Edebiyatımızdaki ilk gezi yazıları hangisidir?

Edebiyatımızdaki ilk gezi yazıları hangisidir?
Gezi (Seyahat)

Eskiden gezi yazılarına seyahatname, seyahat yazıları denirdi. Gezip gören insana da seyyah denirdi. Bugün gezen gören kimseye gezgin, onların gezip gördükleri yerleri anlattıkları yazılara da gezi yazıları denmektedir.
Gezi yazılarında verilen bilgiler doğru ve gerçek olmalıdır. Bu bakımdan gezi yazıları tarih, coğrafya, edebiyat, toplum bilimi vb. bakımından yararlı kaynaklardır.
En eski ve uzun bir geçmişi olan yazı türünün önemli ve tanınmış iki ismi Venedikli Gezgin Marco Polo ile Arap gezgin İbni Batuta’ dır.
Bizim edebiyatımızda ilk gezi kitabı ünlü denizcilerimizden Seydi Ali Reis’ in Miratül-Memalik (Ülkelerin Aynası) adlı eseridir.
Edebiyatımızın gezi türünde en önemli eseri ünlü gezginimiz Evliyâ Çelebi ‘nin Seyahatnâme ( Tarih-i seyyah) adını taşıyan on ciltlik eseridir. Bu eser dünyada, bu türde yazılmış bütün eserlerle boy ölçüşebilecek mükemmelliğe sahiptir.
Gezi yazılarının yazılışlarına göre çeşitleri bu türün mektup, anı ve röportajla benzerliklerini de ortaya koyar. Gezi yazıları ister mektup, ister anı şeklinde yazılsın isterse gezilen yerlerdeki insanlarla röportaj yapılsın mutlaka, bütün gezi yazılarında edebi bir özellik, ilginç bir yaklaşım, farklı bir gözlem gücü bulunmalıdır. Gezi yazılarında her zaman, her yerlerde görülen şeylerden değil de farklı, özgün şeylerden bahsetmeli, karşılaştırmalardan faydalanmalı, örnekler vermelidir.
Gezi yazıları belli bir plan dâhilinde yazılır. Genellikle yazıya gezinin başlandığı günden başlanır ve dönüş gününe kadarki zamanı içine alan olaylar anlatılır. Ancak tersi bir sıralama yapmakta mümkündür veya gezide görülen en önemli özellikler belirlenip önemsizden önemliye doğru bir sıralamaya gidilir.
Gezi yazısında görülenler genellikle birinci kişinin ağzından yani gezenin ağzından anlatılır. Gezi yazılarının dili sade ve yalın olmalıdır.


Gezi Yazısı Türünün Özellikleri
(Tarihi Gelişimi ve Temsilcileri)

Bir yazarın yurt içinde ve yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ilgi çekici özelliklerini anlattığı yazı türüdür. Gezi yazıları gezip görmenin, iyi bir gözlemin ürünüdürler. Gezi yazılarının tarihi çok eskidir. İnsanlar hep uzak ülkeleri, uzak ülkelerin doğasını, insanlarını, bu insanların yaşayış biçimlerini ve yarattıkları kültür eserlerini merak etmişlerdir. Bir nedenle başka ülkelere giden kişilerle karşılaştığımızda, onları soru yağmuruna tutmamız bundandır. Günümüzde televizyon görüntüleri dünyanın birçok kültürünü yanıbaşımıza getirdiği halde, hâlâ gezi anılarını dinlemenin ya da okumanın tadı başkadır.
Gezi yazılarının çok yönlü anlatım olanakları vardır. Uzunluğu çoğu zaman kitap olacak kadardır. Gazetenin iç sayfalarından birinde dizi halinde günlerce yayınlandığı da olur. Okuyucunun sıkılmadan, merakla okuduğu bir yazı türüdür.
Gezi yazısı yazarken ilgiyi uyanık tutmak, okuyucuda okuduğu yerleri görme isteği uyandırmak çok önemlidir. Gezi yazarlığı ayrı bir ustalığı gerektirir. Yazar gezdiği yerlerin ilginç özelliklerini hemen fark edecek kıvrak bir zekâya ve kültür birikimine sahip olmalıdır.
Gezi yazısı ile röportaj arasındaki ayrılıklar nelerdir?
Gezi yazılarıyla röportaj birbirine karıştırılmamalıdır. Gezi yazısında ilgi çekici yerler anlatılır. Röportajda olduğu gibi, sorunları deşmek, arkasındaki sorunları duyurmak, kamuoyu oluşturmak amacı güdülmez. Gezi yazıları bir bakıma anıya ve günlüğe de benzer, fakat onlardan ayrı bir yazı türüdür.
Gezi yazısının belirleyici özellikleri nelerdir?
Gezi yazılarında çoğu kez kronolojik zamanlı plân uygulanır. Gezi için yapılan hazırlıklar; yolculuk, yolculuk sırasında görülen ilgi çekici olaylar; varış, varıştaki ilk izlenimler
Gezi yazılarında da kendinden önceki söylenmişlerden, yazılmışlardan ayrı olmak önemlidir. Aynı yerler daha önce de başkaları tarafından görülmüş, yazılmış olabilir. İkinci gidişte görülenlerle, ilk gidişte görülenler arasındaki farklara bile değinmek gerekir. Bu da gezi yazılarının zamanla tarihsel belge olduğunu ortaya koymaktadır.
Yazar anlattıklarının doğruluğunu; konuşma ile, bilgi toplama ve fotoğraflarla desteklemeli, anlattıklarını bir mantık çerçevesine oturtabilmelidir. Her anlattığı, önceki anlattıklarıyla çelişmemelidir.
Gezi yazılarında yazar; açıklayıcı anlatım, öyküleyici anlatım, betimleyici anlatım ve tartışmalı anlatım gibi bütün anlatım yollarından yararlanır. Ayrıca okuyucuya değişikliği gösterebilmek için örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme gibi nesnel verilerden de yararlanabilir.
Resim kullanılmalıdır.
Eskiden gezi notlarının kaleme alındığı eserlere seyahatname deniyordu. Modern zamanlarda ise Türkçe bir sözcük olan gezi terimi tercih edildi.
Gezi yazısı, bir kişinin ya da grubun yurdun değişik bölgelerine ya da başka ülkelere değişik amaçlarla yaptıkları gezilerde gözleyip izlediklerini, tespitlerini, ele geçirdikleri bilgi ve bulguları, oralarla ilgili duygu ve düşüncelerini anlattıkları yayınlara denir.
Gezi yazarı gezip gördüğü yerlerin hem kendisi hem de okuyucular için tarihî ve coğrafî açıdan ilgi çeken yönlerini, özelliklerini, kültürel, jeolojik güzelliklerini, halkının gelenek, görenek, töre ve âdetlerini akıcı, ilgi çekici ve etkili bir üslûpla kaleme döker.
Gezi yazıları genellikle mensur ise de manzum olanlar da vardır. Gezi yazarları, gözlem ve izlenimlerini daha çok tasvîrî bir üslûpla kaleme alırlar. Bazı yazarlar, olay ve olguları olduğu gibi aktarırken, bazıları günlük, mektup , röportaj gibi türlere ait tekniklerle yazma yöntemini tercih ederler.
Dünya edebiyatının en önemli seyahatnameleri arasında 13. yüzyılda yayımlanmış Marko Polonun Uzak Doğu izlenimlerini içeren Seyahatnamesi ve 14. yüzyılda yaşamış Arap gezgin İbni Batutanın İslâm dünyası gezilerini konu edinen Seyahatnamesi yer alır.
Türk edebiyatının ilk seyahatname eserleri arasında Farsça yazılan Hoca Gıyaseddin Nakkaşın AcâibülLetâif adlı eseriyle Ali Ekber Hatâînin 1515’te yazdığı Hıtâînâme adlı eseri sayılabilir.
Seydî Ali Reis (ö.1562) MiratülMemâlik (1557) adlı seyahatnamesinde Belücistan, Hindistan, Afganistan, Buhara, Maveraünnehirle ilgili gözlemlerini ve yaşadığı olayları anlatmıştır. III. Sultan Murat (15751575) döneminde Tokatlı İbrahim oğlu Ahmet, Acâibnamei Hindistan adlı eserinde Kabil, Hindistan, Basra, Yemen, Hicaz izlenimlerini aktarır.
Trabzonlu Mehmet Aşıkın (1555?) MenâzırulAvâlim adındaki eseri de gezi edebiyatının önemli eserlerindendir.
Türk edebiyatının en önemli seyahatname eserlerinden biri Evliya Çelebinin (16111682) 10 ciltlik seyahatnamesidir. Evliya Çelebi , 40 yıllık gezilerinden elde ettiği coğrafî, etnografik, tarihî, kültürel pek çok bilgiyi akıcı ve mübalâğalı bir üslûpla kaleme almıştır.
Türk edebiyatında seyahatname adıyla birçok eser yazıldığı gibi, adı seyahatname olmadığı hâlde bu türe özgü özellikler gösteren başka eserler de vardır. Pirî Reisin Bahriye adlı eseri buna bir örnektir.
İlk seyahatnameler, genellikle başka ülkelerde elçi olarak gönderilen devlet memurlarının gittikleri ülkenin yaşama biçimi, kültürel özellikleri, sosyal ilişkileri, giyim kuşamları, sokakları, şehircilikleri, bürokrasileri ve başka özellikleri hakkında Türk okuyucusu için aktardıkları ilgi çekici bilgilerden oluşmaktadır.
Kimi yazarlar, gittikleri ülkelerden gönderdikleri mektuplarda bulundukları ülke ile ilgili bazı bilgiler de vermişlerdir.
Sultanların sefer sırasında konaklar arası mesafeleri gösteren menâzil kitapları, her gün yapılan işleri anlatan rûznâmeler de gezi türüne ilişkin bilgiler içermektedirler. Haydar Çelebi Rûznâmesi buna örnek olarak gösterilebilir.
Keçecizade İzzet Molla (17851829) sürgüne gönderildiği Keşan ve İstanbula dönüş izlenimlerini MihnetKeşan (1269) adlı eserinde anlatır.
Ömer Lütfi, Ümit Burnu Seyahatnamesinde dört yıl din bilgisi hocası olarak kaldığı Ümit Burnu ve havalisini değişik yönleriyle tanıtır.
Türk edebiyatında modern zamanlarda da yurt içine, İslâm dünyasına, Batıya ve başka ülkelere yapılmış pek çok gezinin notları yayımlanmıştır.
Gezi Türünün Gelişimi

Gezi türünün uzun bir geçmişi vardır. Bu günkü tanımına ve niteliğine tam uymasa da çok eski çağlarda gezi türünden sayılabilecek örneklerin bulunduğu bilinmektedir. Eski Yunanistandan başlayarak günümüze kadar çeşitli ülkelerden birçok gezgin, elçi, şair ve yazar gezip gördükleri yerleri anlatan eserler meydana getirmişlerdir.
Başka ülkelere yapılan yolculuklarla ilgili ilk gezi yazılarına örnek olmak üzere M.S. 448’de Hun hükümdarı Atillaya gönderilen elçilik heyetinde görevli tarihçi Priskosun eseri ile M.S. 568 de Kilikyalı Zemarkhosun Göktürkler ülkesinde Bizans İmparatorluğu elçisi iken tuttuğu notları gösterebiliriz.
İranlı şair ve din adamı Nasır Hüsrevin hac maksadıyla yaptığı Mekke gezisini ve bu arada Mısır ve Anadolunun doğusunda gördüklerini anlatan sefername adlı eserini de ilk gezi kitapları arasında sayabiliriz.
Gezi türünün ilk önemli eselerini verenlerin başında şüphesiz Venedikli ünlü gezgin Marco Polo ile yine ünlü Arap gezgini İbn-i Batutayı anmamız gerekir.
Marco Polo, Yakın Doğu ve Orta Asya ülkelerini kapsayan uzun bir yolculuğa çıkmış ve bu yolculuğunda gezip gördüğü yerleri anlatan bir eser yazmıştır. Birçok dile çevrilen bu eser gezi edebiyatının ilk klasik örneklerinden biri sayılır. Arap gezgini İbn Batuta da Anadolu, Harezm, Maveraünnehir ve Horasanı dolaşarak oralarda yaşayan Türklerin teknik ve toplumsal özelliklerini anlatan bir kitap yazmıştır.
Önceleri daha çok tarihçilerin ilgi gösterdikleri bu eserler, sonradan edebiyatçıların da dikkatini çekmiştir. Ele alınan konular, kullanılan dil, yazarların gözlem ve anlatım özellikleri bakımından gezi yazı ve kitapları artık edebiyatın bir kolu, bir başka deyişle bir yazı türü özelliği kazanmıştır.
Gezi Yazılarının Çeşitleri

Gezi yazılarını, yolculuk yapılan yer bakımından ikiye ayırmak mümkündür: yurtiçi gezi yazıları ve yurt dışı gezi yazıları
Yurtiçi gezi yazıları, bir yazarın herhangi bir amaçla kendi ülkesinde yaptığı bir yolculuk sırasında gezip gördüğü yerleri ve edindiği izlenimleri anlattığı yazılardır. Bu tür gezi yazılarına, Reşat Nuri Güntekinin Anadolu Notlarını gösterebiliriz.
Yurtdışı gezi yazıları ise bir yazarın kendi ülkesi dışında yaptığı gezi ve incelemelerinin bir ürünüdür. Bu tür gezi yazısına da Falih Rıfkı Atayın Deniz Aşırı adlı eseri örnek olarak gösterebiliriz.
Gezi yazılarını, gezi türünde eser veren kimselerin durumları bakımından da ikiye ayırabiliriz: uğraşları yazarlık olan kimselerin kalemlerinden çıkan gezi yazıları, uğraşları yazarlık olmayan kimselerin ortaya koyduğu gezi yazıları.
Yazarlığı bir meslek olarak benimsemiş kimselerin eserlerinde gezilen görülen yerler, değinilen konular, insanlarla ilgili gözlemler yazı sanatının birçok özelliğini yansıtan renkli bir dille anlatılır.
İkinci kategoriye giren yazılar, genellikle yazarlıkla ilgili olmayan, fakat yurt içinde veya dışında bazı yerleri görmek üzere geziye çıkanların veya geçici görevlerle yabancı bir ülkede oturanların kaleme aldıkları yazılardır. Bu gibi kimselerin eserlerinde anlatım kuru ve renksiz olabilir. Ancak bu tür eserlerde bazen çok ilginç gözlemlere, sağlam bilgilere ve mantıklı yorumlara rastlayabiliriz. Örneğin ünlü Türk denizcisi Piri Reisin Bahriye adlı kitabı bu bakımdan ilginçtir. Bu kitap Akdenizi çevreleyen karalar, ormanlar, dağlar, kentler üzerinde verdiği bilgilerle hem bir deniz atlası, hem de bir gezi kitabı niteliği taşır.
Gezi yazılarını amaç ve yazılış bakımından da üçe ayırmak mümkündür: günü gününe alınmış notlara dayalı gezi yazıları, mektup biçiminde yazılan gezi yazıları ve bir ülkeyi daha nesnel ve derinlemesine tanıtmayı amaçlayan gezi yazıları.
Kimi yazarlar, gezip gördükleri yerleri günü gününe veya aralıklı olarak tuttukları notlarla anlatırlar. Bu gibi gezi yazıları çoğu kez anı türünün de özelliklerini taşır. Bu çeşit gezi yazılarına Burhan Arpadın Gezi Günlüğü adlı eseri örnek olabilir.
Kimi yazarlar da gezi izlenimlerini belli aralıklarla arkadaşlarına yazdıkları mektuplarda anlatırlar. Bu gibi gezi yazılarında mektup türünün hemen hemen her özelliğini görebiliriz. Bu çeşit gezi yazılarına Celaleddin Ezinenin Amerika Mektupları örnek olarak gösterebiliriz.
Üçüncü tür gezi yazıları, yazarın kişisel gözlemleri yanında daha başka bilgi ve belgelere dayalı tasvir ve yorumları içerir. Örneğin Falih Rıfkı Atayın gezi kitapları genellikle bu biçimde yazılmış eserlerdir.
Türk Edebiyatında Gezi Yazıları

Bugünkü bilgilerimize göre Türkçe yazılan ilk gezi kitabı, tanınmış denizcilerimizden Seydi Ali Reis�in Miratül-Memalik adlı eseridir. Eser Portekizlilere karşı savaşırken Hint denizinde fırtınaya yakalanıp Güceratta karaya çıkan Seydi Ali Reisin Hindistan, Afganistan, Buhara ve Maveraünnehir yoluyla Edirneye dönüşü sırasında başından geçen serüvenleri kapsar.
Ünlü bilginlerimizden Kâtip Çelebinin Cihannüma adlı eseri de gezi yazılarında rastlanan birtakım özellikleri içermektedir. Kâtip Çelebi, Osmanlı ülkesinin birçok yerini dolaşmış ve eserinde gördüğü bu yerlerle ilgili ayrıntılı bilgiler vermiştir.
Edebiyatımızda gezi türünde ilk büyük ve önemli eserin yazarı Evliya Çelebidir. Tarih-i Seyyah adını taşıyan on ciltlik eserinde Evliya Çelebi, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde ve dışında gezip gördüğü yerleri anlatır. Bu yerler arasında Bursa, İzmir, Trabzon gibi şehirlerimiz yanında Avusturya, Hicaz, Mısır, Habeşistan ve Dağıstan gibi yabancı ülkeler de bulunmaktadır. Evliya Çelebinin gezi kitabından XVII. Yy. toplumumuzun zengin kültür özelliklerini öğrenmek mümkündür. Anlatımdaki sadelik, içtenlik ve söyleşi havası da eser için ayrı bir üstünlük sayılır.
XVII. yyda Hac yolculuklarını anlatan bir takım gezi kitapları ile birlikte Avrupa ve Yakın Doğu ülkelerine gönderilen elçilerimizi yazdıkları sefaretnameleri de birer gezi eseri sayabiliriz. Bu eserler arasında gezi türünün özelliklerini en belirgin biçimde taşıyanı Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendinin Fransa Sefaretnamesidir. Yazar bu eserinde Lale Devrinde Fransada elçilik yaparken gördüklerini tatlı bir dille anlatmıştır.
Edebiyatımızda gezi türünden yazılara ilginin arttığını daha çok XIX. yyda görüyoruz. Bir takım denizcilerimizin, ülke dışındaki Müslümanların eğitilmesi için görevlendirilmiş din adamlarımızın ve gezginlerimizin görevle ve ya kendi istekleri ile gezip gördükleri yerleri anlatan eserlerini burada anmak gerekir. Bu eserlerde Orta Asya, Uzak Doğu, Afrika, Güney Amerika üzerinde ilginç gözlem ve izlenimlere dayalı bilgiler sergilenmiş bulunmaktadır.
Tanzimattan Sonraki Gelişmeler

XIX. yynin sonlarında yayımlanan ve gerçek bir gezi yazısı niteliği taşıyan eser Ahmet Mithat Efendinin Avrupada Bir Cevelan adlı kitabı olmuştur. Yazar bu eserinde İstanbuldan Stockholme kadar yaptığı tren yolculuğuna ve dönüşünde uğradığı birçok Avrupa kentlerine ilişkin gözlem ve izlenimlerini anlatır. Ali beyin Seyahat Jurnali adlı kitabı da bu yüzyılın önemli gezi eserleri arasında sayılır.
1908’den sonra gezi türünden eserlerin sayısında önemli bir gelişme görülmektedir. Bunda okur sayısının artışı yanında yabancı gezi kitaplarının Türkçeye çevrilmesinin etkisi büyük olmuştur. Bu dönemin tanınmış şair ve yazarlarından Cenap Şehabettinin Hicaz yolculuğunu anlatan Hac Yolunda Suriye ve Iraktan söz eden Afak-ı Irak ve bir Avrupa gezisinde gördüklerini yansıtan Avrupa Mektupları adlı eserlerini Türkçe gezi türünün başarılı örnekleri arasında gösterebiliriz.
Cumhuriyet Döneminde ve Günümüzde Gezi Yazıları

Cumhuriyet döneminde edebiyatımızda gezi türünde nicelik ve nitelik yönünden büyük bir ilerleme sağlanmıştır. Bu dönemin tanınmış gezi yazarları arasında önce Falih Rıfkı Atayı anmamız gerekir. Atayın Denizaşırı, Taymıs Kıyıları, Bizim Akdeniz, Tuna Kıyıları, Hind, Yolcu Defteri, Gezerek Gördüklerim ele alınan konular ile gerek gözlem gerekse anlatım ustalığı bakımından ilginç ve değerli eserlerdir.
Cumhuriyet döneminde gezi türünde eser veren diğer yazarlar arasında İstanbuldan Londraya Şileple Yolculuk ve Akdenizde Bir Yaz Gezintisi adlı kitaplarıyla Saik Sabri Duranı, Finlandiya adlı kitabıyla Şükufe Nihali, Bir Vagon Penceresinden ve Ankara-Bükreş adlı kitaplarıyla Sadri Ertemi, Tunadan Batıya ve Anadolu Notları adlı iki ciltlik kitabıyla Reşat Nuri Güntekini, Anadolu Manzaraları adlı kitabıyla Hikmet Birandı, Gezi Günlüğü ve Avusturya Günlüğü adlı kitaplarıyla Burhan Arpadı sayabiliriz.
Son yıllarda gezi edebiyatımız yeni eserlerde daha da zenginleşmiştir. Yabancı ülkelerle kültürel ilişkilerin artması ve bireysel gezi imkanlarının çoğalması sonucu olarak bu türde eser yazanları sayısında da bir artış görülmektedir.
Günümüz yazarları arasında gezi yazı ve kitaparıyla ün yapmış olanlar arasında Mavi Yolculuk ve Mavi Anadolu isimli eserleriyle Azra Erhatı, Düşsem Yollara Yollara adlı eseriyle Haldun Taneri, Sovyet Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan adlı eseriyle Melih Cevdet Andayı, Sam Amcanın Evinde ve Bir Garip Ada adlı eserleriyle Badii Faik Akını, Canım Anadolu adlı eseriyle Bedri Rahmi Eyüboğlunu, Şu Bizim Rumeli adlı eseriyle Yılmaz Çetineri ve Almanya Beyleri İle Portekizin Bahçeleri adlı eseriyle Nevzat Üstünü sayabiliriz.
Örnel:
Kırıkkaleye Giderken
Ankara kalesi, telsiz direkleri ve bir tünel Yarım dakika karanlık. Ankara geride kaldı. Bu yol, bütün bozkırı geçer, Karadenize dek ulaşır.
İsmet Paşa yıllardır fikir döktü, ray döşedi. şimdi ben, bu ray üstünden fikir taşıyan kültür savaşının zırhlı trenine yetişmek için kilometrelerin sekişini sayıyorum. Tren yolunda Gezici eğitim sergisi Kırıkkale istasyonunda
Tren yolunda dediğim zaman dudaklarımızda yabansı bir kıvrıntı seziyor gibiyim. Sezmeye de gerek yok gerçekten:
Tren yolunda da laf mı a canım. diyebilirsiniz.
Eğer siz, bir zamanlar Yahşıhana dek böyle gidip gelen eski tren bozuntusunu anımsarsınız hiç de böyle düşünmezsiniz.
Hele benim gibi Yahşıhan yolunda tuhaflıklara tanık olmuşsanız
Size, istasyonların kimi bodurumsu, kimi kavaklar gibi birbirlerinin sırtından sırıtan uzun dallı ağaçlarından, çeşmelerinden, bayrak direklerinden, makaslarından, telgraf direklerine tünemiş güvercinlerinden, yol kenarında doygun doygun treni seyreden öküzlerden, özgür ve neşeli sıpalardan söz edeceğimize bizim orta Anadoluya kültür ve yeninin aşkını taşıyan trene rast gelinceye dek bugünkü güzel trenin yerindeki o eski tren ve ray bozuntusundan söz edeyim, her halde canınız sıkılmaz.

Yıl 1921, İnönü ile Sakarya savaşının araları Ankaradan Kayseriye doğru bir akın var.
Kağnı, kağnı, kağnı Yollardan, dağlardan, taşlardan gıcırtıdan geçilmiyor.
Mumyalanmış bir eşeğe benzeyen cılız, sanki tenekeden yapılma bir lokomotif, ince, uzun hörgücünü kaldırmış, bitkin develeri anımsatan vagonlar da bunların arasında Kayseri yolunu tutuyor.
Her nedense o zaman burada işleyen dekovilde, sudan geçmeyen hayvanın inadına benzer bir inat vardı. Zaman zaman tutarağı tutardı. Bakarsınız, tıpış tıpış giderken birdenbire zınk yerinde sayar. Bir ses duyulur:
Lokomotifin suyu tükendi. Allahını seven su getirsin!
Kovalarla, ibriklerle, testilerle bir sürü halk su aramaya çıkar, su bulunmayan bir yerde ise herkes mataralarındaki, testilerindeki, teneke ya da toprak ibriklerindeki suları lokomotife boşaltırlar. Mübarek, yürümeye başlar. Ama yürüyüş de ne yürüyüş!
Trenin üstünde pinekleyen ihtiyarlar, kimi zaman şöyle konuşurlardı:
Tren giderken indim, aptes bozdum, elimi yudum, trene bindim.
Abdest tazeledim, yine geldim, yetiştim.
Yokuş bir yere gelindi mi bir ses yükselirdi:
Allah ını seven vagonları ardından itsin!
Yüzlerce adam trenden iner, trenin durduğunu gören köylüler de gelir. Helesa yelesa ile treni yürütürlerdi. Trenin kömürü tükenip yöreden çalı çırpı topladığımızı da ben bilirim.
Bunları söylerken sadece bir anıyı anlatıyorum. Dün süngüsünü tüfeğine çaputla bağlayıp düşmana saldıran bir ulusun o günü böyle geçerdi.
Şimdi İsmet Paşanın döşediği raylar üstünde fikir gibi hızlı, düzenli ve rahat trenle Kırıkkaleye yaklaşıyoruz.
Makinenin, tekniğin dokunduğu yer, çölün ortasında bile olsa yepyeni bir uygarlığı f ışkırtıveriyor. Kırıkkale işte böyle bozkırın ortasında baca, fabrika, asfalt, geometri, boyalı ev, sağlam tavan, iş gömleği giyen alın terli insan demektir. Kırıkkale bana, kopmuş bir film parçasının sarı bakkal kâğıdına yapıştırılması etkisini yaptı. Kırıkkale, başlı başına minnacık bir fabrika yuvasıdır. Sağı solu, önü arkası bozkırdır.
İstasyon kalabalık Siyahlar giyinmiş öğretmenler, iş gömlekli işçiler, ustalar, mühendisler, bereli kadınlar, irili ufaklı çocuklar vagonların çevresinde toplanıyorlar
[Sadri Etem (Ertem). Kırıkkaleye Gideren,Türk Dili Dergisi, Gezi Özel Sayısı, 1 Mart 1973.]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu