Şeker portakalı romanı hakkında bilgi verir misiniz?

Şeker portakalı romanı hakkında bilgi verir misiniz?

Şeker Portakalı / Jose Mauro de Vasconcelos
ŞEKER PORTAKALI / Kitap Kritiği – Ayşe Korkmaz

-A-

Yapıtın Adı:
Şeker Portakalı
Yazarı-Çevireni:
Jose Mauro de Vasconcelos-Aydın Emeç
Türü:
Roman
Basıldığı Basımevi ve Tarih:
Can Yayınları-2002
Boyutları:
12,5 cm-19,5 cm
Kapak Resmi:
Pablo Picasso

-B-

YAZARIN YAŞAM ÖYKÜSÜ, SANAT ANLAYIŞI:
Brezilyalı ünlü yazar Jos‚ Mauro de Vasconcelos, 1920’de Rio de Janeiro yakınlarında, Bangu’da doğdu. Çok yoksul olan ailesi, onu Natal kasabasındaki amcasının yanına yolladı.

Orada dokuz yaşındayken Potengi Irmağında yüzmeyi öğrendi ve hep günün birinde yüzme şampiyonu olmanın hayâlini kurdu. Liseyi Natal’de bitirdikten sonra iki yıl tıp öğrenimi gördü. Öğrenimini yarıda bırakıp yeni hayâller peşinde Rio de Janeiro’ya döndü. İlk işi, hafif siklet boks antrenörlüğü oldu. Yaşamı boyunca çeşitli işlerde çalıştı, bu onun yazarlığına büyük katkılar sağladı.

İlk kitabı Yaban Muzu 1940’ta yayımlandı. 1945’te yayımlanan Beyaz Toprak adlı romanı çok beğenildi. Daha sonra Evden Uzakta (1949), Sular Çekilince (1931), Kırmızı Papağan (1953) ve Ateş Çizgisi (1955) romanlarını yazdı. Kayığım Rosinha (1961) ile ününün doruğuna çıktı. En ünlü kitabı Şeker Portakalı (1968) on iki günde yazılmıştı. “Ama onu yirmi yıldan fazla yüreğimde taşıdım,” der yazar. Bu kitaptaki küçük Z‚z‚’nin serüvenleri Güneşi Uyandıralım (1974) ve Delifişek (1963) adlı romanlarında sürer. Bu ünlü yazar 1988’de öldü. José Mauro de VasconcelosYaban Muzu’yla eşine az rastlanır anlatıcılık yeteneğini ortaya koydu. Ardından Şeker Portakalı, Güneşi Uyandıralım, Delifişek, Kayığım Rosinha, Kardeşim Rüzgâr Kardeşim Deniz, Çıplak Sokak, Kırmızı Papağan gibi romanlarıyla ünü Brezilya sınırlarını aştı.

ÖZET:

Roman kahramanı Zeze çok çocuklu yoksul bir ailenin küçük çocuklarından biridir. Olaylar işsizlik yüzünden ruhsal bunalımlar geçiren bir baba, kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenmiş bir ağabey ve ablalar etrafında gelişir. Küçük kardeşi Luis henüz yaşananları algılayamayacak kadar küçüktür. Anne karakteri ise siliktir. Çünkü anne, ailenin geçimini sağlamak için çalışmak zorundadır ve çocuklarına ayıracak hiç vakti yoktur. Kısacası aile fertleri Zeze’yi anlayabilmekten çok uzaktır.

Zeze’nin mahalledeki insanlara yaptığı, çoğu kez zarar verme boyutuna ulaşan, şakalar ve yaramazlıklar, aslında yaşadığı yalnızlık duygusundan kaynaklanır. Ama o çevresindeki insanların söylediği gibi kendini “şeytanın vaftiz oğlu” sanır. Kötü bir çocuk olduğuna inanır. Yüreğindeki sevgi açığını kapatmak için hayali arkadaşlar yaratır. Bunlardan biri bir yarasadır. Diğeriyse yeni evlerine taşındıklarında her çocuğun bahçedeki ağaçlardan birini seçmesiyle ortaya çıkar: Hiç kimsenin beğenmediği bir şeker portakalı fidanı… Zeze, bu hiç de adil olmayan paylaşımda payına düşeni kabullendiğinde artık bir dostu daha olmuştur. Onlara isim takar ve onlarla konuşur.

Aile fertleri dışında Zeze’yle ilgilenen birkaç kişi göze çarpar. Bunlardan biri Edmundo Dayı, diğeriyse Zeze’nin öğretmenidir. Edmundo Dayı ona aradığı sevgiyi değilse de en azından ara sıra para verir ve kendince yeni şeyler öğretir. Öğretmense söylenenlerin aksine Zeze’nin mükemmel bir çocuk olduğu görüşündedir.

Bir süre sonra bir sokak şarkıcısı ortaya çıkar. Zeze onunla birlikte sokak sokak dolaşıp şarkı söylemeye başlar. Bu Zeze’nin severek yaptığı tek şeydir. Adam açık saçık şarkılar söylediği için babası onunla arkadaşlık etmesini istemez. Zeze bunu anlayamaz. Çünkü söylediği şarkıların anlamını bilmez. Bir gün sırf babasını mutlu etmek için ona bu şarkılardan birini söyler. Ve hayatının en kötü dayağını yer. Bu olaya en çok Gloria üzülür; aile fertlerinin onu dövmelerini yasaklar.

Zeze, en büyük dostunu yine bir yaramazlık sonucu tanır. Bu daha çok tehlikeli bir oyundur. Hareket halindeki arabaların arkasına yapışıp rüzgarı ve hızı hissetmek, onun deyimi ile yarasa olmak… Portekizli Manuel Valadares ‘in arabası çok fiyakalıdır. Bu yüzden yarasa olma oyununu bu araba üzerinde denemek için büyük bir istek duyar ve iş başındayken yakalanır. Portekizli poposuna vurup onu çevredeki herkese karşı rezil etmiştir. Yüreği yoğun bir nefret duygusuyla dolar. Sonraları onu daha yakından tanıma şansına sahip olur. Ve bu adam yaşamdaki en çok sevdiği insan haline gelir.

Babasından yediği dayaktan sonra intihar etmeyi düşünür. Ama Portekizli’nin desteğiyle vazgeçer. Ondan kendisini evlat edinmesini ister. Ne yazık ki adamın ömrü buna yetmez. Bir süre sonra ölüm haberi gelir. Talihsiz bir trafik kazası geçirmiştir. Portekizli’nin ölümü Zeze’yi yaşamdan koparır. Daha sonra kendi içinde yaşadığı bir iç savaş başlar. Bu birkaç günlük süreç aynı zamanda Zeze’nin büyüme sürecidir. Hastalığı esnasında şeker portakalının çiçek açtığını öğrenir. Ama artık ne o, ne de yarasa önemlidir. Yaşadığı büyük acı Zeze’yi olgunlaştırmıştır.

KİŞİLER:

Zezè: Baş kahraman, yoksul bir ailenin küçük çocuklarından biridir.
Totoca: Zeze’nin ağabeyidir. Bencilce ve tutarsız davranışlar sergiler.
Edmundo Dayı: Yaşlı bir akrabadır. Ona ailesinden çok daha iyi davranır.
Jandira: Zeze’nin ablasıdır. Zamanını roman okumak ve sevgililerini düşünmekle geçirir.
Gloria: Zeze’nin ablasıdır. Onu ailede en çok seven ve koruyan kişidir.
Bay Arivaldo: Bir sokak şarkıcısıdır. Zeze ile aralarında sessiz bir dostluk gelişmiştir.
Lala: Zeze’nin diğer ablasıdır. Son zamanlara kadar Zeze ile ilgilenmiş ama sonraları ya bıkmış, ya da sevgilisiyle olmayı tercih etmiştir.
Luis: Zeze’nin küçük kardeşi, kardeşlerden en küçüğüdür. Ailede herkes tarafından sevilir.
Luciano: Luciano adındaki yarasa, Zeze’nin isim takıp konuştuğu çok sevdiği arkadaşlarından biridir.
Minguinho (Xururuguinho): Bir şeker portakalı ağacıdır. Zeze, Luciano gibi onunla da konuşur. Hatta onların da konuştuklarını düşünür.
Bay Paulo (Baba): İş bulamadığı için psikolojik sorunlar yaşamaktadır. Bu yüzden çocuklarına karşı yeterince sevecen ve sabırlı olamaz.
Anne: Ailenin geçimini sağlamak için çalışmak zorundadır. Çocuklarıyla ilgilenemez. Bu yüzden romanda arka planda kalır.
Manuel Valadares (Portuga): Zeze’ye sevgiyi, yaşamın sevilebilecek yanlarını öğreten insandır. Onun iyi ve mutlu bir çocuk olabilmesi elinden gelen her şeyi yapar.
Cecilia Paim (Öğretmen): Yaptığı bütün haylazlıklara rağmen onun mükemmel bir çocuk olduğunu düşünen duygulu ve anlayışlı biridir.

ANA DÜŞÜNCE:

Roman “Günün birinde acıyı keşfeden çocuğun öyküsü” cümlesiyle başlar. Bu cümle romanın ana düşüncesidir.

Kitapta bir çocuğun olgunlaşma süreci işlenmiştir. Bu süreç sancılı bir doğumu andırır.

GENEL YARGI:

Yazar küçük bir çocuğun iç dünyasını bütün yalınlığı ile göz önüne sermeyi başarmıştır. Kitabın sonunda olgunlaşmanın ne denli zor bir süreç olduğunu algılıyoruz. Yani ana düşünce çok iyi işlenmiş. Bunun yanı sıra çocuğun yaşamı çok acıklı. Hangi okuyucu bu öyküyü okurken göz yaşlarına hakim olabilir ki?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu