Mardin Gezilecek Yerler

Mardin Gezilecek Yerler
Mardin

Fırat ve Dicle nehirleri arasında Mezopotamya bölgesinde, tarih boyunca pek çok medeniyet yerleşmiş. Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin ise, Yukarı Mezopotamya’nın en eski şehirlerinden biri. M.Ö. 3000 yıldan başlayarak yerleşim yeri olarak kullanılan Mardin; Artuklu, Akkoyunlu, Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapının yanında Süryani Manastır ve Kiliseleri de bünyesinde barındıran önemli bir açık hava müzesi. Roma kaynaklarında Maride olarak anılan kente Persler Marde, Bizanslılar Mardia, Süryaniler Merdo ya da Merdi, Araplarda Mardin derler.

Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğu’nun şiirsel kentlerinden biri aynı zamanda. Mardin’de, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler mevcut.

Uzaktan bakınca, altın rengi taşlardan yapılmış Mardin evlerini, kentin üzerinde kurulduğu tepelerin kayalığı ile iç içe görürsünüz. Dikkatli bir incelemeyle, oyma taşlar, evlerin ve kamu binalarının dekorasyonu kentin, mimari bakımdan bir hazine kutusu olduğunu ortaya koyar.

Mardin Evleri

Tarihsel geleneğin günümüze dek sürdürülmesinin bir sonucu olarak özgün mimari karaktere sahip bir yapılaşmayla birlikte anılan Mardin’in, kentle özdeşleşen kagir evleri, gerek plansal özellikleri gerekse malzeme ve bezemeleriyle Anadolu konut mimarisinde ayrıcalıklı bir konuma sahip.

Kentin bir açık hava müzesi şeklinde algılanmasına olanak tanıyan evler, kayalık ve volkanik bir tepenin güney yamacındaki kalenin eteklerinden ovaya doğru ve birbiri üzerine yükselen teraslar halinde yerleşmişler.

Geleneksel Mardin Evleri, U ya da L planlı, geniş avlulu ve 2-3 katlı yapılar. Kentin mimari kurgusunda kullanılan temel malzeme kolay işlenebilen kalker taşı. Kapalı yaşam biçiminin tüm özelliklerini taşıyan evler, yükseklikleri 4 metreye varan duvarlarla çevrili. Dış cephe, kapı ve pencereleri taş oymacılığının en güzel motiflerini yansıtan evler ön avlu cepheleri güneye bakacak şekilde inşa edilmiş.

Mardin Evleri, iklimsel koşullar, dayanıklılık ve tasarım estetiği gibi pek çok unsuru bir arada sundukları ölçüde, kültürel miras bileşenlerimizden biri olmaya devam edecektir.

Uzaktan bakınca, altın rengi taşlardan yapılmış Mardin evlerini, kentin üzerinde kurulduğu tepelerin kayalığı ile iç içe görürsünüz. Dikkatli bir incelemeyle, oyma taşlar, evlerin ve kamu binalarının dekorasyonu kentin, mimari bakımdan bir hazine kutusu olduğunu ortaya koyar.
Kentin mimari kurgusunda kullanılan temel malzeme kolay işlenebilen kalker taşı. Kapalı yaşam biçiminin tüm özelliklerini taşıyan evler, yükseklikleri 4 metreye varan duvarlarla çevrili.

Midyat

Mardin gibi bir müze kent olan Midyat, Mardin’den yaklaşık 1.5 saat uzaklıkta yer alıyor. Mardin’e benzer evlerin, taş konakların, kemerli geçitlerin, minare gibi yükselen çan kuleleriyle Süryani kiliselerinin bulunduğu Midyat, bir ortaçağ kentini andırıyor. Bölgeyi Süryaniler’in yavaş yavaş terk etmesi ve göç almasıyla şehir merkezi 2 km ötedeki Estel’e kaymış. Telkari diye bilinen taş işçiliğinin en güzel örnekleri Midyat’taydı. Bir kaç telkari ustası Midyat çarşısında mesleklerini sürdürmekte direniyorlar. Mutlaka izlemelisiniz…

Dara Harabeleri

Mardin’in güneydoğusunda 30 km. uzaklıkta Oğuz Köyü’nde yer alıyor. Burası eski Mezopotamya bölgesinin en ünlü kenti. Dara kent kalıntıları kayalar içine oyulmuş, çevresi 8-10 kilometreyi bulan geniş bir alana yayılmış. Buralarda mağara evler var kent kalıntıları içinde kilise, saray, çarşı ve depoları zindan, tophane ve su bendini halen görmek mümkün. Ayrıca köyün etrafında kayalara oyulmuş 6-7 tane kadar mağara eve rastlanıyor. Bunların tarihi Geç Roma (Erken Bizans) dönemine kadar gidiyor.

Beş Bin Yıllık Tarih

Verimli Mezopotamya ovasının ortasında yükselen, kalker ve lavlarla örtülü bir dağın yamacındaki Mardin, neredeyse bütün kültürlerin uğrak yeri olmuş. Kentin doğum tarihi M.Ö 3000 yılına dayanıyor. İlk konuklar ise şöyle sıralanıyor: Subarular, Sümerler, Akadlar, Hititler, İran’dan gelen Midiler. Daha sonra Asurlar, Urartular, Mitannîler, Aramîler, Persler…2 bin yıl sonra Büyük İskender. İlk Hıristiyanlar, II. yüzyılda Romalılar, Sasanîler, hemen ardından Bizanslılar. Araplar, IX. yüzyılda Hamdanîler, X. yüzyılın sonunda Mervanîler, XI. yüzyılda Türkmenler, XII. yüzyılda Artuklular. Haçlıların kılıç sesleri, ardından Eyyubîler sonra İlhanlılar. Karakoyumlu ve Akkoyumlu beylikleri. XVI. yüzyılda Safevîler, Osmanlılar ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti. Bir zamanlar birçok kültüre ve dine ev sahipliği yapmış olan bu yaşlı kentin tarihî dokusu; böylesine renkli, zengin ve karmaşık …

Mardin Kalesi

Diğer adı “Kartal Yuvası” olan Mardin Kalesi, Subari, Sümer, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdaniler, Selçuklular, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safaviler, Osmanlılar dönemlerini, kimi zaman zaferleri, kimi hayal kırıklıklarını yaşamış çok önemli bir kale.

MS.330 yılında ateşe ibadet eden ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral gelip Mardin kalesinde kalmış. Hasta olan kral, kalede iyileşince, kendisine bir kasır yaptırıp, 12 yıl burada yaşamış. Daha sonra kendi memleketi Pers ve Babil’den birçok asker ve sivil getirip, onları bölgeye yerleştirmiş. Getirilen halk sayesinde kent zenginlemiş, gelişmiş. M.S.442’daki bir veba salgını kale halkının sonu olmuş. MS. 542’e kadar Mardin Kalesi boş kalmış.

M.S.975 – 976’da Hamdaniler’-den Bin Abdullah Bin Ham, binlerce yıldır hakim bir konumda bulunan bu doğal kaleyi bir takım eklemelerle, daha korunaklı bir hale getirmiş.

Kalenin ovadan yüksekliği bin metre kadar. Kalenin bir kısmı sarp kayaların üzerine oturmuş. Kalenin güney kesiminde bir kule hala ayakta.

Deyr-ul Zaferan Manastırı

Mardin’in 5 km. doğusunda, 4. yüzyılda yapılan bir manastır. Deyr-ul Zaferan, Yukarı Mezopotamya’nın tarihi yapıtlarından en tanınmış olanlarından biri ve Süryani Kadim Cemaatinin dini merkezi. Bugünkü Süryaniler’in ataları olan ve güneşe tapan Aramiler, M.Ö. 2. binden başlayarak 4 bin yıl boyunca burada her güneş doğuşunda bir ayin düzenleyerek güneşe kurbanlar sunuyorlarmış. İsa Mesih’ten sonra Hristiyanlığı benimseyip kiliseler kurmuşlar. Manastır kurulduğu dönemden kalma mozaikler bugün de duruyor. Canlı bir tarih görünümünde olan manastırın en büyük özelliklerinden biri de içinde 52 Süryani patriğinin mezarlarının bulunması. Manastırın 1 km kuzeyinde kayalara oyulmuş Meryem Ana Kilisesi (Theodoros Tapınağı) ve Mar Yakup Manastırı ile Deyr-ul Zaferan bir üçlü oluşturmakta. Manastırın içinde tarihi bir İncil ve kutsal taş mevcut ve ilk tıp fakültesinin burada kurulduğu söyleniyor.

Mar İzozil Manastırı

Yörenin en eski manastırı. Mar Yakup ve Deyr ül Seyde Manastırları arasında yer alıyor. 4. yüzyılın başlarında yaşayan Şamişatlı Mar İzozil’in ismi ile anılıyor. Resmi kayıtlarda 18. yüzyıl sonlarına kadar işlevini sürdürdüğü belirtiliyor.

Zinciriye Medresesi

Medrese mahallesinde yer alıyor. 1385 tarihli yapı, dikdörtgen geniş bir alanı kaplayan cami, türbe ve çeşitli ek bölümlerden oluşmuş. Süslemeleri oldukça zengin.

Meryem Ana Kilisesi ve Patrikhane

1860 yılında Patrik Antuan Semheri tarafından yaptırılan kilisede; kemer, yuvarlak taş sütunlar ve avluda korkuluklar yer alıyor. Patriğin oturma yeri ile İncil vaiz yeri, üzüm salkımlı motiflerinin ahşap el işçiliğiyle bambaşka bir görünüm sergilemekte. 1895 yılında Antakya Patriği İğnatuos Benham Banni tarafından inşa edilen Patrikhane ise bugün müze olarak hizmet veriyor.

Mar Gabriel Manastırı

Midyat’ın 18 km. doğusunda yer alıyor. Yerel adı Deyrülumur. Kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ başında yalnız, müstahkem bir manastır. Süryani Cemaatinin ünlü ve büyük yapıtlarından olan manastır, yüksekçe bir tepeye yapılmış. Manastırın temelleri M.S. 397 yılında atılmış ve kısa sürede tamamlanmış. Değişik tarihlerde manastırın içinde ve dışında ekler yapılmış. Bir kısmı Bizans mozaikleriyle bezeli. Öteki yapıların çoğu 19. yüzyıl, bazısı yeni. Cumhuriyet’ten sonra uzun süre terkedilen manastır, şimdiki metropolitin gayretleriyle yeniden canlandırılmış..

Maryakup Manastırı

Nusaybin’de yer alan bu manastır eskiden Arun adıyla anılmış ise de Suruçlu profesör Maryakup’un adıyla tanınmıştır. I. veya II. yüzyılda inşa edildiği tahmin ediliyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu