Ürün olarak bilimin, etkinlik olarak bilimle karşılaştırılması nasıl olur?
İLİME FARKLI YAKLAŞIMLAR
Bilim felsefesinin bilimin yapı ve işleyişini açıklaması iki yaklaşım altında toplanabilir.
*Bilimi bir ürün olarak ele alan yaklaşım
*Bilimi bir etkinlik olarak ele alan yaklaşım
Bunlarda birincisi bilimi ve bilimsel kuramı olmuş bitmiş bir ürün olarak görür.Diğeri ve konumuzun temelini teşkil eden yaklaşım ise bilimi olmuş bitmiş bir ürün olarak değil de bir süreç ve etkinlik olarak ele alıp bu sürece katılan tüm öğeleri dikkate alır.
Ürün olarak bilim yaklaşımı bilimi anlamak için, bilim diye ortaya konmuş eserleri (ürünleri) ele alır.Onun yolunu da bilim eserlerini mantıksal açıdan çözümlemekte görür.Bu çözümlemenin malzemeleri bilimin önermeleri olduğundan, yapılacak iş bilimlerin dillerini incelemek ve yöntemlerini belirtmektir.
Bu yaklaşımın önde gelen temsilcileri Reichenbach ve Carnap’tır.Bu düşünürler bilimselliğe ölçütler getirmeye, bilimi ve felsefeyi metafizik tortulardan ayıklamaya çalışmışlardır.Her iki filozof bu ölçütlerden ikisinin anlamlılık ve doğrulanabilirlik olduğunu belirtmişlerdir.
Bu filozoflara göre bir önermenin anlamlı olabilmesi için doğrudan olgusal bir dille ya da sembolik mantık diliyle ifade edilmiş olması gerekir.Doğrulanabilirlik ilkesine gelince, bu ilkeye göre bir önermenin doğru olup olmadığı, o önermenin içeriğinin olgularla desteklenmesine bağlıdır.Duyumlarla ilgili olmayan tüm önermeler metafiziktir,anlamsızdır.
Bilim,gözlem ve deney yoluyla doğrulanabilir olan önermeler sağlar.Bilimi metafizikten ayıran özelik budur. Metafizik ne doğrulanabilen ne de yanlışlanabilen önermelerden oluşur.Örneğin evrenin sınırlarını belirten bir önerme olgusal olarak doğrulanabilme içeriğinden yoksundur, dolayısıyla anlamsız bir önermedir.
ETKİNLİK OLARAK BİLİM,KUHN ve PARADİGMALAR
Bu yaklaşım, bilimi bir süreç ve bilim adamlarından oluşan bilimsel topluluğun etkinliği olarak değerlendirir.Bilimi etkinlik olarak incelemek,onu,tarihi ve toplumsal boyutlarında ele almak demektir.Bu ele alış tarzı şu tür soruların cevaplarını aramayı gerektirir:Bilim,bilim adamları tarafından nasıl yaratılmaktadır? Bilim adamlarının kişilik ve özelliklerinin bilim üzerinde bir etkisi var mıdır? Bilim,içinde doğduğu kültürel etkinliklerle nasıl bir ilişki içindedir?
Temsilciliğini Kuhn’un ve Toulmin’in yaptığı bu yaklaşım,bilimi rasyonel bir faaliyet olarak görmez.Bundan dolayı bilimsel araştırma sürecine katılan tüm öğeleri özellikle de bilim dışı öğeleri hesaba katar.Bilimin ne olduğunu anlamak için bilim adamları topluluğunun iç yapısını, inaçlarını,içinde yaşadıkları toplumdaki araştırma gruplarına bakış tarzlarını, bilim ve toplum arasındaki karşılıklı ilişkileri incelemek gerektiğini ileri sürer.Bilim adamlarının psikolojisiyle ,bilimsel topluluğun sosyolojik özelliklerinin bilimi anlamada önemli rol oynadığını vurgular.
T.Kuhn, “The Structure of Scientific Revolutions” (Bilimsel Devrimlerin Yapısı) adlı yapıtında belirli bir tarih yahut felsefe görüşüne dayanarak “bilim” veya “ilerleme” olarak gösterilen birçok sonucun ne kadar yanıltıcı olabildiğini göstermeyi amaçlamaktadır.Ona göre bilim, devrimsel sıçramalar yaparak ilerler,evrimsel bir süreç izleyerek ilerlemez.Kuhn bu eserinde pozitivistlerin ve materyalistlerin öncülüğünü yaptığı,“bilimin ilerlemekte olduğu” tezini temelden sarsmıştır.(2)
Kuhn’a göre bilim toplulukları, bilimde varılan en son aşamayı daima varılabilecek en son ve en mükemmel aşama olarak gösterme eğilimindedir.Ve bunun da bilimin tarihini geriye doğru tekrar yazma yani bir yerde onu tahrif etme anlamına geldiğini belirten Kuhn’a göre bu eğilim zamanla yaygın bir alışkanlık, bir tür ideoloji haline gelmiştir. Ve bu yanılsamanın bilimsel bilginin doğasını etkileyecek kadar tehlikeli hale geldiğini ve tarihsel verilerin böyle bir bilgi ve ilerleme kuramını kesinlikle desteklemediğini öne sürmüştür. Kuhn,bilimsel ilerlemenin en kesin dayanağı olduğu iddia edilen ampirist bilgi kuramının bir gereği olarak bilimin tarihini de kendilerine göre yeniden yazanlara karşı,aynı tarihe bakarak bambaşka bir ilerleme yapısının ve bambaşka felsefi sonuçların oluşturulabileceğini kanıtlama çabasındadır.
İnsanlık için neyin doğru,neyin ilerleme olduğunu belirleyen yalnızca bir yöntem değil,içinde bilim yapılan dünyanın,toplumun ve tarihin koşullarıdır.Bilim adamları Kuhn’un belirttiği gibi öğretmenlerinden , ders kitaplarından, içerisinde bulundukları bilimsel topluluktan edindikleri önyargılarla,inançlarla dünyaya bakarlar. Bunun için de bilimi anlamak için bilim adamları topluluğunun etkinliklerine bakmak gerekir.
Kuhn,işte bu bakış açısına kuram,yöntem ya da varsayıma paradigma adını verir.Genel bir tanımla paradigma,kuramsal varsayım ve yasalarla,bu varsayım ve yasaları uygulanmaları için belirli bir topluluğun üyeleri tarafından benimsenen yöntem ve tekniklerden meydana gelir.Bir paradigma içinde hem temel sorular hem de cevapların çerçevesi bellidir.Kuhn’a göre bilimsel teoriler aslında paradigmalardır. Birbirleriyle sürekli bir yarış halinde olan farklı bilimsel dünya görüşleri veya yerleşik düşünce kalıpları olan bu paradigmalar birer karşılaştırma modelleridir.Bu modelleri olaylarla karşılaştırmak için kullanırız. Bu nedenden ötürü onların doğru veya yanlışlıklarından söz edilemez.Onlar için kullanılabilecek ifade “oldukça kullanışlı, yeterince kullanışlı değil” biçiminde olmalıdır.
Paradigma,bilim adamının dış dünyaya bakışını belirleyen bir kuramdır.Newton’un mekaniği,Copernicus’un güneş merkezli sistemi ya da herhangi bir kuram paradigma olabilir.İşte bu paradigma yeterli sayıda bilim adamı tarafından kabul edilince, Kuhn’a göre söz konusu bilim dalı ve bir bilim topluluğu oluşur.
Zaman geçtikçe bilim adamlarından birinin kuramı ön plana çıkar.Doğadaki olguları açıklama gücü oldukça yüksek olan ve ileri düzeyde araştırmalar yapılmasına izin veren bir bakış açısı,bir yöntem ya da bir varsayım kendini kabul ettirir. Bilim adamları artık kabul edilen kurama göre alandaki problemleri çözmeye başlar,ayrıntılarla ilgili açıklamalar getirirler.Kuhn, paradigmaya sahip bilim dallarının dogmatik bir yapıda olduklarını ve kendi bilim yapma yöntemleri ve teorileri dışındaki bilgilere kapalı olduklarını ileri sürmektedir.Çünkü her paradigma, sorulacak soruları ve verilecek cevapları kendi sistemi içinde önceden belirler. Sözgelimi bir paradigma eski bir soruyu önemsizleştirebilir hatta akıldışı bulabilir.Paradigma zaten, çözümleri bulunduğu kabul edilen problemlerin seçimi için gerekli bir kriterden ibarettir.
Kuhn, belirli bir süre boyunca normal bilim yapan topluluğun araştırmalarının yani yürürlükte olan bir paradigmanın, olgu ve olaylar karşısında gücünü gittikçe yitirerek daha sonra yavaş yavaş bir takım anormalliklerle, uyuşmazlık ve uygunsuzluklarla karşılaştığını söyler.Zaman geçtikçe benimsenen paradigma tarafından çözülemeyen birtakım problemler ve bunların ardından da bir bunalım ortaya çıkar.Geçerli paradigmanın bunalıma düşmesinin ardından, kavramsal bir devrimle onun yerini yeni bir paradigma alır. Copernicus’un güneş merkezli sistemi ortaya çıkıncaya kadar,Batlamyus’un yer merkezli sistemi paradigma olmuştur. Ancak zaman geçtikçe yer merkezli sistemde bazı uyuşmazlıklar ve anormallikler ortaya çıkmaya başlayınca,güneş merkezli sistemin paradigma olarak benimsendiği görülür.(Bilim adamları başlangıçtaki anormallikleri ve uyumsuzlukları göz ardı ederler, bunları görmemeye başlarlar. Kuhn’a göre bilimsel faaliyet işte bundan dolay rasyonel bir faaliyet değildir.) Kuhn’un paradigma kavramı,olaylarla karşılaştırılan teorik-kavramsal sistemler anlamına gelmektedir.Örneğin, Newtoncu kavramlar sistemi,200 yıl sonra yerini bir başka kavramsal sisteme,izafiyet teorisine, terk etmiştir.Yani Newton mekaniği yanlış olduğu ya da yanlışlandığı için değil; olayları açıklamaya yetmediği için terk edilmiş bir paradigmadır.
Yeni paradigma,ortaya çıktıktan sonra önceki paradigmayı benimseyen bilim topluluğu tarafından tepkiyle karşılanır.Bu arada yeni paradigmayı ortaya koyan bilim adamının çevresinde onun bakış açısını benimseyen bilim adamları dolmaya başlar. Aralarında çekişme vardır.Bu çekişme yaşlı bilim adamları öldükten sonra biter.
Şu halde bilimsel gelişme süreci Kuhn’a göre bir paradigmadan diğerine geçişle gerçekleşir.Bir paradigmadan diğerine geçişte ise psikolojik ve sosyolojik,bilim dışı faktörler işe karışır.Kuhn,bir paradigmanın yerine bir diğerinin geçişini bilimsel devrim olarak niteler.Eski paradigma içinde baskısı duyulan bir takım anomalilerin,yani alışılmışın dışındaki soruların cevaplandırılmasında gitgide artan güçlüklerle karşılaşılması,geçişe veya devrime neden olur.
Kuhn’a göre, bilimsel çabaların çok büyük kısmını eleştiriyle,devrimle alakası olmayan egemen paradigmayı geliştirme amacı taşıyan normal bilim konusundaki çalışmalar oluşturmuştur.Bu görüşe göre,bilimin ilerlemesinde ve ilmi keşiflerde evrensel ve rasyonel bir mantık aramanın yersiz olduğu,bilimin ilerlemesinin onu yapanların psikolojik ve sosyolojik tercihlerine bağlı olduğu iddia edilmektedir.Kuhn, bir bilim adamının kullandığı kavram sistemini, içinde bulunduğu kültürün bir yansıması olduğunu ileri sürmüştür.Bilimsel bilginin de esasen, tıpkı dil gibi bir grubun müşterek mülkü ya da bir hiç olduğunu söyler.Kültürel arka plan göz ardı edilemez.Bu anlamda Kuhn’un yaklaşımına kültürel rölativizm denebilir