Şefkatli olabilmek

Şefkatli olabilmek
Peygamberimiz’in (s.a.v) tüm insanlığa örnek olan şefkati, merhameti ve müminlere olan düşkünlüğü, çocuklara olan tavrında da görülmekteydi.

Şefkat denince akla ilk gelen çocuklardır. Çocuklara karşı şefkat, sevgi ve merhamet göstermede Efendimiz’in (s.a.v) pek çok davranış ve sözleri bizlere rehberlik eder, yüreğimizi genişletir. Peygamberimiz (s.a.v) son derece müşfik bir baba idi. Çocuklarına olan sevgisi ne onu hayatının esas gayesinden ayırmış, ne de çocuklarına karşı olan gerçek sorumluluklarını unutturmuştur. Efendimiz’e (s.a.v) ashabı en büyük oğlunun adına izafe,ten “Ebu’l-Kasım” derdi ve Efendimiz (s.a.v) bundan çok hoşlanırdı. Peygamberimiz’in (s.a.v) tüm insanlığa örnek olan şefkati, merhameti ve müminlere olan düşkünlüğü, çocuklara olan tavrında da çok yoğun olarak görülmekteydi. Peygamberimiz (s.a.v) hem kendi çocukları ve torunları hem de ashabının çocukları ile çok yakından ilgilenmiş, doğumlarından isimlerinin konmasına,

sağlıklarından ilimlerinin artmasına, giyimlerinden oynadıkları oyunlara kadar onlar için tavsiyelerde bulunmuş, hatta bizzat yol göstermiş, ilgilenmişti. Enes (r.a) şöyle rivayet eder: “Aile efradına karşı Peygamber’den daha müşfik hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim’in Medine’nin kenar mahallerinde oturan bir sütannesi vardı. Sütannenin kocası bir demirci idi. Hz. Peygamber sık sık bu aileyi ziyarete giderdi. Eve varınca demircinin izhirle dumanlanmış evine girer, çocuğu kucaklar, öper koklar ve bir müddet sonra dönerdi. Bunu yaptığı zaman da kendisi Arap yarımadasının hemen tamamını kaplayan ve Bizans İmparatorluğunun güney sınırlarına uzanan Medine devletinin tartışmasız yöneticisiydi.”

Torunları Hasan ve Hüseyin’i çok severdi ve onlarla sık sık oynardı. Torunları onun sırtına çıkıp ata binme oyunu oynarlardı. Efendimiz torunu Hasan’ı (r.a) omuzlarında taşırken: “Ey Allahım ben onu seviyorum ve Senin de sevmeni niyaz ediyorum!” derdi. (Buhari ve Müslim). Ebu Hureyre birgün Allah Rasulü ile dışarı çıktıklarını ve Fatıma’nın evine geldiklerinde Peygamber’in Hasan’ı kastederek “Küçük adam orada mı? Küçük adam orada mı?” buyurduğunu ve Hasan’ın geldiğini, kucaklaştıkları sırada Allah Rasulü’nün (s.a.v) “Ey Allahım ben onu seviyorum, Senin de onu ve onu sevenleri sevmeni niyaz ediyorum” buyurduğunu rivayet etmiştir. (Buhari ve Müslim) “Rasulullah Hasan’ı omuzlarında taşırken sahabeden biri Hasan’a ‘Bindiğin binek ne güzel binektir’ dedi. Peygamber ‘Ve sürücüsü ne güzel sürücüdür’ buyurdu.” (Tirmizi)

ÇOCUKLAR NEŞELİYSE MUTLU OLDU, ACILARINA ÜZÜLDÜ

Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmiştir: “Yanında el-Akra b. Habis el-Temim otururken Rasulullah Hasan’ı öptü. El-Akra ‘Benim on çocuğum var, ben onların hiç birini öpmedim’ dedi. Rasulullah ona hiddetle baktı ve ‘Çocuklara merhamet etmeyene kimse merhamet etmez’ buyurdu.” “Efendimiz’in (s.a.v) oğlu İbrahim’in vefatında mübarek gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Abdurrahman bin Avf, ona ‘Sen de mi ağlıyorsun ya Rasulallah?’ diye sordu. Hz. Peygamber ‘İbn Avf, bu merhamettendir’ dedi ve daha çok gözyaşı döktü. ‘Göz ağlar, kalp üzülür, fakat biz sadece Allah’ın hoşnut olacağı sözü söyleriz’ dedi.”

Bu davranışı Peygamber’in herkes gibi bir insan olduğunu ve diğer insanlar gibi acı ve üzüntü duyduğunu göstermektedir. Peygamber de çocuklarıyla beraber yaşadı, onları sevdi, onlarla oynadı, onlarla güldü ve diğer insanların evlerinde çocuklarıyla beraber yaptığı her şeyi yaptı. Onların neşeli zamanlarında mutlu oldu, acılarına üzüldü.

Oğlu İbrahim öldüğünde, yaşlar yüzünden aşağıya yuvarlandı. Sahabiler onu teselli ettiler. Onun başkalarına üzüntülerini azaltmalarını öğütlediğini hatırlattılar, fakat Peygamber şöyle buyurdu: “Hayır, ben bağıra bağıra ağlamayı ve ölünün aşırı övülmesini yasakladım. Sizin bende gördüğünüz sevgi eseridir ve kalpteki merhamettir; merhamet etmeyene merhamet edilmez. Çocuğumuz için üzülüyoruz, gözler yaşla doluyor ve kalp içe doğru kabarmaktadır, yine de Rabbimiz’i üzecek hiçbir şey söylemeyiz. Eğer ölüm herkes tarafından takip edilecek yol olmasaydı ve en sonuncumuz ilk gidenimize kavuşacak bulunmasaydı, İbrahim için bundan daha fazla üzülürdüm” buyurmuştu.

Bütün bu olaylar çocuklarını ve torunlarını çok sevmesine rağmen, prensiplerinden hiçbir durumda fedakarlık etmediğini göstermektedir. Onlara iyi davrandı ve şefkat gösterdi. Fakat onlara olan sevgisinin ve şefkatinin davasını ve prensiplerini etkilemesine hiçbir zaman izin vermedi. Çocukları ile olan ilişkilerinde sıradan bir insan gibi davrandı ve yaşadı; hissi ve bedeni bütün zorlukları ve çileleri geçirdi. Fakat bunları sabır ve azimle karşıladı. Ölçüsünü kaybetmedi ve hangi durumda olursa olsun prensiplerini değiştirmedi. Onun büyüklüğünün esası buradadır.

Tarihte hiçbir insan davranış ve tavırda, iyi ahlakta ve takvada bu yüceliğe erişememiştir. O, herkesten mükemmeldi. Bütün bunlar ahlaki güzellik ve olgunluk ile mükemmel huzur ve mutluluğun kazanılabilmesi için insanlığın Peygamber’den öğrenmesi ve günlük hayatında uygulaması gereken davranışlardır.

Peygamber’in çocuklarıyla olduğu kadar eşleriyle de çok iyi ve samimi ilişkileri olduğuna ve onlarla çok huzurlu ve sakin bir hayat geçirdiğine şüphe yoktur. Evinin bütün atmosferi sevgi, şefkat, iyilik ve takva doluydu. “Peygamber’in (s.a.v) kızı Fatıma Annemiz’in (r.a) çocuklarına olan sevgisi de son derece kuvvetliydi. Hz. Peygamber mescitte namaz kılarken Hasan ve Hüseyin (r.a) içeri girerek dedeleri Efendimiz’in (s.a.v) sırtına oturdular, Efendimiz secdeyi uzattı, başını ancak çocuklar, sırtından inince kaldırdı.” (Taberani)

Semerkand Aile Dergisi / Hanzade Yücel / Ekim 2011 73.SAYI

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu