil
Dağ dağ ateş yağdırıyorsun her damla kandan

Öpüyorsun hepimizi göz göz
Şehitler birinci geldikçe hep destan destan.

Yağmurlaşıyoruz er er Akdeniz’e
Ektiklerini biçiyorsun İzmir yollarından
Bir özgür meyva doğuyor Türklüğümüze
Tattırıyorsun utku yemişi utku dallarından.

Öğrenmeye son yok
Cumhuriyet, bir ders aynı konudan
Öğrendikçe özleşiyoruz da hep geçiyoruz
Senin yarattığın vatan-kanıdan.

Anlatıyorsun açık ve seçik
Yıkılıyor her gölge fikir-kurşundan
Dövüyorsun her yüreği örsünde devrimlerin
Tümleniyor her eksik, yaratan vuruşundan.

Yaşatarak öğretmek senin elinde
Sonsuz ders, tek hayat, bize bayraktan
Seni özledikçe bellemek güzel
Fikir-toprak oldu vatan, gerçek topraktan.

Sor bize her şeyi, konuşsun her öz
Başlayı versin en zor imtihan
Özgürlük güneşin ilk cevap, inan
Ey vatan-sınıfta ey Ata-vatan!..

İ. Zeki BURDURLU

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu