Türkiye’de İç Göçler- İç Göçlerin Nedenleri

Türkiye’de İç Göçler- İç Göçlerin Nedenleri
Yeni yüzyılın başlangıcında Türkiye’nin yapısal problemlerinden bir tanesi de iç göçtür. 1950 yılında şiddetlenmeye başlayan iç göç beraberinde nüfus, istihdam, yaşam kalitesi ve kentleşme açılarından birçok sorunlar getirmiştir.

Nüfus, ekonomik problemler, Çevre şartlarında bozulmalar, siyasi problemler ve savaşlar gibi nedenler ile başlayan göç hareketleri gerek merkezi yönetimi gerekse yerel yönetimleri sosyo-ekonomik açıdan zorlamaktadır.

İç Göçleri sosyo-ekonomik açıdan iç ve dış göç olmak üzere ikiye ayırabiliriz:

1.İç göç: Bir ülke sınırları içersinde, bireyin, bir yıldan az olmamak kaydıyla, yaşadığı ortamı değiştirmesine iç göç denilmektedir.


2.Dış Göç: birey ülke sınırlarının dışında her hangi bir ülkeye yaşadığı ortamı değiştirmek amacıyla gidiyorsa, bu durumda dış göç söz konusu olmaktadır

Göçün Nedenleri

İnsanların doğdukları toprakları bırakıp yeni yerlere göç etmesinin temelinde yatan çok sayıda neden vardır. Genellikle bu nedenleri;
1. Nüfus Problemleri,
2. Ekonomik Problemler,
3. Çevre Şartlarındaki Bozulmalar,
4. Siyasi Problemler ve
5. Savaşlar olarak sıralaya biliriz.

Türkiye’de İç Göç

Türkiye’de iç göçü iki başlıkta ele alabiliriz:
Devamlı göçler
Geçici göçler
Geçici göçler kendi arasında;

Mevsimlik tarım göçü: Kırsal kesimdeki bazı ailelerin büyük şehirlere tarımın yoğun olarak yapıldığı yerlere (özellikle Çukurova yöresine) yaptıkları geçici göçlerdir.

Mevsimlik tarım dışı göç: Kırsal kesimdeki bazı ailelerin büyük şehirlere yaz turizminin geliştiği yerlere (özellikle Antalya yöresine), ve inşaat bölgelerine (özellikle İzmir dolaylarına) bir müddet çalışmak için yapılan göçlerdir.

Yaylacılık: Yaylaya çıkma olayı da mevsimlik göçler arasında yer alır. Bazı bölgelerimizde (Doğu Anadolu, Karadeniz ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri) insanların hayvanlarını otlatmak için yaz mevsimlerinde bitki örstü bakımından zengin ve genelde yüksek olan yerlere çıkmaları ve sonbaharda geri dönmeleridir. Bazı bölgelerimizde (Akdeniz) ise yazları serinlemek amacıyla yüksek ve serin yerlere çıkmaları ve yaz bitiminde geri dönmeleridir.
Mevsimlik göçlerle Adana, Mersin, Hatay, Aydın, Muğla, Antalya gibi merkezlerde, yaz ile kış mevsimleri arasındaki nüfus miktarlarında önemli değişmeler olmaktadır.

Mevsimlik Göçlerin Özellikleri

1.Genellikle genç nüfus göç etmektedir.
2.Erkek, nüfus kadından daha fazla göç etmektedir.
3.Göç edenlerin çoğu sanayi ve hizmet sektörlerinde çalışmaktadırlar.
4.Göç sonucunda kentlerde hızlı nüfus artışı meydana gelmektedir.
5.Sanayileşme göçü arttırmaktadır.
6.Kentleşme hızı sanayileşme hızından daha yüksektir.
7.Bölgelerin toplam nüfusu ve nüfus yoğunluğu göçlerle hızla değişmektedir.

Mevsimlik işçi Bu açıdan baktığımızda göç kavramının iki yönü olduğu görülmektedir. İlk yön, göç alan iller iken ikinci yön ise göç veren illerdir. Bu durumda göçün mekân boyutu oluşmaktadır. Yani mekân açısından farklılık söz konusu olduğunda, daha iyi durumda olan mekâna doğru nüfus hareketi gerçekleşmektedir.

Türkiye’de iç göçler genellikle Kars, Tunceli, Bitlis, Ağrı, Muş, Bingöl, Şırnak, Adıyaman, Mardin, Sivas, Gümüşhane, Ardahan, Yozgat, Kütahya, Uşak, Burdur, Isparta, Maraş, gibi illerden İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Ş.Urfa, Antalya, Mersin, Konya, Samsun, Gaziantep, Diyarbakır gibi illere yapılmaktadır. İç göç, ülkemizde özellikle sanayileşmiş merkezlere daha fazla yapılmaktadır.

Türkiye’de iç göçler genellikle belli bir takım merkezlere yapılmaktadır. Daha çok kırsal yerleşmelerden kentlere doğru olan iç göçün hep aynı merkezlere yapılması, zamanla buralarda bir doygunluğa yol açmakta ve iç göç bu merkezlere yakın yerlere doğru kayma göstermektedir.

Türkiye’de Göç Hareketi Özetle Aşağıdaki Gibidir

1935 nüfus sayımına göre, 1,1 milyon civarında göç eden nüfusumuza sonraki yıllarda önemli katılımlar olmuştur. Nitekim göçe katılan nüfus, 1940–1945 yılları arasında 1,3 milyon, 1950–1955 yılları arasında 2,5 milyon (Toplam nüfustaki payı %10,4), 1955–1960 yılları arasında 3,1 milyona (toplam nüfustaki payı%11) çıkmıştır.

Türkiye’de iç göç hareketinin şiddetlenme dönemi 1950 olarak kabul edilmektedir. 1950 yılına kadar il içi göç ve mevsimlik işçi göçü ile karşılaşılan ülkemizde, bu yıllarda başlayan ekonomik canlanma ile il dışı göç ortaya çıkmıştır. 1950’den sonra tarımda kaydedilen gelişmeler ile birlikte karayolu, liman, hidroelektrik santrallerin inşası ve sanayi bölgelerinin oluşturulması gibi yeni iş sahalarının açılması iç göçü tetiklemiştir.

1960–1965 yılları arasında göç eden nüfus oransal olarak en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Bu dönemde, 4 milyona yakın kişi (toplam nüfustaki payı %16,1) göç etmiştir. 1970’den sonra ise, iç göç artışında nispi bir azalma görülmüştür. 1975–1980 döneminde 2,7 milyon kişi göç etmiştir. Toplam nüfustaki pay ise %7,1’e gerilemiştir.

1980–1985 döneminde 2,8 milyon kişi göç ederken, iç göçün toplam nüfustaki payı %6,5’e düşmüştür. Son olarak 1985–1990 dönemini dikkate aldığımızda ise, göç eden kişi sayısının tekrar yükseldiğini görmekteyiz. Bu dönemde 4,1 milyon kişi göç etmiş ve toplam nüfustaki pay %8,1’e çıkmıştır. Gerçi iç göç değerlerinde 1960–1975 dönemine nazaran nispi olarak azalma söz konusudur.

Ancak Türkiye için iç göç hala vardır. Ve iç göçler ülke nüfusunun yeniden dağılımını ortaya çıkartır. Bu nedenle her ne kadar nispi olarak düşmüş olsa da sonuçları itibariyle iç göçler hem sosyal hem de ekonomik açıdan önemini muhafaza etmektedir.

1955–1960 arasında göç vermede ilçe merkezleri önemli yer tutarken 1970–1975 devresinde göç vermede ilçe merkezleri yerine köy ve bucakların önem kazandığı görülmektedir. Söz konusu değişim, eskiden beri nüfus çekim merkezleri olan büyük şehirlerin cazibelerinin devam etmesiyle birlikte, artık iller içinde mahalli merkez durumunda olan bazı ilçe merkezlerine de gitmenin önem kazandığını yansıtmaktadır. Böylece Türkiye’deki iç göçlerde nüfus alanlarda da önemli değişim meydana gelmektedir.

Türkiye’de iç göçün başlamasına etki etken temel faktörler;

1.Nüfus artışı
2.Tarım tekniklerinin gelişmesi
3.Parçalanan Tarımsal Alanlar
4.Arazi kamulaştırma çalışmaları
5.Kalkınma projeleri
6.İmalat sektörünün gelişmesi
7.Ulaştırmanın gelişmesi
8.Huzursuz ortam olarak sıralanabilir.

Göçün sonuçları

Göçün meydana getirdiği ve getireceği sosyo-ekonomik sonuçları vardır. Bu sonuçlar etkilerine göre aşağıda açıklanmıştır. Bu açıklamaları Türkiye temel alınarak yapılmıştır. Yani bu başlıkta Türkiye’deki göçün sonuçları incelenecektir.

Nüfus Yönünden

Yaşlı nüfus göçten etkileneceklerin başında gelmektedir. Bu nüfus, değişime hızlı bir biçimde ayak uyduramamaktadır. Bunlar göç kararına duygusal ve hatıralar penceresinden bakmaktadırlar. Hal böyle olunca göç fikrine yaşlı nüfus olumsuz bakmaktadır. Yaşlılar göçe iştirak etmemektedirler.

Eğer baraj projeleri gibi nedenlerden ötürü göç etme durumuyla karşılaşırlarsa, yeni yerleşim yerlerine, fizik ve sosyal çevreye daha güç alışma ve uyum sorunları ortaya çıkmaktadır. Özellikle kırsal kesimden göç edenler kent ve ilçe merkezlerinde yerinde üretim geleneklerini devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Bu durum ise kır ve kent kültürü arasında çatışma meydana getirmektedir. Yaşlıların göçten sonra etkilendikleri bir husus kırsal alandaki meşguliyetlerini kaybetmeleridir. Yeni yerleşim yerlerinde iş olarak nitelendirdikleri faaliyetlerde bulunamamaktadırlar.

Göç eden bireylerin, geldikleri yerlerle bağlantıları kesilmediğinden, göç edilen ve varılan yerlerin kültürlerini taşıyan, ara kültüre sahip bireyler oluşmaktadır. Böylece kentlerin nüfus potansiyelini oluşturan geniş kitlelerin sahip oldukları değerler kentlere yayılmaya başlamıştır. Sonuçta, kentler gün geçtikçe büyüyüp köyün değerlerini taşımakta iken, köylerde de nüfus azalarak kentin ve teknolojinin oluşturduğu gelişimlere açılmaktadır.

İstihdam Yönünden

Göç eden nüfusun en büyük problemi iş üzerinedir. Bu nüfusun eğitim düzeyi düşüktür. Sahip oldukları bilgi birikimi tarımsal yapıya uygun olduğu için, bunların kent ortamında kullanmalarına imkân bulamamaktadır. İlk aşamada vasıfsız işçi pozisyonunda işsiz olarak yeni yerleşim birimine gelmektedirler. Mersin ili için yapılan 424 göç eden kişi ile ilgili araştırmada; bireylerin %85’i ilkokul ve daha alt düzeyde eğitime sahiptir. Bu araştırmada kente gelenlerin vasıfsız olduğu düşüncesi doğrulanmaktadır. Sermaye birikimiyle gelenler ticaret ile uğraşmaktadırlar. İşlerini büyütmek amacıyla göç edenler, küçük ve orta ölçekli işletmeler kurarak üretim faaliyetlerinde bulunmaktadırlar.

1992’de göç eden hane halkının toplam 2854 kişi üzerinde yapılan çalışmada istihdam yapısı ortaya konulmuştur. Deneklerin tümü göz önüne alındığında %15,7’si devlet memuru, %41’i işçi ve %32,7’si serbest çalışmaktadır. Göç edenlerin istihdam yapısının ağırlığını işçi kesimi oluşturmaktadır.

Yaşam Kalitesi Yönünden

Göç kararının temelinde yatan düşünce yaşam kalitesinin arttırılmasıdır. Özellikle kıt doğal ve ekonomik kaynakların bölüşümündeki dengesizlikler insanları göçe itmektedir. Yeni yerleşim birimlerinde daha fazla elde edilmesi ümit edilen kaynaklarla göç edilen yere nazaran yaşam kalitesinin artacağı düşünülmektedir. Ancak göz ardı edilen hususlar vardır. İlki kırsal bölgelerde ev için üretim yapılmaktadır.

Göç sonucu daha önce kendilerinin ürettikleri malzemelerin dışarıdan satın alınması gerekmektedir. İkinci daha önce aile ekonomisi çerçevesinde üretici olan aile bireyleri, kentlerde tüketici durumunda olmaktadırlar. Böylece ailelerin geçimi daha da güçleşecektir. Üretime katkı sağlayan bireylerin, kent yaşamında üretime katkı sağlamaları zaman alacak ya da kısa vadeli çözümler ile katkı sağlanmaya çalışılacaktır.

Yaşam kalitesinin göç üzerindeki etkisi bilinen bir gerçektir. Yaşam kalitesi yüksek olan kırsal kesimlerden göç olmamaktadır. Bu durum Oktik’in yaptığı alan çalışmasında ortaya konulmuştur. Çalışma Muğla’nın orman ve deniz kıyısındaki beş köyünde göç olgusu üzerine yapılmış olup göç ile ilgili olarak şu yorumlara yer verilmiştir:

“Araştırmanın yoğunlaştığı bu beş köyde yurtdışına işçi olarak kimse gitmemiştir. Nedeni sorulduğunda alınan cevap bu köylerdeki yaşam şeklinin Almanya’dan daha iyi olduğu inancıdır. Ancak bu beş köyde göç olmamasının temel nedeni ekonomik girdilerin Türkiye ortalamasından yüksek olmasıdır. Bu köylerin tümünde yol, su, yetersiz telefon santrali gibi problemler olmasına karşın köylerin tümünde yöre tüketimine, turizme ve sanayiye yönelik tarım yapılmakta olup bunun yanı sıra köylerin arıcılık, hayvancılık ve zeytincilikten elde ettikleri gelirler hem yüksektir, hem de köylüye bağımsız ve kaygısız hareket edebilme imkânı vermektedir. Bu ürünlerin aracı olmaksızın ya yöre pazarları aracılığı ile ya da direk otellere satılması sonucu köylü kar mantığına dayalı olarak üretim yapmaktadır.”

Kentleşme Yönünden

Bugün sanayileşme süreci içersinde kabul edilen gerçek kentleşmenin bunun bir uzantısı olan göçün durdurulamayacağıdır. 1920’lerde ülke nüfusunun %90’ı kırsal kesimde yaşarken 1990’larda bu oran %50’ye düşmüştür. Kırsal kesimin ülke genelinde ulusal gelirdeki payı 1960 yılında %55,4 iken 1990 yılında bu oran yaklaşık %16 civarına düşmüştür. Kentlerde yaşayan nüfus bakımından Dünyada 13.sırada bulunan Türkiye’de 1997 nüfus sayımına göre 62,8 milyon kişinin 40,6 milyonu kentlerde yaşamaktadır.

Göçlerin bu hızla devam etmesi sonucu 2000’li yıllarda Türkiye nüfusunun %85’inin kentlerde yaşaması beklenmektedir.

Kentlerin hızlı bir biçimde büyümesi kentsel gelişmenin kontrol edilmesini zorlaştırmıştır. Kontrolsüz kentsel büyüme nedeniyle konut, su, kanalizasyon, ulaşım, okul ve sağlık hizmetlerinin sağlanması daha pahalı olmuştur. Büyük kentlerin ulaşım, konut, temiz içme suyu, kanalizasyon sorunu ile karşı karşıya bulunduğu bir gerçektir.

Kentlerin ısıtılmasında kullanılan yakıtlar ile ulaşım araçlarının havaya bıraktıkları atıklar ve sınaî kuruluşlarının kentler içinde bulunması dolayısıyla ortaya çıkan atıklar kentlerin doğal çevresini bozan ve kentsel çevre kirlenmesini tahammül edilemez boyutlara ulaştıran faktörler olmuştur.

Özellikle düzensiz kentleşmeden ve göçlerden doğan sorunlar çok değişiktir. Aslında alt yapıdan genellikle yoksun olan kentlerin, hızlı bir nüfus artışı nedeniyle konut sağlama, temiz su ve sağlık hizmetleri, okul ve ulaşım, eğitilmiş personel, çöp ve enerji sorunlarını çözme bakımından ne kadar yetersiz kalacağını kestirmek zor değildir. Çünkü plansız yerleşim bölgelerini düzeltmek, ilkel yaşam koşullarını iyileştirmek çok güç olduğu gibi, kaybedilmiş sağlıklı bir çevreyi de özellikle fiziksel mekân olarak yeniden kazanma olanağı hemen hemen hiç yok gibidir. Bu etkilerin ortadan kaldırılması için nüfus hareketlerine göre tedbirlerin alınması gereklidir. Bunun için göç olgusunun nedenlerinin kentler ve bölgeler açısından tespit edilip yorumlanması gerekmektedir.

Özetle, hızlı kentleşmenin kentsel arazi üzerindeki etkileri bozucu ve yıpratıcı niteliktedir. Zamanla aşınma, yoğun ve hor kullanma, başıboş bırakma ve üzerine eğilmeme sonucu kentsel yerleşmeler engellenemez biçimde çürümekte, bozulma bireysel ilişkilere de yansımaktadır. Her ne kadar çürüme belli yörelerde gerçekleşiyor izlenimini verse bile, etkisinin kentin tümü üzerine yayılmakta olduğu yadsınamaz. İşte kentsel toprağın çevresel, sosyal ve ekonomik kalitelerinde hızla inişe geçiyor olması kent plancısına yeni baştan düzenleme ve onarma çabalarında, gelişmeleri ayrıntılarını anlama ve kavrama sorumluluğunu yüklüyor.

Fiziksel tasarlama ve yeniden yapılanma çalışmalarında bir yöredeki binaların, sokakların, kanalizasyon sisteminin düzeltilmesi, onarımı ya da yeni baştan yapılanmasından sorumlu planlamacının kenti tümüyle sağlıklı bir yapıya kavuşturabilmesinin araçlarından biri kentsel yenilemedir. Yenileme çabaları çerçevesinde planlamacının sorunu salt yöredeki çürümekte olan yapıların düzeltilip, onarımından ibaret değildir. Aynı derecede önemli olan, değer kaybına uğramış kentsel yörelerde toplumsal yozlaşmayla çürüme sonucu artan toplumsal sorunların önüne geçebilmektir. Bu durumda göçün sebep olduğu çevresel ve toplumsal maliyeti göstermektedir. Bu maliyetin sonucu olarak, aslında, kentlerimiz birer şehirlileşemeyen şehirler haline gelmiştir.

Alıntı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu