Cumhuriyetten günümüze sanayii gelişimi nasıl olmuştur?

Cumhuriyetten günümüze sanayii gelişimi nasıl olmuştur?

Ülkemizde sanayileşmenin temeli Cumhuriyet döneminde kurulan kamu iktisadi
teşekkülleri ile atıldıysa da, sanayiin miladını 24 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğe giren
Ekonomik stikrar Programı oluşturmaktadır.

24 Ocak 1980 Ekonomik stikrar Programı ve devamında izlenen politikalar, 1963
yılında başlayan beşer yıllık planlı dönemlerden farklı olarak, ekonomi ve
sanayileşmede daha köklü bir değişikliğin başlangıcı olmuştur.
Para, maliye, dış ticaret ve döviz kuru politikalarında radikal değişiklikler yapılmış ve
“ithal ikamesine dayalı-iç piyasaya yönelik” sanayileşme yerine “ihracata dayalı-dışa
yönelik” sanayileşme yönünde bir dönüşüm gerçekleştirilmiştir.
Bu hedef doğrultusunda, 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren sanayi sektöründe
altyapı yatırımları hızlandırılmış, daha elverişli koşullarda kaynak ihtiyacını
karşılayabilmek için “yap-işlet-devret” modeli devreye sokulmuştur.
Tasarrufları sanayiye yönlendirmek amacıyla 1981 yılında Sermaye Piyasası Kurulu
oluşturulmuş, bankacılık hizmetleri modernleştirilmiş, ulaştırma ve haberleşme
hizmetlerinin iyileştirilmesine hız verilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli şletmelerin (KOB ) verimliliklerinin, katma değer içindeki
paylarının ve uluslararası rekabet güçlerinin artırılmasına yönelik çalışmalara ağırlık
verilmiştir.
KOB yatırımlarına kredi, vergi istisnası ve KDV desteği gibi yardım unsurlarından
faydalanma olanağı getirilmiştir.
Ayrıca, ihracata yönelik yeni düzenlemeler ve döviz kazandırıcı faaliyetlerin teşvik
edilmesi, sanayiinin rekabet gücü kazanmasını ve ihracatın artmasını sağlamıştır.
Serbest bölgeler ve uluslararası fuarlar, sanayiinin gelişmesinde ve dünya
pazarlarıyla bütünleşmesinde etkili olmuştur.
Organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin kurulması ve yaygınlaştırılması
çabaları giderek daha çok destek görmektedir.
Çeşitli bölgelerdeki 372 küçük sanayi sitesinde bulunan toplam işyeri sayısı, 2003 yılı
sonu itibariyle 84 bin 313’e ulaşmıştır. Ayrıca 2003 yılı sonu itibariyle toplam 18 bin
137 hektar büyüklüğünde 76 adet organize sanayi bölgesi hizmete açılmıştır.
Bu çabalar sonucunda Türkiye’nin toplam ihracatında sanayi ürünlerinin payı, 1980
yılında %36’dan 2003 yılında %93.1 düzeyine yükselmiştir.

hracatta lokomotif görevini ise Tekstil, metal eşya, demir-çelik, otomotiv ve gıda
sektörleri yapmaktadır.
Gayri Safi Yurt çi Hasılanın (GSY H) 2003 yılı sektörel dağılımında, imalat sanayi
sektörünün payı %20’lerdedir.
Ancak sektör, ekonomide krizlerle gelen şoklardan da olumsuz etkilenmiştir.
2000 yılında, Türk Lirasının reel değerinin beklenenin üzerinde artması, iç talebin
hızla yükselmesi, ham petrol ve doğal gaz gibi enerji ürünlerinin fiyatlarının artması,
Euro/ABD Doları paritesindeki gelişmeler ve cari işlemler açığının program seviyesini
aşması, bazı önemli kamu işletmelerinin özelleştirilmelerinde gecikmeler, finans
sektörünün sağlıksız yapısı ve kamu bankalarının neden olduğu sorunlar, Kasım
2000 ve şubat 2001’de olmak üzere arka arkaya iki krize yol açmıştır.
Bunun sonucunda, faiz oranları yükselmiş, dalgalı kur sistemine geçilmiş ve Türk
Lirası devalüe edilmiştir.
Bu durum ekonomide belirsizlik yaratmış, iç talebi daraltmış ve tüm sanayi
sektörlerini olumsuz etkilemiştir.
Sektör her kriz sonrası olduğu gibi yeniden yapılanma ve onarım sürecine girmiştir.
2001 yılında sanayide yaşanan yüksek daralmayı takiben, 2002 ve izleyen yıllarda
sektör süreklilik arz eden büyüme temposu yakalamıştır.
ç talepte gözlenen kısmi iyileşme ve ihracat performansındaki devamlılık sayesinde,
2002’den itibaren imalat sanayii üretim ve kapasite kullanımı büyük ölçüde artmıştır.
Üstelik 2001 yılında yaşanan mali krizden sonra sanayi üretiminde başlayan
canlanma kesintisiz devam etmektedir.
malat sanayi üretimi 2002 yılında %10.8, 2003 yılında ise %9.4 oranında artmıştır.
2002 yılında %75.8 olan imalat sanayi ortalama kapasite kullanım oranı, 2003 yılında
%78.3’e yükselmiş, 2005’te ise % 80’lerde seyretmiştir.
hracattaki pay
2000
2002
Tekstil-Giyim
39,5
36,9
Demir-çelik
7,4
8,1
Otomotiv
6,4
10,7
Gıda
6,0
4,9

Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye arasında 1996 yılından itibaren yürürlüğe giren
Gümrük Birliği Antlaşması, Türk sanayiinin rekabet gücünü olumlu yönde etkilemiştir.
Türk sanayi; elde ettiği tecrübe ve birikimlerle Ortadoğu, slam ülkeleri ve 1990
sonrası dönemde bağımsızlığını kazanmış Orta Asya Türk Cumhuriyetleri başta
olmak üzere, tüm dünya ülkelerinde ortak yatırımlara girişebilecek düzeye ulaşmıştır.
Ancak sektör sermaye birikimini önemli oranda arttıracak katma değer artışında
istikrarlı bir çizgi yakalayamamış buna karşılık kriz dönemleri hariç ürünlerini önemli
oranda ihracata kanalize edebilmiştir. Keza büyüme dönemlerinde özellikle ara malı
ithalatı başta olmak üzere ithalat girdilerini arttırmıştır.
1999
2000
2001
2002
Katma Değer Artışı

-5,7
6,4
-8, 1
10,4
Kapasite Kullanım
Oranı
72,4
75,9
70,9
75,7
thalat Artışı
-13,1
29,8
-26,2
25,1
hracat Artışı
-0,5
6,7
13,2
13,8
Sürdürülen politikalar ve yapısal reformlar, bu hedeflere ulaşmanın yanında
makroekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülmesinde önemli rol oynayacaktır.
Türkiye ekonomisinde özel sektör faaliyetlerinin güçlendirilmesi, Hükümetin genel
makro ekonomik istikrar programındaki temel unsurlardan biridir.
Doğrudan yabancı yatırımlar bu süreçte çok önemli rol oynamakta, küresel piyasada
ülkenin rekabet gücünü artırmak suretiyle ekonomik büyümeyi ve gelir yaratılmasını
canlandırmaktadır.
Ancak, doğrudan yabancı sermaye girişi halen Türkiye’nin potansiyel seviyesine
ulaşamamış ve bu nedenle de yerel iş ve istihdam fırsatları kısıtlı kalmıştır.
Yatırımcıların karşılaştığı yasal ve idari engelleri ortadan kaldırarak ülkemizdeki
genel yatırım ortamının iyileştirmek amacıyla, 2001 yılının sonunda, Yatırım
Ortamının yileştirme Reform Programı başlatılmıştır. Son dönemde, yatırım
ortamının iyileştirilmesi amacıyla çeşitli mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır.
Sanayiinin Yapısı
Son yıllardaki özelleştirmeler neticesinde kamu sektörünün imalat sanayii içindeki
payı giderek sıfır noktasına doğru gelmektedir.
Gıda, çimento, petrol ürünleri, petrokimya, ana metal, makine imalat, demir-çelik,
kağıt, elektronik, otomotiv, tekstil ve orman ürünleri başta olmak üzere pek çok üretimsektöründe özelleştirme faaliyetleri tamamlanmış yada özelleştirmenin son
aşamasında bulunmaktadır.
Bugün sanayi, ağırlıklı olarak özel sektör faaliyetlerinden oluşmaktadır.
malat sanayiinde üretimin % 90 civarındaki kısmı ve gayri safi sabit sermaye
yatırımlarının yaklaşık % 95’i özel sektör tarafından gerçekleştirilmektedir.
Üretimde ise gıda, tekstil, giyim, kimya, demir-çelik, otomotiv ve petrol ürünlerinin
ağırlığı devam etmektedir. Buna karşılık özellikle Çin kaynaklı ucuz emek, ucuz fiyatlı
tekstil ürünleri yerli tekstil sanayiinde duraklama hatta küçülme eğilimini
arttırmaktadır.
Üretimdeki Pay
2000
2002
Gıda
20,1
20,9
Tekstil-Giyim
20,2
21,5
Kimya
7,2
6,9
Otomotiv
6,5
4,8
Petrol Ürünleri
5,9
6,9
Demir-çelik
4,6
4,9
Ekonomik şbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) sınıflandırmasına göre, Ar-Ge
yoğunluğu (teknoloji) bakımından imalat sanayiinde yüksek teknolojili üretim %5’lerde
kalmaktadır.
Üretimin yaklaşık dörtte üçü düşük teknoloji ile gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla bu
durum sanayimizin rekabet gücünü azaltan ve üretim maliyetlerini arttıran bir
olumsuzluk sergilemektedir.
Teknoloji(Ar-Ge Yoğunluğu)
Üretimdeki Pay
1996
2000
Düşük Teknoloji
73,6
72,2
Orta Teknoloji
21,6
22,9
Yüksek Teknoloji
4,8
4,9
Üretimdeki teknolojik gerilik doğal olarak ihracata da yansımakta, aradaki fark ise ileri
teknolojili ürünlerin ithal edilip işlenerek ihraç edilmesiyle oluşmaktadır. Buna rağmen
ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin payı ancak % 10’ları bulmaktadır.
hracattaki Pay
1996
2001
Düşük Teknoloji
73,3
63,2
Orta Teknoloji
20,1
26,5
Yüksek Teknoloji
6,6
10,3
Sanayi yapısı içerisinde KOB ’ler önemli bir paya sahiptir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu