Demokrasi ve Atatürkçülük

Demokrasi ve Atatürkçülük

Sanayileşememiş, örgütlenememiş, kentleşememiş, gelir düzeyi, eğitim düzeyi, kültür düzeyi yükselmemiş bir toplumda demokrasi olmaz.

Yani demokrasinin var olabilmesi için kalkınmış bir toplum olmak gerekir.

20. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye’de, demokrasinin kendisini bulamadığımız gibi, özgürlük ve demokrasi kavramlarını bilen birkaç kişiyi bile bulmamız zordu. Oysa demokrasinin varlığı için, özgürlük ve demokrasiyi toplumun bilmesi, benimsemesi, istemesi gerekir.

1920’li, 1930’lu yıllarda bugünkü anlamda katılımcı bir demokrasi hiçbir ülkede yoktur.Japonya’da, Almanya’da, İtalya’da, Portekiz’de, İspanya’da faşist diktatörlükler, Sovyetler Birliği’nde ise işçi sınıfı adına bir başka diktatörlük vardı.

Bütün dünyada demokratik devlet sayısı bir elin parmaklarından çok değildi. Japonya, Almanya ve İtalya’da demokrasi ikinci dünya savaşından sonra galip devletler tarafından kurduruldu.

Böyle bir dünyaya yetmiş yıl sonra bakarak,“Atatürk demokrasiyi kurmadı, Kemalizm demokratik değildir” demek, saçmasapan suçlamalarla Kemalizm’e savaş açmaktır. Ama Kemalizm, o denli sağlam ki karşısına dikilen her engeli yok ediyor, 21. yüzyıla da damgasını vurmak için daha da güçleniyor, büyüyor..!

Kemalizm, kuşkusuz demokrasi değildir. Ama çoğulcu, katılımcı demokrasiyi bir hedef olarak belirliyor, gerçekleştirmeye çalışıyordu. Bunu devrimin her aşamasında demokratik yollardan sapmayarak kanıtlamıştır:

Öncelikle kurtuluş savaşının örgütlenmesi demokratikti. Mecliste sayıları 120’ye varan ikinci grup milletvekilleri muhalefet partisinin işlevini yerine getiriyordu. Hem de birçok demokrasideki muhalefet partilerine taş çıkartırcasına.

Öylesine ki, Yunus Nadi:

“Her işi meclisten mi bekliyorsunuz paşam. İşte ordu, her şeyi yapabilirsiniz,” deyince,

“Ben her kerameti meclisten bekleyenlerdenim…” yanıtını vermişti.

BUNLAR HER DEMOKRASİDE GÖRÜLMEZ

Hangi diktatörlükten söz ediliyor?

Hiçbir totaliter rejim muhalefet yaratmak için uğraşmaz.Oysa Mustafa Kemal’in partisinin, yani devrimin partisinin karşısında hilafet ve saltanatı geri getirmeyi amaçlayan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulabilmiştir. 1930 yılında yine bir muhalefet partisinin-Serbest Cumhuriyet Fırkası- kurulmasına önayak olunmuştur.Atatürk’ün eski arkadaşı Fethi Bey, yeni partinin başına geçtikten sonra şapkanın kâfirlik olduğunu, şeriatın geri gelmesi gerektiğini söylecek kadar ileri gidebilmiştir. Yine de azgınlaşan gericiliği kontrol edememiş, bir süre sonra partisini kendisi kapatmıştır.

Seçmen yaşı daha 1924 yılında 18’e indirilmiştir.Dünyada kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk birkaç devletten biri de Türkiye’dir.

Öğretmenlere “..cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister ” şeklinde görev veren bir anlayış demokratik değil midir?

Kooperatiflerde örgütlenmeye öncülük ederek üye olan Mustafa Kemal ve onun rejimi demokrasiye yönelmemiş midir?

Dil ve tarih işlerini derneklere bırakan anlayış, bugün onu eleştirmeye kalkanlardan daha az mı demokratiktir?

Avrupa’da özgürlük ve demokrasinin olmadığı bir dönemde “Yurttaş İçin Medeni Bilgiler” kitabını yazarak ulusuna demokrasiyi öğretmeye çalışan bir önder düşünülebilir mi? Demokrasiye böylesine bir hizmet verebilen başka önder biliyor musunuz?

İşte size bu kitaptan birkaç örnek:

“..Ulusal egemenlik temeline dayalı temsili bir hükümette kamuoyu büyük rol oynar.Basın-yayın ve kamuya ilişkin işler hakkında geniş bir eleştiri ortamı bırakılmadan, kamuoyu görevini yerine getiremez.Ulusal egemenlikte temsili hükümet düşüncesinin yayılması ve yükselmesi ancak kamuoyunun etkinliği ile olabilir…”

“…Basın-yayın özgürlüğünden ortaya çıkabilecek olumsuzlukları giderecek etkin yol, geçmişte olduğu gibi basın- yayın özgürlüğünü kısıtlama yolu değildir. Basın- yayın özgürlüğünden doğacak sakıncaları önlemenin yolu,yine doğrudan basın – yayın özgürlüğüdür.”

Bugün varmak istediğimiz nokta, Atatürk’ün 70 yıl önce belirttiği noktadır.

Şu sözleri de değerlendirelim:

“Biz cumhuriyeti kurduk. On yaşını doldururken, demorasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır.Siyasi partilerin var olması doğaldır. Türkiye Cumhuriyeti’nde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına kuşku yoktur.”

Hala Kemalizm’le demokrasiyi birbirinden uzak mı görüyorsunuz?

Alın size bir başka örnek:

Recep Peker, İtalya ve Almanya’yı gezmiş, oralardaki siyasal partilerin tüzük ve programlarını incelemişti.Türkiye’ye döndükten sonra CHP tüzük ve programında yapılacak değişiklikler konusunda öneriler hazırladı.Bu önerilerde Almanya ve İtalya’daki faşist partilerin tüzüklerindeki maddelere benzer maddeler de vardı.Tüzük ve programı inceleyen Atatürk:

“Bu ne sakat düşüncedir.Varmak istediğimiz hedef bazı arkadaşlarca bile zerre kadar anlaşılabilmiş değildir,”diyerek önerileri geri çevirmişti.

Zekeriya Sertel Atatürk döneminde muhalefet etmiş,çeşitli sıkıntılar çekmiş bir aydındı. Sertel sonradan,”biz uğrunda savaştığımız özgürlük ve demokrasiye de ancak onun açtığı yoldan ulaşabiliriz.” Demiştir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu