“Kim Allah içinse Allah da onun içindir.”

“Kim Allah içinse Allah da onun içindir.”
Müslüman güleryüzlü, tatlısözlü olur

“Kim Allah içinse Allah da onun içindir.”

Hadis-i şerifde; (Cuma, dünyada ve Cennette mü’minlerin bayramıdır) buyuruldu.
Mümin güneş gibidir. Sararıp- solarak batar ama doğduğunda (ahirette) göz kamaştırır.
Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleri kuddise sirruh buyuruyor ki; Eğer bir toplulukta, bir cemaatin içinde Allahu tealanın sevdiği beğendiği razı olduğu kabul ettiği bir tek kişi varsa Allahu Teala o bir kişi hürmetine hepsini afveder… Hak kapısında ehil nâ ehil beraberdir. Bu yolun büyükleri kendilerine bağlı olanlardan gâfil değildir. Onlara kimse kafa tutamaz. Onlara kafa tutanın işi de, başı da, saâdeti de gider. Evliyânın kalbleri, ilâhî nûrların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan, Hak teâlâ da hoşnuttur. Onların kalblerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur.

Kimler dünyada birbirini severse, birlikte olursa, ahirette de birlikte olacaklardır. Ahiretde kimlerle beraber olmayı, nerde olmayı istiyorsak bunu dünyada iken seçip, karar vermemiz lazımdır. Yâni; Kim olduğumuz değil, kiminle olduğumuz önemlidir.

Müslüman güleryüzlü tatlısözlü olur.
Peygamberimize (Sallallahü aleyhi vesellem) sordular: Ya resullallah Müslüman nasıl olur? Peygamberimiz Sallallahü aleyhi vesellem buyurdularki; Müslüman güleryüzlü tatlı sözlü olur… Güler yüz ve tatlı sözün islamiyetin, dinimizin yayılmasında mühim yeri vardır. Böyle olmayan insanlar dîne fazla faydalı olamazlar. Daima tatlı sözlü ve güleryüzlü olmak Müslüman olmanın birinci alametidir. Bazı insanlar çok hassastır, çok duygusaldır. Ona bir sert bakarsanız kalbi kırılır, üzülür.

Karınca hacca gitmeye karar vermiş, demişler ki sen bu halinle hacca gidebilir misin? Niye gidemeyeyim demiş. -Nasıl gidersin ömrün yetmez… -Bir güvercine takılırım. Güvercin uçar bende giderim. Dolayısıyla Allahü teala bizi böyle karınca iken uçan bir kuşa rast getirirse Kâbeyi bulabiliriz. Yani Rabbimizin rızasının nerede olduğunu öğreniriz. En zor iş budur. Ya rabbi bana doğruyu doğru bildir, yanlışı yanlış bildir diye dua etmelidir. İnsan bu ölümlü dünyada kötü bir şeye doğru diye sarılırsa yanar. Eğer doğru bir şeye yanlış diye saldırırsa mahvolur. Onun için dünyada en zor şey; doğru hangisi, eğri hangisi ayırabilmektir. Bu, insanın kendibaşına yapacağı bir şey değildir. İnsan aklı buna yetmez. Bunu daha evvel bilen birinin göstermesi lazımdır. Peygamberimiz buyuruyorlarki “aleyhissalatü vesselam”; Benim ümmetim yetmişüç fırkaya bölünecek. Bunlardan bir tanesi doğru olacak. Yetmişikisi bozuk olacak. Bozuklar itikat bakımından olduğu için, bu yetmiş ikisi cehenneme girecek. Ümmetim dediği için de, cehennemden sonra gene çıkacak. Ama, “Ümmetim” dediği için… Dolayısıyla, cehenneme uğramadan, bu azabı çekmeden, cennete bir fırka girecek. Bu da “Ehl-i Sünnet vel Cemaat” fırkasıdır. Allahu teala sahipsiz olmaktan korusun. O büyükleri tanımayan, o büyükleri sevmeyen, o büyüklerin yolunda gitmeyen, çok büyük tehlikededir.

Peygamber efendimiz aleyhisselam buyuruyorki; Bir talebe dinini öğrenmek için, hatta dininden bir mesele öğrenmek için evinden çıksa, dinini öğreneceği zatın evine gidinceye kadar, (bu şerefli kul benim üstüme bassın diye) o yola melekler kanatlarını döşer. Bu, dinini öğrenmek için giden kişiye verilen sevabdır.. ya öğretmek için giderse, yani birine bir kitab verirse, kitab verilmesine sebeb olursa yani birisi onun elinden dinini öğrenirse ona verilen sevab daha fazla olacaktır. Gökteki kuşlar, karadaki hayvanlar denizdeki balıklar bunun için istiğfar ederler afvet bu kulunu diye… Bizim dinimizin iki esası vardır; biri öğrenmek biri öğretmek. Dinimizin en büyük düşmanı cehalettir. Onun için nerede ilim varsa din oradadır, nerede din varsa ilim oradadır ilimsiz din olmaz, onun için ilim öğrenmek çok büyük ibadettir çok büyük sevabtır.

Eğer bir mümin gece yatmadan evvel biraz ilim tahsil etse, biraz kitab okusa, biraz ilim öğrense, sabaha kadar ibadet sevabı verilir. Bir kitab okusa biraz çocuğuna verse, yavrum okuda dinleyelim dese o evdekilerin hepsi sabaha kadar ibadet sevabına kavuşuyorlar. Elden ayaktan düştüğümüz zaman yani musalla taşına konulduğumuz zaman, ne namaz var, ne oruç var, ne ilim var, ne öğrenmek var artık. Kefenle birlikte defterler kapandı, ancak sadakayı cariye dediğimiz bizim sebebimizle bir hayırlı iş olursa ne ala, bir şeyler öğretmemizin sebebi o, iyi bir evlat, iyi bir talebe, iyi bir hizmet eğer varsa bu öldükten sonra da sevab yazdırmaya devam eder asıl mesele budur. Yoksa ben ihtiyarlayınca elden ayaktan düşünce kenarda varlıklarım olsun, yedek akcem olsun, kiralık evlerim olsun diye fâni bir dünya için yatırımı düşünen bir müslüman nasıl olur da öldükten sonrası için yatırımı düşünmez buna akıl ermiyor. Ki o yatırdıklarına kavuşacağı da belli değil… Şimdi dimdik durduğumuza bakmayalım, birgün gelir dümdüz yatarız. musallâ’da er kişi niyetine dedikleri zaman geç kalmış oluruz..

Dünyaya kıymet vermeyip, ahiret için yaşayanlar, hizmet ve ibadetle uğraşanlar, son hallerinde muhtaç olmazlar, (unutulmazlar çünki unutmuyorlardı), herkese iyilik ediyorlardı, hizmet ediyorlardı, dinin yayılması için uğraşıyorlardı…

Bir hayrın işlenmesine sebep olmak o hayrı işlemek gibidir.

Bir kişinin hidayetine sebep olmak, bir kişiye yardımcı olmak en kıymetli ibadettir. Bazı insanlara Allahü teala hususi kabiliyet vermiştir. Onları özel bir iş için yaratmıştır. Bunlar insanın ağzından girer burnundan çıkar, onun hidayetine sebep olur, büyükleri tanıtır… mübarek olsun…. İnsanlar ebedi ateşden kurtulsun düşüncesi ile, herkese yardımcı olmağa çalışmalıdır.

Allahü teala kullarını seçiyor, ona göre iş veriyor. Kimisini hayırlı işlerde istihdam ediyor, kimisini kötü işlerde.. ne mutlu hayırlı işlerde istihdam edilenlere…..

Mü’mine hizmet ibadettir, üzmek ise felakettir. Herkesin yaptığı işten, ne olduğu, kim olduğu ve tarafı belli olur. Karınca, İbrahim aleyhisselamın ateşini söndürmek için su taşırken yılan ise ateşin artması için üflüyordu. İkisi de hayvandır fakat ayrı yapıda… ikisi de farklı,.. tarafını belli ediyor..

Peygamberimiz buyuruyorlar ki aleyhissalatü vesselam; Kim Allah içinse Allahda onun içindir. Allahü tealanın rızasını düşünerek haraket eden, insanlar neder diyerek Allahü tealanın rızasından vazgeçmeyenleri, Allahü teala himayesine alır. İnsanların rızasını gözetip, Rabbimizin rızasına uymayanların işini insanlara bırakır.

Sürüden ayrılan koyunu kurt kapar, kurt sürüye saldıramaz, sürüden ayrılan hapı yutar. İnsanın kurdu şeytandır buyuruyor cenabı peygamber. Eğer siz bir topluluktan ayrılırsanız ayrı düşerseniz sizide o şeytan kapar. Allahü teala bir topluluğun içine şeytanın girmesini yasaklamıştır. Bir topluluğun içine şeytan giremez. Onları bozamaz çünkü hepsi aynı şeyi düşünüyor hepsi aynı şeyleri paylaşıyorlar. Eğer bir tanesi içlerinden farklı düşünürse farklı konuşursa şeytan gider ona bulaşır. Nasıl ki sürüden ayrılan koyunu kurt kaparsa bir topluluktan ayrı olanıda şeytan kapar, o insanlara karşı kötü düşünmeye başlar, tenkit etmeye başlar. Cenabı peygamber buyuruyor ki; toplulukta rahmet vardır, ayrılıkta azab-ı ilahi vardır. İşte birlik ve beraberlik içinde olmanın hem hayat bakımından, hem vefat bakımından, hem dünya bakımından, hem ahiret bakımından çok faydası vardır. Allahu teala birlik ve beraberliğimizi bozmasın inşallah.

Allahü tealaya emanet olunuz efendim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu